Türkiye'nin Libya politikası "bölgesel güç" olmak açısından ne ifade ediyor?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Beken SAATCİOĞLU

Libya'da 42 yıllık Kaddafi rejimi muhaliflerin Trablus'u ele geçirmesiyle sona ermiş görünüyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu önemli gelişmenin hemen ardından Bingazi'ye giderek hem Türk Hükümeti hem de Türkiye'nin dönem başkanlığını yaptığı Libya Temas Grubu adına oluşmakta olan yeni yönetime destek verdi. Davutoğlu'nun Ulusal Geçiş Konseyi (UGK) Başkanı Mustafa Abdulcelili ile yaptığı gorusmenin ayrintilari tam olarak bilinmese de hukumetin yeni yonetimin basarisi ve Libya'nin yeniden insasi konularini oldukca onemsedigi anlasiliyor. Bu anlamda Bingazi yonetimine yapilan 300 milyon dolarlik yardim dikkat cekiyor.

Peki Davutoğlu'nun ziyareti Turkiye'yi Ortadoğu'daki rejimleri şekillendirme potansiyeline sahip bir "bölgesel güç" olma amacına bir adım daha yaklaştırır mı? Türkiye'nin Bingazi rejiminin geliştirilmesine yönelik bireysel cabaları bu açıdan elbette önemli. Fakat Batılı güçlerin yeni Libya'nın dizaynı konusundaki diplomatik çabalarına Türkiye'yi ne ölçüde dahil edecekleri de önem arz ediyor. Bu anlamda son zamanlardaki en kritik gelişme 1 Eylül'de Fransa ve İngiltere'nin girişimiyle Paris'te toplanan Libya konferansı oldu. Türkiye ve UGK'nın de dahil oldugu 60 ülkenin katılımıyla gerçekleşen konferans Libya'nın inşasında İngiltere, Fransa ve Amerika Birlesik Devletleri'nin ağırlıklı rol oynayacağı konusunda ipuçları verdi. Konferansta NATO müdahalesinin ağır topu Fransa'nın Kaddafi'nin yurtdışında dondurulan para ve mal varlıklarının UGK'ya aktarılması konusundaki girişimlerinin sonuç verdiğini görüyoruz. Ayrıca müdahalenin daha başlangıç aşamasında Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin Libyali muhaliflerle anlaşma yaptığı ortaya çıkıyor. Fransız Liberation gazetesinin iddiasına göre, anlaşma gereği Fransa, muhaliflere verdiği destek karşılığı Libya'nın petrol kaynaklarının yüzde 35'ine hakim olacak.

Bu uluslararası konjonktür icinde Türkiye'nin Kaddafi sonrası süreçte "bölgesel güç" olarak yer alabilmesi için bazı şeyleri dikkate almasında fayda var. Bu konu sadece Libya değil, Esad rejimiyle olan ilişkiler bakımından da önemli aslında. Kısacası, Davutoğlu'nun "stratejik derinlik" olarak adlandırdığı, kriz çözücü, pro-aktif dış politikanın başarısı açısından geniş anlamda tartışılması gereken meseleler bunlar.

Birincisi, Türkiye'nin "model ülke" olarak Ortadoğu rejimleri üzerindeki normatif etkisini sürdürebilmesidir. Libya ve Suriye gibi ülkelerde hakim olan dikta rejimlerinin karşısında Türkiye çok partili demokrasi geleneği ve meşru hükümetiyle önemli bir örnek oluşturuyor. Bu  açıdan Türkiye'nin demokratik, etik, siyasi normlardan beslenen "yumuşak güç"ünü çok iyi kullanması; bunun için de bu normları uluslararası ilişkilerde ilkesel anlamda savunması gerekiyor. Yumuşak gücün kullanımında zaman içinde sapmalar olursa bu Türkiye'nin Ortadoğu halkları nezdindeki demokratik algısını ve kriz çözücü bir ülke olarak meşruiyetini azaltacaktır. Başbakan Erdoğan'ın başlangıçta NATO'nun Libya'ya insani demokratik nedenlere dayalı müdahalesine karşı çıkıp daha sonra destek vermesi bu türden sapmalara önemli bir örnek. Aynı şekilde Erdoğan hükümetinin baskıcı Kaddafi ve Esad rejimleriyle "Arap baharı"nın bu ülkelere ulaşmasından kısa süre öncesine kadar kurduğu yakın ilişkiler de Türkiye'nin demokratik normlara dayalı yumuşak gücünü zedelemiştir diyebiliriz.

İkincisi, Türkiye her ne kadar Kaddafi ve Esad rejimleri karşısında göreceli olarak güçlü konumda olsa da Erdoğan hükümetinin yine de ihtiyatlı ve ölçülü bir politika izlemesinde fayda var. Hükümetin Esad'a "sabrımız taştı", "şiddet bitmezse konuşulacak birşeyimiz kalmaz" anlamında verdiği mesajlar icraatla sonuçlanmazsa bu Türkiye'nin yapabileceğinden daha fazlasını vaat ettiği anlamına gelir ki bu da yine ülkenin "bölgesel güç" algısını zayıflatan birşey olacaktır.

Üçüncü ve Türkiye açısından en öncelikli mesele de artan PKK terörüyle hükümetin bu süreçte nasıl baş edeceği. Terörün bitirilmesi için çok boyutlu, kapsamlı bir mücadelenin verilmesi gerektiği muhakkak. Kuzey Irak'taki PKK örgütlenmesi sona erdirilemediği sürece Türkiye'nin yakın bölgesine ne derece hakim olduğu da sorgulanacaktır elbet.

Sonuç olarak, Türkiye'nin Ortadoğu'da bölge lideri ulke konumuna tam manasıyla ulaşabilmesi açısından dış politikada tutarlılık ve ihtiyat önem kazanıyor. Hükümetin mevcut Libya ve Suriye politikaları bu konuların sıcağı sıcağına test edilmesine imkan veriyor. Dikkatle izlemekte fayda var.