Ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde ayırımcılık
Prof. Dr. Nurettin Bilici / Çankaya Üniversitesi / Dr. Serdar Çiçek Süleyman Demirel Üniversitesi
Ülkemizde 25.5 milyonluk istihdamın 16.2 milyonu ücretlilerden oluşur . Ücretliler, bakmakla yükümlü oldukları aile fertleri de düşünüldüğünde, toplumda büyük bir kesimi oluşturmaktadır. 16.2 milyon ücretlinin yaklaşık 3,2 milyonu kamu kesiminde çalışmaktadır. Yani toplam ücretli istihdamının %20'si kamu personelidir. Kamu personelinin de yaklaşık %89'u memur, %2.8'i sözleşmeli personel, geri kalanı ise İş Kanunu hükümlerine tabi çalışan işçiler ve geçici personelden oluşmaktadır.
Bu yazının iki amacı vardır:
1) Kamu sektöründe çalışan ücretliler (memurlar) ile özel sektörde çalışan ücretlilerin vergilendirilmesi konusundaki ayırımcılığa dikkat çekmek,
2) Ücret gelirlerinin vergilendirilme rejimi konusunda yeni bir öneri getirmek.
Kamuda çalışanların vergilendirilmesi konusunda ayırımcılık yapılmaktadır
Memurlara yapılan tazminat, zam, ödenek, ek ödeme gibi bazı maaş unsurları gelir vergisinden istisna edilmektedir. Bu şekilde özellikle üst düzey memurlar, devlet üniversitelerindeki öğretim üyeleri, subaylar, hâkimler ve savcıların brüt gelirlerinin çok büyük bir kısmı gelir vergisi dışında tutulmaktadır. Dolayısıyla kamu personeli ve özel kesimde çalışan ücretliler arasında belirgin bir vergi yükü farklılığı ortaya çıkarılmıştır.
Örnek vermek gerekirse brüt gelirin sadece; albayda %32,7'si, profesörde %30'u, bakanlık müsteşarında %17,3'ü, 1. sınıf hâkimde %15,2'si vergiye tabi tutulmaktadır. Brüt gelirden sadece sosyal güvenlik ve işsizlik primlerinin düşülmesine izin verilen özel sektör çalışanında ise bu oran %85'e çıkmaktadır .
Matrahın belirlenmesindeki bu ayırımcılığa paralel olarak katlanılan vergi yükü de özel sektör çalışanının aleyhinedir. Örneğin müsteşar ve 1. sınıf hâkimin brüt ücretlerine kıyasla katlanmış oldukları gerçek gelir vergisi yükü (ödenen gelir vergisi/brüt ücret) %1,7 ve %1,3 gibi çok düşük seviyelerdedir. Devlet üniversitesindeki bir profesörün katlandığı gelir vergisi yükü %3,9'dur. Oysa vakıf üniversitesindeki bir profesörün yıllık brüt geliri üzerinden %18,7 vergi alınmaktadır.
Gelir vergisi tarifesi başlangıç oranının %15 olduğu hatırlanırsa devletin kendi çalışanları lehine yaptığı ayırımcılığın boyutu daha iyi anlaşılabilir.
Aynı ayırımcılık sosyal güvenlik kesintilerinde de yapılmaktadır. Örneğin bir bakanlık müsteşarının emekli keseneğine tabi gelirinin brüt gelirine oranı %41,6 dolaylarında iken, İş Kanunu hükümlerine tabi olan özel kesim çalışanlarında bu oran brüt ücretin %100'üne yakındır.
Vergi ve sosyal güvenlik primlerinin toplamı anlamındaki kamusal yükler [(İşverene Maliyet-Net Ücret)/İşverene Maliyet] bakımından; bakanlık müsteşarı ve 1'nci sınıf hâkimin ücreti üzerindeki kamusal yükün sırasıyla %19,7 ve %17,2 olduğu görülmektedir. Özel sektörde çalışanların ücret geliri üzerindeki kamusal yük ise, asgari ücret seviyesinde %34,9, ortalama ücret seviyesinde %38,7'dir.
Denilebilir ki "ne fark eder, Devletin bir cebinden çıkan öbür cebine girecek, ha vergiyi az almış, ha daha fazla maaş ödemiş..."
Çok şey fark eder:
- Ayırımcılık yasağına ters hareket etmek vergi barışını zedelemek demektir. Toplumun Devlete olan güveni azalır. Gönüllü vergi uyumunu sağlamakta zorlanırsınız.
- Devlet ayırımcılık yapabilir. Ama ne zaman? Örneğin madende çalışanların ücretlerinden hiç vergi almayabilir. Ama, Devletin madeninde çalışan özel sektörün madeninde çalışan ayrımı yapmadan.
Müsteşardan, profesörden, subaydan, hâkimden inşaatta çalışan ücretliye göre daha az vergi almanın anlatılabilir hiçbir yanı yoktur.
Avrupa Birliği ile mevzuat uyumu kapsamında "vergilendirme" faslı, açılan fasıllardan biridir ve uyum çalışmaları sürmektedir. AB üyesi ülkelerde bizdeki gibi kamu personeli ile özel sektör çalışanları arasında bir ayırımcılık yapılmamaktadır. Her iki çalışan grubu da aynı esaslara tabi olmakta, ele geçen ücretin tamamı üzerinden gelir vergisine tabi tutulmaktadır.
Yeni hazırlanan Gelir Vergisi Kanunu ile bu ayırımcılığa son verileceğini ümit ediyoruz. Bu şekilde Devlete çalışan ile özel sektöre çalışan arasındaki farklılık ortadan kalkacağı gibi Devlet memurlarının kendi aralarındaki ayırımcılığa da son verilmiş olacaktır.
Bu değişiklik vergilendirmede eşitlik ilkesi yanında vergi mevzuatının şeffaf olması, basit-kolay anlaşılabilir olması ilkelerine de hizmet edecektir.
Ücretliler beyanname vermeli midir?
Yazının başında ifade ettiğimiz ücret gelirlerinin vergilendirme rejimine yönelik önerimiz de şu şekilde olacaktır:
Mevcut uygulamada ücret gelirlerinin çok önemli bir kısmı stopaj yoluyla vergilendirilmektedir. Yeni uygulamada stopaj yine temel vergilendirme yöntemi olmalıdır. Tek işverenden ücret geliri elde eden ücretliler açısından da bu yöntem nihai vergileme yöntemi olabilir. Bunlardan isteyenlere beyanname verme yolu da açık tutulabilir.
Birden fazla işverenden ücret geliri elde edenler veya ücret geliri yanında başka gelirleri olanlar açısından ise beyanname verme yükümlülüğü getirilmelidir.
Bu yenilik hem vergi adaletinin gerçekleştirilmesine hizmet edecektir. Hem de vergi denetimi ve kayıt dışılığa karşı mücadele konusunda vergi idaresinin elini güçlendiren bir unsur olacaktır.