Yalçındağ: Gerekli toplumsal ve siyasal huzura henüz ulaşılmadı
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Yalçındağ, sıkıntıların ya da yaşanan çalkantıların sona erdiğini söylemenin mümkün olmadığını ifade etti
İSTANBUL - TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, 3 yıl önce başladığı TÜSİAD Başkanlığı görevinden bugün ayrılacağını, son kez bu sıfatla üyelerin huzurunda olmaktan mutluluk duyduğunu belirterek başladığı konuşmasında, geçtiğimiz 3 yılın, Türkiye'de köklü siyasi değişikliklerin yaşandığı, dünya ekonomisinin derin bir kriz yaşadığı döneme denk geldiğini belirtti. Yalçındağ, sıkıntıların ya da yaşanan çalkantıların sona erdiğini söylemenin mümkün olmadığını ifade etti.
Ancak bu çalkantılardan sonra ortaya çıkacak tablonun herkes açısından sağlıklı ve ümit verici olacağından şüphe etmediğini dile getiren Yalçındağ, dünyanın ekonomik ve siyasal olarak, benzeri ancak büyük yapısal dönüşüm dönemlerinde görülen bir değişimden geçtiğini, 1930'lardan bu yana yaşanan en derin ekonomik krizin ortaya çıkardığı tabloda küresel ekonomik gücün sanayileşmiş batı dünyasından BRIC ülkelerine doğru kaydığını anlattı.
Güç kaymasının sonuçları
Ekonomide tanık olunan bu güç kaymasının bir sonucu olarak kalkınmakta olan ülkelerin dünya siyasetinde daha fazla söz sahibi olmak istediğini belirten Yalçındağ, şunları kaydetti:
"Dünyada yeni bir güç dağılımı ve dengesi şekillenirken BM'nin örgüt yapısının da daha katılımcı ve demokratik bir yönde bugünün gerçeklerine uyacak şekilde yeniden düzenlenmesi gündemde...
Türkiye bu tablo içinde öne çıkan bir ülkedir. G20 üyesi ve bölgesel bir güç olarak profili yükselen bir devlettir. Merkezinde bulunduğu hepsi de sorunlu, çevre bölgelerin ekonomik dinamosu konumundadır.
Batı'ya açık, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmasından dolayı Türkiye'nin yumuşak gücüyle etrafını etkileyebilen bir ülke haline geldiğini görüyoruz. Gelecek dönemin uluslararası dinamikleri, enerjinin jeopolitiği ve ekonomisi Türkiye'yi, uluslararası sistemde daha öne çıkaran bir rol oynamaya neredeyse itiyor. Ne var ki bu potansiyelin hayata geçirilmesi için gereken toplumsal ve siyasal huzura, mutabakat zeminine, dayanışma ruhuna henüz kavuşmuş değiliz."
Sıradan bir ülkede her biri ayrı istikrarsızlık kaynağı
Yalçındağ, geçtiğimiz 3 yıl içinde Türkiye'nin sert siyasi tartışmalara tanık olduğunu, Anayasa değişikliği, Anayasa Mahkemesinin kararları, Cumhurbaşkanlığı seçimine yapılan müdahaleler, parti kapatma davaları ve yaşanmakta olan kutuplaşmaların gündemi fazlasıyla işgal ettiğini hatırlattı.
Türkiye'nin yıllardan beri tartıştığı Kürt meselesiyle ilgili demokratik açılımın doğru bir karar olduğunu ifade eden Yalçındağ, ancak amaçtan çok yapılış yöntemi nedeniyle olması gereken toplumsal ve siyasal mutabakata ulaşamadığını savundu.
Sıradan bir ülkede, bu saydıklarının her biri başlı başına istikrarsızlık işareti sayılabilecekken, Türkiye'nin hepsini bir arada yaşadığını kaydeden Yalçındağ, ''Ergenekon soruşturması kapsamındaki gelişmeler ve iddialar hem sivil-asker ilişkilerinin niteliği, hem de adil yargılanma hakkı üzerinde daha etraflıca düşünmemize yol açtı. TÜSİAD, sivilleşmeyi her zaman bir öncelik olarak gördü ve kategorik olarak destekledi. Demokratik işleyişe müdahalelerde alınan tavır da bunun en açık göstergesidir'' şeklinde konuştu.
Yeni yapılanmadaki rahatsızlık verici ihtimaller
Bu dönem boyunca dernek olarak tutumlarının, uzun zamandır dile getirdikleri ilkeler çerçevesinde belirlendiğini dile getiren Yalçındağ, şöyle devam etti:
''Yani aslında sabit bir noktadan olaylara baktık, görüşlerimizi oluşturduk. Attığımız her adımda demokrasimizin derinleşmesi, rekabet gücümüzün artırılması, ekonomimizin güçlenmesi, hukukun üstünlüğünün yerleşmesi ve siyaset zihniyetimizin liberalleşmesi hedeflerini kendimize rehber belledik. Çıkışlarımız, uyarılarımız, eleştirilerimiz hep bu vizyona bağlı kaygılardan beslendi. Bugün de baskıcı yapıların kırılmasından nasıl memnuniyet duyuyorsak, yeni yapılanmada hukukun temel ilkelerinin çiğnenmesinden, yeni baskı odakları yaratılması ihtimalinden de o denli rahatsızlık hissediyoruz.
Modernleşme, özgürleşme, demokratikleşme, piyasa ekonomisi içinde kalkınmayı sağlama, dünyaya ve dünyanın rekabetine açılma... Bunlar 21. yüzyılda önde gelen ulus konumuna ulaşabilmemizin gerekli şartlarıdır. Aslında saydıklarım, gerçekleştirilmesi kolay olmayan ve hiçbir ülkenin de tam anlamıyla gerçekleştiremediği hedefler. En ileri düzeyde bu hedefe yaklaşmış batılı ülkelerin tarihinde en az 200 yıllık bir sancılar, sarsıntılar, komünizmden, faşizme kadar uzanan savrulmalar, savaşlar görülür. O boyutlarda değilse bile Türkiyemiz de, değişimin şiddetli sancılarını ve nimetlerini birlikte yaşamaktadır. Bu bağlamda yeniye direniş ne ölçüde sert olduysa, yeniyi temsil etme iddiası taşıyanların tarzı da o denli sertti. Maalesef çatışma dilinin yerine koyabileceğimiz bir eleştiri, müzakere ve uzlaşma dilini geliştiremedik.''