Yargıtay Başkanı ilk kez konuştu

Yargıtay Başkanı Ali Alkan, Yargıtay Başkanı sıfatıyla ilk kez yaptığı adli yıl açılış konuşmasında "Yargı bağımsızlığı, yargıcın onurudur; müdahale hiçbir şekilde kabul edilemez" dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 
ANKARA - Yargıtay Başkanı Ali Alkan, yargı bağımsızlığının, yargıcın onuru olduğunu belirterek, "Bu onur özlük haklarından fiziki ve sosyal imkanlardan bağımsız olarak tek başına savunulur. Gerek yapısal gerekse karar alma süreçlerine ilişkin müdahaleler hiçbir şekilde kabul edilemez" dedi.
 
Adli yıl açılış törenine, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç, Beşir Atalay, Ali Babacan, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı ve yüksek yargı mensupları ile çok sayıda davetli katıldı.
 
Alkan, konuşmasının başında Beytüşşebab'ta şehit olan askerlere Allah'tan rahmet, yakınlarına ve Türk milletine başsağlığı diledi.
 
Yeni adli yılın ülkeye, millete ve tüm insanlığa adalet, barış, huzur ve mutluluk getirmesini dileyen Alkan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e de acil şifa dileklerini iletti. Alkan, Ramazan Bayramı ve 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı da kutladı.
 
Toplumlarda devlete duyulan ihtiyacın adalete duyulan ihtiyaca bağlı olarak geliştiğini belirten Alkan, adaletin toplumsal ihtiyaç olarak devletin varlık sebebini oluştururken, bir vicdani güç olarak da meşruiyetininin kurucu unsuru ve sınırlarının belirleyicisi olduğunu ifade etti.
 
Hukukun üstünlüğünün yönetenlerin egemenlik yetkisine dayanarak bizzat kendi koydukları kurallarla kendilerinin de bağlı olmaları şeklinde ortaya çıktığını dile getiren Alkan, şöyle devam etti:
 
"Bunu, bireyler arası ilişkilerin hukuk çerçevesinde yürütülmesi tamamlar. Yönetenlerin kendilerini hukukla bağlı hissetmemeleri, bireyler arası ilişkilerde de hukuka bağlılığın yerleştirilmesini imkansızlaştırır. Bu anlamıyla hukukun üstünlüğünü sağlamanın öncelikli şartı, yönetenlerin hukuka saygılı olmalarıdır.
Hukukun üstünlüğü, devletin üzerinde, devleti hukukla bağlayan, faaliyet yetkisinin kaynağı olarak hukuku tanıyan, yönetilenlere herkes için geçerli ve önceden belirlenmiş kurallarla hukuki güvence sağlayan bir ilkedir.
 
Anayasa'da açıkça tarif edilmeyen 'hukukun üstünlüğü' kavramı, bir yandan kurumlara, yöneticilere ve yönetilenlere kendi vicdani sezgileri doğrultusunda en yapıcı telkinlerde bulunur. Diğer yandan Anayasa'nın 2. maddesinde gösterilen devletin 'insan haklarına saygı ' yükümlülüğüne, 'hukuk devleti' ilkesine ve Anayasa'nın 138. maddesinde hakimler için bir hüküm verme esası olarak sayılan 'hukuka uygun olma' kriterine işaret ederek genel nitelikli ölçütler koymaktadır. "
 
Hukukun üstünlüğü
Hukukun üstünlüğü kavramının bu telkinler yanında yasama ve yürütme organı üyelerinin kendisine bağlı kalınacağına dair üzerine yemin edecekleri bir anayasal değer olarak da ortaya çıktığını vurgulayan Alkan, Cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin göreve başlarken hukukun üstünlüğüne bağlı kalacaklarına dair ettikleri yeminin yargı kararlarının bağlayıcılığı üzerine verilen söze inanmış olmaya tekabül ettiğini söyledi.
 
Devletin egemenlik yetkilerini, milletinin hür iradesinden aldığını, her aşamada milletin iradesini gözettiğini, çoğunluk ya da azınlık ayrımı yapmaksızın vatandaşların haklarını koruduğunu anlatan Alkan, "Devletin meşruiyet kaynağı millet, sınırları hukuk, amacı ise hukukun üstünlüğüdür" dedi.
Alkan, Türkiye Cumhuriyeti'nin insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu belirterek, bu niteliklerin hiçbirinin hiçbir suretle diğerine feda edilemeyeceğini kaydetti.
 
Cumhuriyetin ülkesi ve milletiyle korunması ve güçlendirilmesinin bu anayasal niteliklerin aynı anda nazara alınması ile mümkün olacağına işaret eden Alkan, hukuk devletinin insanlar arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin doğuştan gelen kişiliklere bağlı, dokunulmaz, vazgeçilmez, devredilmez haklar olarak kabul edilen temel hak ve özgürlükleri güvence altına aldığını anlattı.
 
Erkler ayrılığı vurgusu
Erkler ayrılığı sisteminin temel özelliğinin devletin mutlak hükümranlık gücünün bir kimsede, bir zümrede, bir erkte toplanmasına izin vermemesi olduğunu vurgulayan Alkan, "Hiçbir erk diğeri için ayak bağı olmadığı gibi onay makamı da değildir. Her erk mevcudiyetini ve meşruiyetini diğer erklerin varlığından ve belirlediği sınırlardan alır. Erkler birbirlerinin takdir yetkileri içinde kalan düzenleme, uygulama ve hükümlerine saygılı olmak durumundadır" diye konuştu.
Alkan, kuvvetler ayrılığı sisteminin sonucu olarak ortaya çıkan yargı denetiminin işlevini yerine getirebilmesi için denetlediği erklerin muhtemel olumsuz etkilerine karşı korunması gerektiğini ifade ederek, şöyle devam etti:
"Yargı bağımsızlığı, yargıcın onurudur. Bu onur özlük haklarından fiziki ve sosyal imkanlardan bağımsız olarak tek başına savunulur. Gerek yapısal gerekse karar alma süreçlerine ilişkin müdahaleler hiçbir şekilde kabul edilemez. Hakim ve savcılarımız anayasanın verdiği bağımsızlık statüsünün içini hukukun üstünlüğü idealiyle doldurmaya, bu statünün temel hak ve özgürlüklerini koruma işlevini hiçbir zaman hatırdan çıkarmamaya, bağımsızlık duygusuna zarar verecek içsel nedenlere karşı durmaya, her zemin ve her koşulda yargısal vakar ve cesareti korumaya devam etmelidir."
 
Hakim günlük siyasetten uzak olmalı
Yargıtay Başkanı Alkan, hukuk devletinin temel gereklerinden birisinin de yargının tarafsızlığı olduğunu vurgulayarak, hakimin günlük siyasetin ve güncel tartışmaların etkisinden uzak olması ve taraflar üstü davranması gerektiğini söyledi.
Hakimin görüş ve inançlarından sıyrılarak karar vermesinin de tarafsızlığın bir gereği olduğunu dile getiren Alkan, yargının bağımsız ve tarafsız olmasının gereklerinden birisinin de yargıya sağlanan teminat olduğunu ifade etti.
Hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmek için yargının bağımsız, tarafsız ve teminatlı olması gerektiğine işaret eden Alkan, şunları kaydetti:
"Ancak, yargıya verilen güvenceler aynı zamanda kendilerine yüklenen sorumluluğun ağırlığını göstermektedir. Yargı görevini yerine getirenler özel ve meslek hayatlarında son derece yüksek etik standartlar göstermek zorundadır. Hakim ve savcılarımız unutmamalıdır ki, mesleğimizin saygınlığı öncelikle onu temsil edenler tarafından korunur ve güçlendirilir."