Yarım asırdır müziğin içinde

Faruk Şüyün'ün bu haftaki konuğu; Ersan Erdura

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Kadife sesli sanatçı... Henüz 12 yaşındayken, 1961 yılında kurduğu Boğaziçi Orkestrası girdikleri yarışmada "En İyi Amatör Orkestra Ödülü"nü almış. 1967 yılında "Altın Ses" yarışmasında erkek solist dalında birincilik kazanmış. Sesi ve fiziğiyle Elvis Presley'i hatırlatıyor, hatta yıllar önce kimi kez onun gibi giyinerek sahneye çıkmış. 1977 yılında "Çocuk Gözler" onu ülke çapında üne kavuşturmuş. Yarım asra yakındır hep müziğin içinde. Bugün bir usta... Evet, bu haftaki konuğum popüler müziğimizin en önemli solistlerinden Ersan Erdura. O, Beşiktaş Belediyesi tarafından bu akşam düzenlenecek olan "Ustalara Saygı" etkinliğinin de ustası. Melih Cevdet Anday Sahnesi'nde (Akatlar Kültür Merkezi) saat 20.00'den itibaren takip edilebilecek olan gecede Erdura "Çocuk Gözler", "Acılar Sürekli Olamaz", "Hayalin Gitmez", "Aşktan da Öte" gibi klasikleşmiş şarkılarını bir kez daha yorumlayacak. Ve onun Ossi Müzik tarafından hazırlanan iki CD'lik "En İyileriyle Ersan Erdura" albümü de geçtiğimiz günlerde piyasaya çıktı. Sohbetimize tabii ki bu CD ile başlayacağız...

"Nereden baksanız 48-49 sene olmuş müziğe başlayalı. Bu sürede yaptığım televizyon çalışmaları, yorumladığım onca parça var; bunlar arasında yarım olanlar, demolar da bulunuyor.  Hakan Eren, sağolsun, gerçekten çok güzel bir çalışma yapmış, toplamış onları. Kendisine gerçekten teşekkür ediyorum ve CD'lerini yaptığı bütün sanatçılar adına da bu duyguyu iletmek istiyorum. Hangi şarkıları alacağını bilmiyordum, benim için de sürpriz oldu. İçinde bir kitapçık, orada dolu dolu resimler var."

"En İyileriyle Ersan Erdura" iki CD'lik bir çalışma, birinci diskte, 1977-1984 yılları arasında yayınlanmış 45'lik ve 33'lük plakları arasından seçilmiş 15 şarkı yer alıyor. Bunlar arasında "Çocuk Gözler", "Acılar Sürekli Olamaz", "Hayalin Gitmez" gibi bugün de çok sevilen şarkılarınız var, diğerinde ise... Aslında siz anlatsanız...

"Evet, 2 CD. Bir tanesi orijinaller, piyasaya çıkmış olanlar, ki onların tamamı orijinal plak kayıtlarından oluşmakta. Diğeri demo çalışmalarım, onlar ilk kez duyulacak. O diskte bugüne dek basılmamış özel arşiv kayıtları, stüdyo deneme kayıtları, dönemin televizyon programları için yapılmış kayıtlar ve başka şarkıcılar tarafından plak yapılmış kimi şarkılara yorumlarım var."

Sürprizler...

Keyifle dinledim "Aşktan da Öte", "Yasak Aşk", "Dudu Dillim" gibi ikinci albümün sürprizlerini...

"Doğrusu ben de daha çok sürprizleri dinliyorum..."

CD'de Yavuz Hakan Tok'un "Duman Işığı Saklayamaz" başlıklı güzel bir yazısı var sizin hakkınızda...

"Beni çok duygulandırdı. Şimdi öyle enteresan ki böyle bir yazıyı zorla yazdıramazsınız, söyletemezsiniz, benim duygularımı verebilmiş o yazıda, okuyunca inanın bana gözlerim yaşardı, ağladım da... Eşim de çok duygulandı, çok güzel bir yazı var ortada."

Yeni çalışmalar var mı? Yeni CD'ler yapmaya aday olan?

"Var. Canlı okuduklarım, yeni bestelerim, kızımın sözleriyle... Ayça'nın sözleri çok hoşuma gittiği, çok beğendiğim, bana ilham verdiği için besteliyorum onları ve inanıyorum ki güzel şeyler çıkıyor ortaya. 10-15 senedir söylüyorum bu parçaları. '10 Yıl Önce' diye bir şarkımız var, 'Irak' diye bir şarkımız var, 4-5 tane şarkımız var, 'İspanyol Kızı' var... Yeni yaptıklarım bunlar. Bu CD biraz yol alsın, ondan sonra bunlardan oluşan bir CD hazırlayacağım."

Sahneye çıkıyor musunuz?

"Evet, The Marmara Oteli'nde Tepe Bar'da Cuma-Cumartesi günleri çalışıyorum, 21.30- 00.30 arası. Birinci bölümde yabancılarla Türkçeleri karıştırıyorum, ikinci bölümde sırf Türkçe söylüyorum, ondan sonra tekrar yabancılarla Türkçeleri karıştırıyorum, 70'li yıllardan günümüze İngilizce, İtalyanca, İspanyolca parçalar. Kendi şarkılarımı söylüyorum. Beni eğlendiriyor, mutlu ediyor. Motive oluyorum. Evde oturmuyorum en azından gelip çalışıyorum, yani çok güzel bir şey."

Kaç seneden beri sürüyor The Marmara?

"7-8 seneyi buldu."

Yarım asra yakın bir süredir sahnedesiniz... 1977 ise deyim yerindeyse şeytanın bacağını kırdığınız yıl "Çocuk Gözler" ile...

"Orhan Şevki vardı benim arkadaşım, çok değerli bir organizatördü o yıllar. Birçok ünlü sanatçının menajerliğini yapıyordu. Bana 'Çocuk Gözler' adlı şarkıyı o buldu. Tabii Özdemir Bey de, Özdemir Kaptan, rahmetle anıyorum onu - o sözleri yazmak herkese nasip olmaz - müthiş sözler yazardı. Benim "Çocuk Gözler"i o yazmıştı... İlk dinlediğimde anlamazdım parçaları, hemen sevemezdim, 2-3 kere dinledim parçayı, beğendim, okudum ve gerçekten çok sevildi.

Yani öyle enteresan bir şey ki, bir şarkı bir sene liste başı kalır mı? Bir sene liste başı kaldı. Böyle bir parçayla başladım, ondan sonrası geldi işte. Orkestra şarkıcılığı yapıyordum, bıraktım, sahneler başladı, gazinolar başladı, evlilik zaten vardı, böyle aktı gitti yıllar."

Piyasanın durumu

Peki bu akıp geçen yıllardan sonra bugün çok şey değişti, bu değişime nasıl gelindi?

"Hasan Bora Bey piyasaya girince İbrahim Tatlıses ile beraber müziğin akışını arabeske getirdiler, arabesk patladı. Bir tek kişiye bağlamıyorum, ama tabii değişiklikler, oldu bazı arkadaşlarımız pop ile arabeski karıştırıp pop-arabesk yaparak devam ettirdiler, ben hiçbir şey yapmadım, yani ben bir yerde küstüm, köşeme çekildim."

Bu küskünlük sonucu plak defterini 1984 yılında yayınlanan "Can Bakışlım/ Beni Hatırla" ile kapattınız.

"Evet, küstüm ve bir şey yapmadım. Bir ara verdim. Gene çalışmalarım oldu, müziğin içindeydim. Turneler yaptım, otellerde çalıştım, orkestra şarkıcılığı yaptım. Gene ekmeğimi müzikten kazandım, yani değiştirmedim mesleğimi... Bu arada belirtmek isterim kesinlikle arabesk yapmayı kınamıyorum, ben arabeski sevmiyorum, ama çok insan seviyor, o da bir müzik şekli, yapanlara da saygı duyuyorum."

En son plağınız ya da kasetiniz kaç yılında yayınlandı?

"1992 yılında, Şahin Özer Bey onu çok beğenmişti..."

18 sene sonra ilk CD'niz "En İyileriyle Ersan Erdura."

"İlk CD derken  benim CD'm hiç olmamıştı. İlk defa CD çıktı biliyor musunuz Faruk'çuğum... Ben herkesin yaptığı şeyleri yapma taraftarı olan bir insan değilim. Herkes parçalarını topladı, CD'lerini çıkardı, ben bunu pek arzu etmedim, ama Hakan'cığım o kadar güzel beni ikna etti ki: 'İsteyen senin de CD'ni alıp evinde dinlesin, arşivine koysun' dedi. Bütün materyallerimizi topladık, Hakan'a verdik, o da bunları değerlendirdi. Evet, 18 yıl olmuş değil mi, bayağı ciddi bir süre…"

Eskimeyen şarkılar...

Bir kuşak nerdeyse…

"İnanır mısınız halen beni tanıyorlar. Yani o kadar güzel şeyler yapmışız ki - maddi olarak yapmadık biz - yani insanlara güzel duygular vermek için, güzel şeyler; sevgi, aşk, mutluluk... Bir parça yapalım da seçimlerde kullanılsın, belediyeler kullansın diye yapmadık, biz yalnızca müziği düşünerek oluşturduk parçalarımızı."

Ve hep müzik yaptınız değil mi, başka hiçbir işle uğraşmadınız…

"Başka hiçbir iş yapmadım. Hayatımı müzikle kazandım."

Çok zor...

"Bu ülkede gerçekten çok zor. Birçok arkadaşım sıkıntılar çektiler ve halen çekiyorlar, ben de çok refahta değilim, ama Allah'a şükür, çocuklarımı evlendirdim, torunlarımız oldu."

Peki bugün? Piyasayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sektörün durumunu…

"Sektörün durumu... Tabii çok değişti hadise, medyayla beraber yürüyor her şey... Ben çalışma hayatımda daha bir kere televizyon kapısına gitmedim onların çağırmaları dışında. Bizim çalışmalarımız eskiden böyle yürüyordu, ama şimdi çok değişmiş her şey, çok değişmiş."

İlişkiler böyle diyorsunuz, peki sevdiğiniz sanatçılar kimler?

"Meselâ Tarkan'ı çok beğeniyorum ses olarak, şu son 2-3 yılı iyi geçmese de yine bir numara. Sertab Erener'i çok beğeniyorum, Nilüfer'i çok beğenirim... Zerrin Özer'e kızıyorum arabesk de söyledi, ama Zerrin'in de sesi çok güzel... İlhan'ı çok severim, İlhan İrem'i, yapı olarak da çok severim, beyin olarak, besteleri harikadır. Serdar Ortaç'ın kimi bestelerini seviyorum. Yani bugün yapılanlardan pek memnun değilim, ama benim memnun olmamam bir şeyi değiştirmiyor, herkes memnun, böyle gidiyor."

Duygusallık yitirildi...

Sizin yılların duygusallığı da yok yeni bestelerde...

"Türk filmlerini hatırlıyorsanız eskileri, insanlara güzel duygular yaşatmak amaçtı. 'Selvi Boylum Al Yazmalım'da Türkan Şoray ile Kadir İnanır, Cüneyt Arkın ile Filiz Akın ve diğerleri, hepsi çok güzel filmler çevirdiler, hep aşk dolu, mutlu biten filmlerdi, çok az hüsranla bitenler vardı. İnsanlar o zamanlar başka türlüydü, yani benim çocuklarım bir filmi seyrederken ağlıyorlardı, halen de ağlıyorlar... Böyle geliştiriyor insan kendini, seviyor, hayatı sevince, insanları sevince bambaşka bir kişiliğe bürünüyorsunuz.

Bugün televizyonlara bakıyorsunuz herkesin elinde bir silah, herkes kendi işini kendi hallediyor. Dizilerde kanlar, ölümler... Yani garip garip diziler var bence."

Eski günler deyince aklıma assolistler geliyor, gazinolarla birlikte onlar da bitti.

"Assolist bugün Bülent Ersoy var, Emel Sayın çok iyi durumda, Nurdan Torun var, pek fazla isim yok."

Sizin kaç besteniz var?

"20-30 taneyi geçmez. Derler ya 200 tane 300 tane, ben yapamadım öyle. 25-30 civarında, o kadar."

Sahne sevgisi...

Onları da dinlemek isteriz...

"Evet, bir çalışma düşünüyorum. Dedim ya CD biraz yol alsın, insanlar bunu biraz dinlesinler, ondan sonra yeni bir çalışma yapacağım, istiyorum. Çünkü şarkı söyleyecek durumdayım. Hâlâ şarkı söyleyebiliyorum."

Sizin kuşakta, hatta sizden daha büyük yaşlarda olanlarda meselâ Salim Dündar'da da aynı şeyi görüyorum, müthiş bir sahne aşkı ve coşkusu var. Bu, yeni nesillerde pek rastlamadığımız bir şey. Sahneye aşkla çıkılıyor ve söyleniyor hâlâ. Biraz o duyguyu anlatırsanız sevinirim.

"Yani gerçek sanatçılık başka bir şey. Bir kişiye öyledir diye söylediğiniz zaman gerçek sanatçı olmuyor. Yıllar bunu ispatlıyor, yaşıyorsunuz, birikimlerinizi ortaya döküyorsunuz, birçok sanatçının şarkılarını söylemişsiniz onlardan bazı yorumlar alıyorsunuz, kendinize katıyorsunuz, bunlar çok önemli şeyler... İnandığınız bir besteyi kullanıyorsunuz kendi iyilerinizle, kendi normlarınızla. Ben bir parçayı seçerken hem armonilerine, hem melodi akışına, hem sözüne dikkat ediyorum."

Ve ne olursa olsun, her koşulda, her zaman sahneye çıkıyorsunuz...

"Sahne insanı çok değiştiriyor. Meselâ hasta çıkmışımdır 40 derece ateşle, seyircilerden hiç kimse bir şey hissetmemiştir. Sahnemi yapmışımdır, kulise gelmişimdir, burnum o zaman akmaya başlamıştır. Evet, sahne bambaşka bir şey. İnanın çıktığınız zaman eğer iyi bir şeyler yapıp insanlara güzel bir şeyler sunup onlardan bir şeyler alırsanız, bambaşka bir havaya giriyorsunuz o anda. Çok değişiyor insanın yapısı, devleşiyorsunuz. Yani bence kendinizi öyle görüyorsunuz. Seyirciyle mutlu oluyorsunuz, kaynaşıyorsunuz ve zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Yani çok enteresandır bu sahne duygusu. Sizin de söylediğiniz gibi benim arkadaşlarımın hepsi, bizim kuşağın hepsi böyledir. Sahnede bambaşka bir kişilik olurlar...

Mutluluk...

Kendine dikkat eden, sahneye saygılı, sahneyi seven bir kuşak...

"Ben de spor yaparım. Bizim kuşağımızdaki sanatçıların hiçbiri kötü sese sahip, kötü parçaları seçmiş insanlar değillerdir. Bakın inceleyin hepsinin çok güzel şarkıları olmuştur ve sesleri çok güzeldir, yorumları da harikadır. Bizim kuşağımız bambaşka bir kuşaktır Faruk'çuğum."

O yüzden de şimdi o dönemin parçaları yine konuşuluyor, yine dinleniyor…

"Gençler çok seviyorlar. Bir genç 'Çocuk Gözler' ne kadar güzel bir şarkıdır diyor, öteki  'Acılar Sürekli Olamaz' diyor. Başkası Coşkun Demir'in bir şarkısını meselâ çok seviyor, Salim Dündar'ınkileri seviyorlar, 'Aynalar'ı... Böyle çok örnek var, yani dediğiniz gibi şu anda insanlar çok mutlular bu eski şarkıları dinledikleri için, onları seviyorlar."

Mutluluk deyince, sohbetimizi mutlulukla bağlayalım diyorum...

"Evet, insanlar hayatta ne gibi mutluluklar yaşarız, ne gibi güzel şeyler, dersler alırız bunları iyice düşünmeliler, eğer müzikle uğraşacaklarsa müziğin iyisini bulmaya çalışmalılar. İyi derken inandıkları sanatçılara ve kendi bildiklerine, kendi doğrularına inanarak hayata devam etsinler ve ailelerine dört elle sarılsınlar, benim mutluluk tavsiyelerim bunlar..."

"Herkese, ailelerine dört elle sarılmalarını tavsiye ediyorum"

Kaç çocuğunuz var?

"Benim 3 kızım var. İkisini evlendirdim, birisi daha 26 yaşında, ufak, biraz saklıyoruz onu... Hem müziğin içindeyim, hem de onlarla ve torunlarımla birlikteyim. En önemli şey hayatta insanın ailesi. O kadar çok dostum oldu ki hayatta, ama sahte dostlarım da oldu. Ama hep ailemle beraberim, aileye çok önem verdim ve doğruymuş, kanıtlandı. Herkese ailelerine dört elle sarılmalarını tavsiye ediyorum. Uzun vadede yanınızda olacak insanlar aileniz. Böyle. Ben birebir yaşadım bunu."

Aile konusunda şanslıymışsınız, bazen de...

"Bazen de olmuyor, doğru söylüyorsunuz, fazla zorlamamak lazım, yani gitmiyorsa…"

"Eskiye dönmeye çalışalım!"

Bugün, hit olan parçalar da pek çıkmıyor...

"Şimdi Türk sanat müziği yapılmıyor ki...  Şimdilerde yangındayım, ateşteyim, öldüm, bittim, işte böyle sarı odalar, kırmızı boyalı şeyler, memeler uçuşuyor havada, yakalarsam tıktıklar!.. Böyle şeyler. Bunlar bir ay kalıyorlar, ondan sonra çöpe atıyorsunuz, ama işte bizim kuşağın yaptıklarını dinliyorsunuz."

Çoğu klasik oldu, 40 seneden beri, 50 seneden beri neredeyse söyleniyor…

"Bir 'Samanyolu' gelir mi, gelmez, yani çok güzel şeyler yapıldı bu ülkede, Berkant'ın şansıdır. 'Acılar Sürekli' de benim, klasikleşmiştir. Sezen Aksu'nun 'Kaybolan Yıllar'ı…

Sezen Aksu öyle parçalar yapmıyor artık…

"Onno'dan sonra bakın, inceleyin Sezen'in yaptığı şeyler çok farklıdır."

Başka bir yola girdi…

"Evet, yani bence... Üzülüyorum ben. Kayahan da öyle, müziğin yönünü, pop müziğin yönünü değiştirdiler. İyi mi yaptılar? Bence iyi yapmadılar... Eskiye döndürmeye çalışalım mı? Çalışalım. Buradan sesleniyorum herkes eskisi gibi güzel şeyler yapsın. Medya desteklesin, onların yanında bizlere de fırsat verilsin, bizler gibi düşünen genç müzisyenlere de fırsat verilsin. Böyle şeyler de yapılsın. Ben tavsiye ediyorum, yani o güzel duygusal günlere dönmemizi cânı gönülden arzu ediyorum."