Yayıncılıkta kriz yok!

TYB Başkanı Çetin Tüzüner, sektörün zaten dibe vurduğunu söylüyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

Türkiye Yayıncılar Birliği 18. Genel Kurulu geçtiğimiz günlerde yapıldı. Sektörün önde gelen 302 yayınevinin üyesi bulunduğu derneğin yeni yönetiminin gündemindeki birinci madde, yıllardır olduğu gibi yine yayıncılık sektörünün sorunları... Çünkü, Türkiye'de kitap okuma oranları her geçen yıl düşüyor. Kitap okuma alışkanlığı kazandırılmış bir toplum yaratmak için yazarlar, yayıncılar, medya ve tabii ki asli görevi olarak devlet, bu konuyla yakından ilgilenmek zorunda... Ancak ne yazık ki yayıncılık, hâlâ reel sektörün bir parçası olarak görülmüyor ve bu nedenle de devletin kalkınma ve ekonomik programları içinde yer almıyor. Devletin, yayıncılık hayatını yönlendirecek, gelişimini sağlayacak bir programı ve politikası yok. Bu acil ve önemli konularla ilgili olarak Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Çetin Tüzüner, bu haftanın konuğu... Kendisiyle söyleşimize, öncelikle son genel kuruldan söz ederek başlıyoruz:

"Türkiye Yayıncılar Birliği bildiğiniz gibi 1985 yılında bu sektördeki arkadaşlarımızın haklarını ilgili makamlarda korumak üzere kurulmuş olan bir dernek. Aşağı yukarı on seneden beri de Yayıncılar Birliği'nin yönetimindeyim. Geçtiğimiz günlerde yapılan seçimle yeni yönetim kurulumuza Niyazi Şimşek, Metin Celâl Zeynioğlu, Kenan Kocatürk, Muhsin Çetin, K. Emrah Özpirinççi ve Arman Fikri seçildiler. Yönetim görev bölümü yaptı ve beni, yeniden başkanlığa seçti."

Tam da kriz ortamında böylesine zor bir görev…

"Evet, bu kriz ortamında, sektörün ciddi sıkıntılarının olduğu bir dönemde yaşanan zorlukları dile getirmek üzere ilgili bakanlarla bakanlıklarda, Odalar Borsalar Birliği'nde, Ticaret Odaları nezdinde sorunları takip etmek üzere yeni programla, yeni bir şevkle göreve devam edeceğiz."

Biraz da birliğin çalışma biçiminden, komisyonlardan söz etsek...

"On sene evvel göreve geldiğimizde bir program yaptık. O çerçevede kültür ve eğitim yayıncılarını aynı yönetim çatısı altında, bir denge unsuru içerisinde tutmaya çalışıyoruz. Çünkü, iki grubun sorunları birbirinden farklı... Bu sorunları saptayabilmek ve çözüm önerileri araştırabilmek için eğitim, kültür kitapçıları, kitap ithalatçıları, dijital yayıncılar ve akademik yayıncılar başlıkları altında çalışma komisyonları kurduk. Bu komisyonlar, kendi bünyeleri içindeki sorunları tartışıyor ve aldıkları kararları yönetim kuruluna getiriyorlar.

Yönetim kurulu, takibe uygun gördüğü konuları ilgili makamlar nezdinde devlet katında ifade etmeye çalışıyor... Yayıncılar Birliği'nin şu andaki çalışma temposu bu."

Kriz, yayıncıları nasıl etkiledi diye soracağım, ama olumsuz tablodan korkuyorum...

"Genel sekreterimizin (Metin Celâl Zeynioğlu) geçenlerde Cumhuriyet Gazetesi'nde çıkan bir yazısı vardı. Çok güzel dile getirmiş arkadaşımız: 'Yayıncılıkta kriz yok!' diyor. Çünkü, yayıncılık şu anda dibe vurmuş vaziyette. Bunun daha öte tarafı, daha kötüsü yok..."

Bir de yayıncılığın yıllardır süren, neredeyse kangren olmuş kendi sorunlarının ağırlığı...

"Korsan yayıncılık, Fikir Sanat Eserleri Kanunu (FSEK), yayınlama ve düşünce özgürlüğü, ders kitapları, devlet eliyle yayıncılık, 100 temel eser, kütüphanelere kitap alımı, promosyon olarak kitap dağıtımı, vergiler, kitapların yeterince dağıtılamaması şu anda Yayıncılar Birliği'nin gündeminde olan, takibi yapılan konular.

Bunların yanı sıra dünyada yaşanmakta olan ekonomik kriz de Türkiye'yi ve yayıncılık sektörünü yakından ilgilendiriyor. Bununla ilgili geçtiğimiz günlerde Odalar Borsalar Birliği ile bir toplantı gerçekleştirildi. O toplantıya bir rapor gönderdik. Şimdi, krizden en az etkiyle nasıl çıkabiliriz konulu geniş kapsamlı bir çalışma yapılıyor. Umarım arzuladığımız hedeflere ulaşabiliriz, ama zor günler yaşıyoruz."

Yayıncılık, devlet tarafından bugüne kadar bir sektör olarak görülmediği ve kitap üretimi de bir sanayi ürünü, imalat olarak kabul edilmediği için, ekonomik sorunlar, hele kriz dönemlerinde katlanarak artıyor.

"Maalesef söylediğiniz doğru. Yayıncılık, sektör olarak devlet katında yer almıyor."

Öte yandan devlet, ders kitaplarını tek merkezden ihale ile satın alıp kargo ve nakliye şirketleriyle dağıtınca, yayıncı-dağıtımcı-kitapçı zinciri yok sayılıyor. Bu sistem sonucunda, Anadolu'da birçok kitapçı ya kapandı ya da iş değiştirmek zorunda kaldı...

"Milli Eğitim Bakanlığı, özel sektörden ortalama 1,70 TL'ye satın aldığı kitapları özel sektörle rekâbet ederek 2,6 TL'ye üretiyor. Bu, ülke ekonomisine zarar veren bir haksız rekâbettir.

Gelişmiş ülkelerde ders kitabı olarak seçilen eserler, yerel kitapçılardan temin edilir. Böylece toplumun, özellikle de öğrencilerin kitapla tanışmasına ve kitapla beraber sürecek bir yaşama başlamasına zemin hazırlanır. Bu sosyal olay, aynı zamanda kültürel sektörü de destekleyerek istihdam, gelir artışı ve vergi kazancı doğmasına neden olur...

Ders kitaplarının, eğer üst fiyatından hesaplanacak olursa altı yüz milyon TL'lik bir pazarı var. Bu pazarın içersinde kitapçıların yüzde yirmilik minimum bir payı bulunuyor; o da aşağı yukarı yüz yirmi milyon TL eder. Tabii toptancıların da bunun içersinde yüzde onluk bir kâr marjı var. Kitapçı ve dağıtımcıların hakkı çıktıktan sonra geri kalan, yayınevlerinin kasasına girmiş olan  paraydı, ama şimdiki sistemde o para, piyasa dönmüyor.

Tabii kitapçı da böyle bir kâr marjı, böyle bir kazanç elde ettikten sonra diğer kültür ürünlerine, çocuk kitaplarına daha fazla önem verirdi, şimdi maalesef bu konularda büyük sıkıntılar yaşanıyor."

Derin yaralardan birisi de korsan kitaplar...

"Evet... Bizim pazarımız, kesin olmamakla beraber  - kendi imkânlarımızla tespit ettiğimiz rakamlardır - sekiz yüz on milyon dolarlık bir büyüklüğe sahip. Bu pazarın yaklaşık üç yüz on altı, üç yüz yirmi milyon dolarlık bir kısmı korsan yayınlara gidiyor ve bu da sektörü, büyük ölçüde etkiliyor."

Korsan sektör oldu

Yani korsan yayıncılık neredeyse sektör oldu!

"Öyle. Devletin almış olduğu önlemler var. FSEK'te gerçekleştirilen değişikliklerle korsan kitapların önünü almak üzere birtakım yasalar yapıldı. Ancak, bunların yanında Milli Eğitim Bakanlığı'nın 'Her okula bir fotokopi makinesi' kampanyası var ki o da bir nevi korsan yayıncılık değil midir? Özellikle yardımcı ders kitaplarının okullarda fotokopi yoluyla çoğaltılması sektörü ciddi boyutlarda etkiliyor. Yine fotokopi yoluyla korsan yayın çoğaltmanın en önemli mekânlarından birisi de üniversiteler. Akademik yayınları fotokopi yoluyla çoğaltmanın oranı yaklaşık yüzde doksan civarında."

Yayıncılık sektör olarak kabul edilmeyince, kalkınma programlarında da yer almıyor...

"Evet. Bu nedenle yayıncılar, KOBİ kredilerinden de istifade edemiyorlar. Şu anda mecliste KOSGEB ile ilgili bir yasa var. O yasada bir değişiklik yapılması planlanıyor. KOSGEB'den yararlanacaklar arasında yer alan 'işletmeci' ifadesinin 'girişimci' olarak değiştirilmesi söz konusu. Bizi bir sanayi kolu olarak kabul etmiyorlar. Çünkü, sanayici olmak için mutlaka bir makine parkurunun olması lâzım. Bu değişiklik gerçekleşirse yayıncı arkadaşlarımız da KOSGEB kredilerinden yararlanabilecekler. Bu krediler geri ödemeli ve geri ödemesiz şekillerde veriliyor. Yurtdışı fuarlara gidildiği zaman stand ücretinin yarısını, uçak biletlerinin yüzde yetmiş beşini karşılama gibi birtakım imkânlar sunuyor, ki bunlar önemli meseleler."

Sorunlar o kadar çok ki... KDV'den de söz edebiliriz...

"Kitaptaki KDV yüzde sekiz. Yayıncının üretmekte olduğu ürünler için ödemiş olduğu KDV, kâğıt hariç yüzde on sekiz. Yani kapak kâğıdı, cilt, matbaa, baskı, film, bütün ürünler için yüzde on sekiz KDV ödeniyor. Karşılığında yüzde sekiz alıyorsunuz. Aradaki fark olan yüzde on, devlette birikiyor. Devletin bu parayı iadesi de söz konusu, ama ona da bir marj getirmiş: Şu kadar miktardan sonrası iade edilebilir diyor. O meseleyi mutlaka çözmek lâzım. Biz taleplerimizi uzun zamandan beri dile getiriyoruz, ama maalesef çözüme ulaştıramadık. En azından diyoruz ki KDV alacaklarımızı muhtasardan veya kurumlar vergisinden düşelim, ama henüz olumlu bir yanıt alamadık."

Vatandaşlardan tahsil ettiği vergilerden subvanse ederek devlet yayıncılık yapıyor. Bu da yayıncılar için bir haksız rekâbet ortamı değil mi?

"Türkiye'deki kitap yayıncılığının büyük bölümünü devlete bağlı kuruluşlar gerçekleştiriyor. Kültür Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Başbakanlık gibi birçok kamu kurum ve kuruluşu her yıl binlerce kitap yayınlıyor. Devletin vatandaştan tahsil ettiği vergilerden subvanse edilerek üretilen bu yayınlar, kâr zarar hesapları yapılmadan çok ucuza satıldığı için yayıncılarla haksız bir rekabet ortamı oluşuyor.

Tüm liberal görünümlü politikalara rağmen son beş yıldan bu yana özellikle ilk ve orta öğrenime yönelik ders kitapları yayıncılığında devletin payı kademeli olarak yükseldi. 2008 yılında devletin özel sektörden satın aldığı kitap miktarı yüzde yirmi dokuz, devletin payı yüzde yetmiş bir. Ders kitapçılığı, hem kitapçıyı hem yayın sektörünü rahatlatan bir gelir. Bu sene bir çalışma yapıldı; geçenlerde Eğitim Yayıncıları Derneği'ndeki arkadaşlarla da görüştük konuyu, onlar da bakanlıklar nezdinde çalışmalarını sürdürüyorlar, bu rakamı biraz yükseltmişler. Özel sektörden alınan pay, yüzde kırk beşe kadar çıkmış.

Son tahlilde devlet, ders kitabı yayıncılığı yapmamalı, bunu tamamen özel sektöre bırakmalı diye düşünüyoruz."

Kitaplar özel sektörce basılsa da dağıtımı, yani kitapçılara ulaştırılması bir sorun...

"Bugün Türkiye genelinde gerçek mânâda kitap dağıtımcılığı yapan kuruluş yok. Bu nedenle üretilen kitaplar da perakendeci dükkânlarına ulaşamıyor. Mevcut dağıtım firmaları, yüzde beş ila on kâr marjıyla çalışıyorlar. Tabi bu düşük kâr marjları, dağıtım şirketlerini de kurtarmıyor ve sonuç olarak bu rakamlarla büyük sermaye de işin içine girmiyor. Kitap dağıtımcılığı yapan kuruluşlara ve bu alana yatırım yapacaklara vergi indirimi gibi kolaylıklar sağlanmalı, teşvik kredileri verilmelidir ki onlar daha rahat hareket etsinler ve kültür kitapları, perakendeci dükkânlara ulaşabilsin. Bu arada fuarlar önem taşıyor. Bütün kitapları görme ve gösterme şansı veriyor."

Büyük sermaye ve yayıncılık

Büyük sermayeden söz ettik. Onlar da uzak duruyorlar yayıncılığa, dağıtımcılığa...

"Yayıncılık mesleğini kârlı bir meslek olarak görmüyor büyük sermaye sahipleri. Öyle olmuş olsaydı bugüne kadar çoktan bu sektörün içine girerlerdi. Tabii ki girmeleri de gerek. Devlet, bütçesini rahatlatmak için dışarıdan borç alıyor, bu sektöre de yabancı sermaye girerse sonuç iyi olur."

Bir de şöyle bir yakınma var: Kitaplar çok pahalı...

"Kitap pahalı değil. Ben, bunu birtakım toplantılarda, konuşma yaptığımız yerlerde hep dile getiriyorum. Bir kitabın fiyatını on lira baz alırsak; on liranın içinden  KDV'yi attıktan sonra geriye dokuz buçuk lira kalır. Bu paranın yüzde kırkı kitapçının hakkıdır, yani aşağı yukarı dört lira gibi bir para kitapçı ve dağıtımcıya kalır. Geriye kalan dört buçuk liranın içinde kâğıt, kapak, baskı, film ve telif ücretleri var. Bu paradan tüm bunları çıkaracaksınız, devlete vergi vereceksiniz, sonuçta para kazanacaksınız ve yeni yatırım yapacaksınız. Bana göre Türkiye'de kitaplar ucuz, Avrupa'da çok daha pahalı. Bizim bugün iki buçuk TL'ye sattığımız bir çocuk kitabı -ben çocuk kitabı yayıncısı olduğum için onu örnek veriyorum- yurtdışında üç Euro civarında. Aradaki fark çok büyük."

Sorunlar o kadar çok ki... Diğerlerinde hiç olmazsa ana başlıklarla gezinsek...

"Promosyonlarla ilgili konular var. Gazete ve dergilerin promosyon kitap dağıtmaları haksız rekabet yaratıyor. Önceleri çanak çömlek dağıtırlardı şimdi kitap veriyorlar. Verilenler içinde atlas, deyimler sözlüğü, atasözleri sözlüğü gibi kitaplar var. Bu da sektörü çok olumsuz etkiliyor.

Aklımda yanlış kalmamışsa kitap, ihtiyaç sıralamasında yüz altmış sekizinci sıradaydı bir zamanlar. Şimdi sanıyorum daha gerilere düşmüş. Vatandaşın ilk vazgeçtiği gazete alımı, ardından kitap...

Çocuklara kitap sevgisini aşılamak, okuma alışkanlığı kazandırmak için ilk ve orta öğretim öğrencilere 2005 yılında '100 Temel Eser' adıyla kitap listeleri hazırlandı. Bu listelerin iyi niyetle hazırlandığından kuşku duymuyorum, ancak bunlar, öğretmenleri sınırlı sayıda kitap arasından seçim yapmak zorunda bırakıyor. Öğretmenler, bakanlığın yayınladığı bu listeyi bir emir telakki etmiş değişik kitap ve yazar arayışına girmeyerek sadece listedeki kitapları okutmakla yetiniyorlar. Halbuki bu konuda öğretmen tamamen serbest olmalı ve kendi sınıfının seviyesine uygun her kitabı öğrencisine tavsiye edebilmelidir. Bu sınırlama, bize göre kalkmalıdır.

Kütüphaneler desteklenmeli, kitap alım bütçeleri artırılmalıdır..."

Hep çuvaldızı başkalarına batırıyoruz. Bu kez iğneyi kendimize batıracak olursak, sektörün derneğinin başkanı olarak yayıncıların kendi sorunlara yeterince ilgi gösterdiğini düşünüyor musunuz?

"Maalesef yayıncı arkadaşlarımın bu konularda duyarlı davrandığını düşünmüyorum. Yayıncılar Birliği'nin üç yüze civarında üyesi var, aşağı yukarı Türkiye'deki eğitim ve kültür hayatının yüzde seksenini temsil eden bir kuruluşuz. Geçen hafta içinde yapılan genel kurula katılım sayısını gördünüz. Çok yetersiz. Mesleğimize yeteri kadar sahip çıktığımızı düşünmüyorum."

Son olarak bir büyük eksikliği, sektörün veri tabanının olmamasını da vurgulayalım isterseniz...

"Ben, bunun eksikliğini hep duyuyorum. Yurtdışındaki, örneğin İngiltere'de, İspanya'da, İtalya'daki yayın kuruluşlarının bilgisayarlarından sektörle ilgili bütün bilgilere ulaşabilirsiniz. Kaç kitap basılıyor, kaç yayıncı var, türlerine, cinslerine göre kitaplar nelerdir gibi... Bizim bu konuda sektör araştırması yapan ciddi bir kuruluşla işbirliği yaparak yayıncılığımızla ilgili daha sağlıklı bilgilere ulaşmak gibi bir çalışmamız var. Devletten de bu konuda yardım alacağız ISBN ajansındaki veri tabanından yararlanmak gibi, ama parasal destek de alırsak çok iyi olur, çünkü ciddi bir para harcayacağız bu iş için. Yurtdışındaki yayıncı kuruluşlar ile yaptığım görüşmelerde bizden rakamsal bilgiler istediklerinde verememenin ezikliğini yaşıyorum ve bu veri tabanını mutlaka oluşturacağız diyorum."

Rakamlarla sektör

Bütün bu koşullara rağmen, üretilen kitap sayısı artıyor gibi bir izlenim var bende. Bunu rakamlara dökebilir miyiz?

"Türkiye'de üretilen kitap sayısı 2000 senesinde 12 bin 580 imiş. Bu sayı, her sene periyodik bir artış göstermiş; 13 bin, 16 bin, 20 bin, 26 bin, 32 bine çıkmış. 2006 senesinde 32 bin 750 çeşit kitap üretilmiş. 2007 senesinde bu rakam 29 bine düşmüş. Burada bir çıkış trendi var gibi gözüküyor, ama bu bizi yanıltmasın. Bu rakamlar, Türkiye'de çok kitap okundu mânâsına gelmiyor. Tirajlarda büyük bir düşük var. Kültür kitapları şu anda bin-iki bin arasında basılıyor. Çok popüler kitapları ya da popüler yazarların yapıtlarını kastetmiyorum. Onlar belki daha fazla baskı yapıyorlar, ama yetmiş milyonluk bir ülkede bin-iki bin baskı son derece trajikomik geliyor bana.

Bu arada yayıncı sayısında da bir artış trendi var. 2000 yılında 844 olan aktif yayıncı sayısı 2006'da bin 700 civarında görünüyor. Ama 2007'de bu rakam geri saymaya başlamış, bin 461'e düşmüş ISBN ajansından aldığımız bilgilere göre. 2008 için rakam henüz kesin değil, ama elimize ulaşan bilgilere göre bin 184..."

Sonuçta her şey gelip kitap okumanın özendirilmesi gerekliliğine dayanıyor:

"Devletin kitap okumayı özendirici politikaları olmadığı için gençlerin ve çocukların kitaba olan ilgisi azalmakta ve kitap okuma oranları düşmekte. Bu politikasızlık nedeniyle iyi niyetli çabalar da sonuçsuz kalmakta. Örneğin geçtiğimiz yaz içerisinde Cumhurbaşkanı'nın başlattığı 'Türkiye Kitap Okuyor' kampanyası etkinliğinden sonra hiçbir aşama kaydedilmedi. Milli Eğitim, Kültür ve Turizm Bakanlıkları'nın da okumayı özendirici ciddi faaliyetleri olmadığını görüyoruz, onlar da bu konuya uzak kaldılar.

Ne yapılmalı derseniz çocuklara, öğrencilere kitap okumayı özendirecek kampanyalar düzenlenmeli, okullara kitap okuma saati konulmalı, yazılı ve görsel medyada kitap alımı, kitap hediye edilmesi için özendiren yayınlar yapılmalı, reklâm kampanyaları gerçekleştirilmeli..."