Yeni anayasa ve ön seçimler

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

 
 
Ergun KUNTER / Yüksek Mühendis / ABD
 
Anayasanın tartışıldığı bu günlerde, bahsi geçmeyen bir konu ön seçimler. Hiç bir partinin genel başkanı, hiç bir parti idarecisi, hiç bir milletvekili bu konuyu ele almıyor ve de ele almayacaktır. Sebebi basit. Hiç bir parti genel başkanı, parti idarecisi partisinin milletvekili adaylarının partisinin seçmenleri tarafından seçilmesini, hiç kimsenin kendi onayı olmadan milletvekili adayı olmasını istemez. Hiç bir milletvekili bu konuya yanaşamaz, çünkü bilir ki parti genel başkanının, parti idarecilerinin otoritesini tartışmak gelecek seçimlerde aday listesinin dışında kalmak demektir. 
Benim kırk sekiz yıldır yaşadığım Amerika'da adaylar Türkiye'de olduğu gibi parti liderleri tarafından atanmaz. Partilerin adaylarını ön seçimlerde partinin taraftarları seçer. Bu şekilde seçilen adayların kimsenin onayına ihtiyacı yoktur. Bu adaylar seçildiklerinde sadece kendilerine oy verenlere karşı sorumludurlar. 
Türkiye'de tek parti devrinde, Ankara'daki parti genel merkezindeki parti oligarşisi, il teşkilatlarının yardımı ile genel başkanın istek, direktif ve eğilimlerini dikkate alarak milletvekili adaylarının listesini yapar ve listeyi genel başkanının onayına sunardı. Parti genel başkanı istediğini listeden çıkarır, istediğini listeye alırdı. Seçim günü gelince, halk sandık başına gidip oyunu bu listedeki kişilere verir ve böylece Türk milletini temsil eden TBMM seçilmiş olurdu. 
Çok parti devrine geçildiğinde bu sistemin esasında hiç bir değişiklik olmadı. Partiler aday listelerini aynen tek parti zamanında olduğu gibi hazırlamaya devam ettiler. Halk tek partinin aday listesine oy vereceğine, birkaç partinin hazırladığı, birkaç parti genel başkanının onayladığı aday listelerinden birine oy verir oldu. 
Bin dokuz yüz altmış yıllarının başında liseden sınıf arkadaşım, gazeteci Erdogan Arpınalar birlikte Erzincan'da askerlik yapıyorduk. Bir akşam üzeri Erdoğan'a rastladım. İstasyona yolcu karşılamaya gidiyorum gel beraber gidelim dedi. Endoğa'nın yolcusu bir parti tarafından Erzincan milletvekili adaylığına atanmış, 35-40 yaşlarında, orta boylu, güler yüzlü, sevimli bir gazeteci idi. Ankara'da çalışıyormuş. Erzincan'a gideceğini öğrenen bir arkadaşı, Erdogan Arıpınar orada askerlik yapıyor, git onu gör, sana yardımcı olur demiş. Erdoğan'la birlikte bu beyi trenden alıp oteline götürdük. Sonra birlikte yemek yedik. Erzincan'a ilk defa geliyordu. Yemekten sonra kendisine hükûmet binasını, belediyeyi, parti merkezlerini ve kahvaltı edebileceği pastaneyi gösterdik. Ben kendisini bir daha görmedim. Milletvekili seçilip seçilmediğini bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa, o yıllarda, belki de halen, Türkiye'de birçok kişinin bu bey gibi parti idaresi tarafından hiç bilmediği, tanınmadığı bir ilden aday gösterilip, milletvekili olduğudur. 
Parti genel başkanları ve idarecileri tarafından aday gösterilip de seçilen milletvekilleri tabiatıyla mecliste kendilerine oy veren seçmenlerin değil de kendilerini aday listesine koyan parti genel başkanının temsilcisi oluyorlar. Eğer bir milletvekili aday ligini kime borçlu olduğunu unutup da mecliste parti genel başkanının direktiflerine aykırı oy kullanırsa, bir dahaki secimde aday gösterilmediği gibi, icabında parti disiplini gerekçesi ile parti yönetimi tarafından da suçlu bulunabilir. Türkiye'de kanunlar karsısında dokunulmazlığı olan milletvekillerinin parti idaresi karsısında, parti genel başkanı nezdinde dokunulmazlığı yoktur. 
Amerika'da, ön seçimlerle aday olan, genel seçimlerle meclis ve senatoya giren milletvekili ve senatörler oylarını seçmenlerinin isteklerine ve kendi inançlarına göre kullanırlar, her zaman kendi partilileri ile birlikte oy vermezler. Kanunlar Kongre'den (Senato'dan ve Meclis'ten) çok zaman kendi parti liderlerinin istediği gibi oy kullanmayanların yardımı geçer. Milletvekilleri ve senatörler gereğinde hiç çekinmeden partilerinin cumhurbaşkanına karşı oy kullanırlar. Hiç bir kimse, hiç bir parti lideri veya organizasyonu halk tarafından seçilmiş bir milletvekilini veya senatörü verdiği oydan, söylediği sözden dolay sorumlu tutamaz.
Türkiye'de bir parti genel başkanının, önerdiği bir kanuna oy vermemek için meclise gelmeyen milletvekillerine kızıp, "Biz bunları evde otursunlar diye milletvekili yapmadık," dediğini hatırlıyorum. Bu cümle, acı bir hakikati, Türkiye'de demokrasinin nasıl çalıştığını, daha doğrusu niye gereği gibi çalışmadığını çok iyi açıklıyor. Türkiye'de bir milletvekili eğer mecliste parti genel başkanının istediği gibi oy kullanmak istemiyorsa, yegâne seçeneği, hastalık gibi bir mazeret uydurup evde oturmak, meclise gitmemektir. 
Parti genel başkanlarının partisinin milletvekillerine ben sizi milletvekili yaptım, siz meclise gelip benim istediğim gibi oy kullanacaksınız, yoksa bir daha milletvekili olamazsınız diyebildiği bir memlekette anayasa ne olursa olsun, halkı, halkın isteklerini gereği gibi temsil eden bir meclisin var olduğu iddia edilemez. 
Gönül ister ki bir gün Türkiye'de de milletvekili adaylarını ön seçimlerde partilileri seçsin. Milletvekili seçilen adaylar mecliste kendi grup başkanlarını seçsinler, kimin başbakan veya kimin koalisyonda partinin temsilcisi olacağına karar versinler. Hiç bir milletvekili mecliste söylediği söz, verdiği oy için parti idaresi tarafından sorumlu tutulamasın. Milletvekilleri sadece kendilerini ön seçimlerde aday seçen, genel seçimlerle meclise getiren seçmenlerine karşı sorumlu olsunlar. Mecliste partilerin politikalarını oluşturup yürütenler milletvekilleri olsun. 
Ön secimler sadece milletvekili seçimleri için değil bütün seçimler için önemlidir. Biz Amerika'da taraftarı olduğumuz partinin her adayını ön seçimlerde seçeriz. Seçilen adayların hiç kimsenin onayına ihtiyacı yoktur. 
Türkiye'de belediye başkanı adaylarının şehirdeki partilerin liderleri tarafından gösterildiğini herkes biliyordur da pek az kişi bu adayların (hiç değilse büyük şehir belediye başkanı adaylarının) Ankara'daki parti genel başkanının onayını almak zorunda olduğunun farkındadır. Parti genel başkanı şehri tanısın veya tanımasın, şehrin problemlerini bilsin veya bilmesin hiç fark etmez. Belediye başkanı adayının kim olacağı hakkında son söz parti genel başkanınındır. Belediye başkanları da milletvekilleri gibi makamlarını partilerinin idarecilerine ve genel başkanlarına borçludurlar. Şehirlerini parti idarecilerinin ve parti genel başkanının direktiflerine göre yönetmeleri beklenir. 
Türkiye'de cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesinin manalı olabilmesi için adayların bir ön seçimle belirlenmesi gereklidir. Adaylarının bir ön secimle belirlenmemesi halinde, partilerin genel başkanları ya kendilerini cumhurbaşkanı aday ilan edecekler veya uygun gördükleri birini cumhurbaşkanı aday yapacaklardır. Neticede gelecekte halk tarafından seçilecek cumhurbaşkanları bu güne kadar meclis tarafından seçilmiş cumhurbaşkanlarından pek farklı kişiler olmayacaktır. 
Eğer ön seçimler olmasaydı, Washington'daki parti oligarşisi, her halde, Hillary Clinton yerine, tecrübesiz senatör Obama'yı aday göstermezdi. Genel seçimlerde Obama Cumhuriyetçi Parti'nin seçtiği aday McCain'i yenerek Cumhurbaşkanı oldu. Obama Cumhurbaşkanlığını kendisine oy verenlerden başka hiç kimseye borçlu değildir. 
Ön seçimlerin bir faydası da halk içinden çıkan genç, dinamik liderlerlesin yükselmesine imkan vermesidir. Amerika'da Nixon, Carter, Clinton, Obama gibi memleketin az bilinen köşelerinden gelen, genç liderler, ön seçimler sayesinde aday olup kısa zamanda milletvekilliğine, senatörlüğe, valiliğe oradan da cumhurbaşkanlığına yükseldiler. Eğer adaylar Amerika'da da Türkiye'de olduğu gibi başkentteki parti oligarşi tarafından seçilip, parti genel başkanları tarafından onaylanır olsaydı, bu genç politikacıların cumhurbaşkanlığına kadar yükselmesi mümkün olamazdı. 
Türkiye'de politik hayata yenilikler getirecek genç, dinamik liderlerin yetişmeyişinin bir sebebi, memlekette liderlik kabiliyeti olan gençlerin yokluğu değil, gençlerin bu günkü politik sistem içerisinde, halk içinden yükselip, üst düzeylerde görev alma imkânı bulamayışıdır. Türkiye'de hiç bir genç lider, halka dayanarak, Ankara'daki parti oligarşisinin onayını almadan politikada yükselemez. Türk demokrasi tarihinde genç politikacıların yükselmesi genellikle olayların yardımı ile çökmekte olan partilerinden ayrılıp veya kapatılan partilerinin taraftarlarını etraflarına toplayıp yeni bir parti kurmaları ile mümkün olmuştur.
Türkiye'deki milletvekili, belediye başkanı aday atama sisteminin parti genel başkanlarını parti içi diktatörler düzeyine yükselttiği bir hakikattir. Bu sistem halkı peşinden sürükleyebilecek genç idealist politikacıların gelişmesini engelliyor, partilerin dolayışı ile de demokrasinin sıhhatli bir şekilde gelişmesine imkan vermiyor. Türkiye'de idealist gençlerin politik sistem içerisinde parti oligarşisinden bağımsız olarak yükselebilmesi, dinamik bir demokrasi ortamının oluşması ancak ön seçimlerle mümkün olabilir. 
Ön seçimlerin yeni anayasada yer almayacağı muhakkak. Her şeyden önce, ön secimler kavramının memleketimizde topluma tanıtması, her yönüyle tartışılması gerekir. Yeni anayasa tartışması memlekette ön seçimlerin tanıtılmasına ve tartışılmasına uygun bir ortam yarattı. Dileyelim ki ön seçimlerin Türkiye'nin geleceği için önemine inanlar bu ortamdan yararlanmayı başarabilsinler.