Yoksa sıra ekonomiye olan güvende mi?
Dr. Ender Aykut YILMAZ
Son dönemde ortaya çıkan ekonomik gelişmelere şöyle bir göz attığımızda, kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's'un ABD'nin AAA olan kredi notunu bir basamak düşürmesini, Avrupa'da borç krizinin artarak devam etmesini, Çin'de hızlanma trendine giren enflasyonu, ilk etapta göze çarpanlar olarak ifade edebiliriz. İsterseniz, bu ekonomik gelişmelerin ardından mali piyasalarda yaşananlara şöyle bir göz atalım.
İlk yansımalar kendini Avrupa ve ABD borsalarında büyük çaplı satışlar şeklinde ortaya koydu. Bu satışlarla birlikte tahvil ve hisse senedi piyasasından çıkan fonlar, getirilerin göreceli olarak daha düşük olduğu para piyasalarına yöneldi. Bu yöneliş, yatırımcıların risk algılamasındaki farklılaşmayı, risk duyarlılığındaki artışı göstermesi açısından önemli.
Merkez bankalarının, kapsama alanlarındaki piyasalara müdahalede geç ve yetersiz kaldığı düşüncesi, yatırımcılarda, vakit kaybedilmeden tedbir alınması gerektiği yönündeki beklentileri kuvvetlendirdi. Bu beklentilere kayıtsız kalamayan Avrupa Merkez Bankası, İtalyan ve İspanyol tahvillerini satın alacağını duyururken, Amerikan Merkez Bankası da (FED) politika faiz oranlarını iki yıl değiştirmeyeceğini açıkladı.
Bunları, kredi derecelendirme kuruluşu Standart&Poor's'un ABD'nin kredi notunu bir derece düşürmesine ilişkin olarak, Amerikan Sermaye Piyasası Düzenleme Kurulu'nca (SEC) soruşturma başlatıldığı haberi izledi. Amerikan Hazinesi, kararın hatalı olduğu ve derecelendirme kuruluşunun kamu harcamalarındaki kesintiye yönelik 2 trilyon dolarlık bir hata yaptığı konusunda ısrarlı. S&P lisansını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya. Bugüne değin yaptıkları analizlerden sual olunmaz derecelendirme kuruluşları için, hiç de alışık olunmayan bir dönemin başladığını söyleyebiliriz.
Yunanistan, Portekiz, İspanya, İtalya derken, yoksa bu gruba bir de Fransa mı ekleniyor endişesi, piyasaların üzerinde durduğu diğer bir konu oldu. Fransa'nın Borç/GSMH oranı %84'ler seviyesinde. Bu oran her ne kadar, Yunanistan veya İtalya ile mukayese edilemeyecek kadar mütevazi ise de, Fransa'nın 2007'den bu yana İtalya'dan iki kat daha hızlı borçlanıyor olması, olayın rengini önemlice bir miktar değiştirmekte. Kısa vadede olmasa da, orta vadede Fransa'nın AAA olan kredi notunun düşürülme ihtimali, piyasalar tarafından fiyatlanmış durumda.
Euro Bölgesi, borç sorunlarının çözümü için birçok alternatifi gözden geçiriyor. Değerlendirilen seçeneklerden biri de, ortak tahvil çıkarılması. Bu yöntemin en hararetli savunucusunun, Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz olmasına karşın, üye ülkelerin her birinin ayrı faiz oranlarının ve mali politikalarının olması, bu seçeneği pratikte çok fazla mümkün kılmıyor.
Emtia cephesindeki gelişmeler de, küresel ekonominin yakın gelecekteki yönüne ilişkin olumlu sinyaller vermiyor. Küresel ekonomide ortaya çıkan yavaşlama, kısa ve orta vadede bunun aksi yönünde bir gelişmenin bekleniyor olmaması, emtia talebini olumsuz etkiliyor. Fonların, emtia pozisyonlarında azatlıma gidecek olması da sürpriz olmamalı.
Küresel ekonomide yaşanan olumsuzluklar, Japon Yeni ve İsviçre Frangı'nda değerlenme olarak kendini gösteriyor. Güvenli liman frank ve yendeki değerlenmenin önlenmesine yönelik olarak, Japon ve İsviçre hükümetleri önlemler almaya çalışıyorlar.
Tüm bu ekonomik sorunların farklı şekillerde ortaya çıkması ve azımsanamayacak bir süredir devam ediyor olması, uzun vadede gelişmelerin yönünü tayin etmede çok önemli bir etkiye sahip olan "ekonomiye güven" unsurunu, ne yazık ki önemli ölçüde etkilemekte. Bunun bir sonraki adımı, alınacak karar ve tedbirlerin fayda sağlayacağına olan inancın kaybolmasıdır ki, asıl korkutucu olan budur.