TÜSİAD Başkanı Yılmaz: Finans kaynakları artık daha kısıtlı olacak

TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz, küresel finansman kaynaklarının daha kısıtlı ve daha gerçekçi olacağı bir döneme girileceğini, Türkiye’nin de bu süreçten etkileneceğini söyledi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - Küresel ekonomiye damgasını vuran düşük faiz, bol likidite koşullarının artık değişmekte olduğu bir döneme girildiğini belirten TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz, bundan sonra küresel finansman kaynaklarının daha kısıtlı ve daha gerçekçi olacağı bir düzene girileceğine vurgu yaptı. Yılmaz, büyüklüğü ve dışa açıklık oranıyla Türkiye ekonomisinin de, bu küresel geçiş dönemlerinden önemli ölçüde etkilendiğini ve etkilenmeye de devam edeceğinin altını çizdi.

"En önemli tehlike enflasyon hedefinin şaşması olacak"

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında, ekonominin yanı sıra iç ve dış politikayı da içeren kapsamlı bir konuşma yapan Başkan Muharrem Yılmaz, ekonomideki ve mali piyasalardaki gelişmelerle ilgili şunları söyledi: " İkinci balon döneminin bitişini işaret eden, son 4 ay içindeki finansal dalgalanma değerlendirdiğimizde, diğer gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin merkez bankaları gibi Merkez Bankamızın da, büyüme ile enflasyon hedefi arasında bir dengeleme politikası benimsemek durumunda kaldığını gözlemliyoruz.

Bu süreçte, faiz aracının kullanılmadığını ve kurun da süratle yukarı doğru çıktığını gözlemledik. Bu olağanüstü geçiş dönemlerinde, Merkez Bankalarının işleri gerçekten çok zor ve ister istemez üstlerine ek sorumluluklar geliyor. Bu nedenle kullandıkları araç setleri de genişleyebiliyor. Fakat bizim açımızdan, bu politika tercihi, ancak ve ancak enflasyon hedefine ulaşıldığı takdirde yerinde olacaktır. Bu balon etkisi geçtikten sonra, önümüzdeki en önemli tehlike enflasyon hedefinin şaşması olacaktır. Dolayısıyla, Merkez Bankası'nın para politikasını, bu çerçevede değerlendirmeye, izlemeye devam edeceğiz."

Ortalama büyüme hızımız yüzde 6’lara çıkmalı

Finansman kısıntı nedeniyle, bu yıl büyümenin, TÜSİAD tahminlerine yakın olarak, yüzde 4 civarında gerçekleşeceğini söyleyen Muharrem Yılmaz şöyle devam etti: "Elbette ki bu oran, arzu ettiğimiz performansın altındadır ve biraz önce analiz etmeye çalıştığım küresel makroekonomik gelişmeler ve belirsizlikler, orta dönemli büyüme modelimizin süratle ele alınmasını gerektirmektedir. Düşük büyümenin yönetilmesi gereken önümüzdeki birkaç yılda, büyümenin niteliği çok önemli olacaktır.

Kamu maliyesinde dengeleri korumak, fiyat istikrarını önceleyen bir para politikasını güçlendirmek ve kamu harcama verimliliğini artırmak, bu dönemde öncelikli politika alanları olmalıdır. Türkiye için düşük büyüme yüzde 4’ün altıdır. İhtiyacımız olan, ortalama büyüme hızımızı, finansal balonun sönmeye başladığı bir dönemde yüzde 6’lara çıkarmaktır."

Üç alanda cesur ve kararlı adımların atılması gerek

Bu büyüme hedefinin tutturulabilmesi için, üç alanda cesur ve kararlı adımların atılması gerektiğini ifade eden Yılmaz, bunların, iç tasarruf oranlarının artırılması, çözüm sürecinin başarıya ulaşması ve arz yönlü bir dizi yapısal reform olduğunu belirterek," Siyaset, kendisinden bekleneni yerine getirdiği sürece, iş dünyası üzerine düşeni yapacak, ülke kalkınması hızlanacak ve bölgede refah artacaktır. Bu sene içerisinde, Cizre’de sunmuş olduğumuz, TÜSİAD çalışmasının da gösterdiği gibi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kalkınması, ekonomimize sağlayacağı katkıyla, potansiyel büyüme oranımızı 1 puan kadar artıracaktır" dedi.

"Batı karşıtı söylem huzursuzluk yaratıyor"

Muharrem Yılmaz, Türkiye'nin izlediği dış politikaya yönelik de şu değerlendirmede bulundu: "Dış politikamızı değerlendirirken, ülkemizde giderek yaygınlaşan Batı karşıtı söylemin, hem yurt içinde, hem de yurt dışında belirgin bir huzursuzluk yarattığına dair gözlemimi de, paylaşmak istiyorum. Birçok ülkenin, Türkiye’ye düşman olduğu söylemi ve başta Batı dünyası olmak üzere çevremizdeki ülkelere yönelik kullanılan sert üslup, Türkiye’nin uluslararası toplum nazarında sözünün ağırlığını azaltıyor. 60 yılı aşkın süredir, üyesi olduğumuz ve çıkmayı da kimsenin önermediği, batı ittifakı içinde, Soğuk Savaş dahil her dönemde, ciddi sürtüşmeler ve çıkar çatışmalarının yaşandığına şahit olduk. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden beri ve Cumhuriyet ile birlikte benimsediğimiz modernleşme hedefinde referans olarak kabul ettiğimiz Batının bir başka önemli özelliği ise, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve tüm inançlara saygılı laik yönetim anlayışını benimsemiş olmasıdır. Bireysel özgürlüklerin korunduğu, yargı bağımsızlığını gözeten, hukuk devleti anlayışının hakim olduğu ortam, aynı zamanda ekonomik refahın da sağlanabilmesi için gereken ortamdır. Özünde, “Türkiye – AB Katılım Ortaklığı” belgesi uyarınca, uymayı taahhüt ettiğimiz, Kopenhag siyasi kriterlerinin içeriği de bundan ibarettir. Bunlardan uzaklaşmak Türkiye açısından bir çıkmaz yola girmek demektir."

"Çözüm sürecini destekliyoruz"

TÜSİAD olarak Türkiye’nin, mazeretler arkasına sığınmadan demokratikleşmesini, hukukun üstünlüğünün sağlanmasını ve yargı bağımsızlığını her platformda savunduklarını hatırlatan Yılmaz şöyle dedi: " Kürt meselesinin çözümünden yana tavır aldık. Önerilerimizi, gereken zamanlarda kamuoyu ve siyaset kurumuyla paylaştık. Kürt meselesinde, hükümetin başlattığı çözüm sürecine başından beri destek olduk. Çözüm sürecinin, başarısızlığa uğramaması için gerekli tüm çabaların gösterilmesinden yana tavır aldık .Yaklaşık 10 aydır, ülke sathında şiddetin ve terörün durması, toplumun tüm kesimleri tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır ve bu durum, sürecin başarılı bir evresi olarak görülmelidir. Bu huzur ortamını kalıcı kılacak olan en önemli unsurlardan birisi gündemdeki yeni demokratikleşme paketidir. Paketin üç amaca hizmet etmesini bekliyoruz.

Bunlar, şiddet ve terörden arındırılmış olan ortamı ve toplumsal huzuru kalıcı hale getirecek siyasi adımların atılması, Türkiye’de temel hak ve özgürlükler konusunda geriye gidildiğine dair son dönemlerde gözlenen ve yaygınlaşan izlenimlerin ortadan kaldırılması ve güven ortamının arttırılması ve AB süreci ve çözüm sürecinin gereklerine uygun bireyi esas alan özgürlükçü bir Anayasa hazırlama çalışmalarına ivme kazandırılmasıdır. Esasen bu paket, Kopenhag Siyasi Kriterlerinin yasalarla karşılanabilecek tüm eksikliklerini tamamlamak için çok önemli bir fırsattır. Bu önemli fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek AB sürecinde Türkiye’nin elini olağanüstü şekilde kuvvetlendirecektir."

"Kutuplaşma ve ayrıştırma yaratan söylemlerden kaçınılmalı"

Yılmaz konuşmasında faili meçhul ve aydınlatılmamış suikastler konusuna değinerek "Demokratikleşme paketinden bahsederken, unutulmasına izin vermek istemediğimiz bir büyük acıya, bir büyük soruna da değinmek istiyorum. Türkiye'nin bazıları kırk yılını aşmış, uzun bir faili meçhul veya aydınlatılmamış siyasi suikastler ve kıyımlar listesi var. Yıllardır gerçekler ortada yok. Hrant Dink’in ailesinin umutsuzluk haykırışlarına duyarsız kalmak mümkün değil. Türkiye'nin demokratikleşme paketini, yeni anayasayı, Kürt sorununun çözümünü konuştuğu bir dönemde, karanlıkta kalan bu acı olayları aydınlığa kavuşturarak, bu ağır yükten de kurtulması gerektiğini, bir kez daha belirtmek isteriz" dedi.

TÜSİAD Başkanı, konuşmasının son bölümünde, toplumu yoran, ayrışma ve kutuplaşma kaygıları yaratan sert söylem ve gerginliklerden kaçınılması gerektiğini vurgulayarak "Cumhuriyetimizin 100. Yıl hedeflerine kilitlenerek, uzlaşma ve özveri içinde çalışabilmeliyiz. Hiç şüphe yok ki, TÜSİAD Türkiye’nin yeni reformlara ve güçlü bir atılıma imza atabilmesi için gereken en geniş desteği, üyeleriyle birlikte sunmaya devam edecektir" mesajını verdi.