Beyni önemsemeyen göçünü seyreder

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Her yeni gün ve her yeni olay, bize temel sorunumuzun ve temel çözüm yolunun eğitim sistemi olduğunu gösteriyor. Şahsen ekonomiden politikaya, spordan sanata, sosyolojiden magazine bütün gelişmeleri, bir kısmını yakından, bir kısmını da belli bir mesafeden izleyen biri olarak benim vardığım sonuç da bu yönde. Aslında temel güç kaynağı ve avantajı nüfusunun gençliği olan bir ülkenin gençlerini bu kadar ihmal etmesini açıklamak zor, ama ne yazık ki gerçek böyle.. Daha önceleri vurgulamıştık, reel göstergelerde ve faktör verimliliğinde hissedilir artışlar sağlamayan büyüme modelleri, zengin sayısını çoğaltabilir, ama toplumun bütünü açısından zenginlik yaratmaz. Hele bizde olduğu gibi borçlanmaya, tüketime ve verimsiz inşaat yatırımları ile kamu harcamalarına dayanırsa, sadece enflasyonu yükseltmekle kalmaz, istihdam da yaratmaz. Nitekim özellikle üretken sabit sermaye yani makina teçhizat yatırımlarının son iki yılda sürekli azalması, çok tehlikeli bir gelişmeye, en büyük işsizliğin nitelikli işgücünde ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bir başka deyişle seçtiğimiz politikalar, dolaylı olarak en önemli zenginlik kaynağımızı, insan gücümüzü donatmaya pek de ihtiyacımız olmadığı mesajını vermektedir.

Eğitim de vermiyoruz, eğitimliye iş de…

Tehlikeli dedik, çünkü nitelikli insan kaynağı bilgi ve teknolojinin iş hayatına uygulanmasıyla katma değer yaratılmasının vazgeçilmez unsurudur. Yaptığınız üretimde niteliğe fazla ihtiyaç duymuyorsanız düşük katma değere mahkum olursunuz. Üstelik bu durumdan rahatsızlık duymadığımız, eğitim sistemimizde kaliteyi arttırmaya yönelik bir çaba içinde bulunmayışımızdan da belli. Zaten PISA testlerinde öğrencilerimizin aldığı acıklı sonuçları ne kadar önemsediğimiz de belli değil. Artan eğitim harcamalarının okul binaları ve tabletler gibi nicelik unsurlarında yoğunlaştığı, müfredat değişikliklerinin de bilimsel eğitim açısından olumsuz sinyaller içerdiği ortada. En önemli sıkıntılardan biri olan öğretmen eğitiminde ise farkındalık yeni oluştuğu için fazla mesafe almadığımız açık. İşin en kötü tarafı, ihmal ettiğimiz bu dönüşüm aslında dünün sorunları. Bugünkü dünya çok daha karmaşık ve teknolojideki ivmelenme eğitim yöntemlerinde ve içeriğinde sürekli değişiklik gerektiriyor. Biz Batı ülkelerinin onlarca yıl önce eğitim sistemlerine yerleştirdiği kodlama eğitiminin öneminin ancak şimdi farkına varırken, dünya artık kodların makineler tarafından öğrenilmesini, hatta kodların yapay zeka tarafından yazılmasını konuşuyor. Elimizi çabuk tutmazsak, eğittiğimizi sandığımız gençlerin bilgi-beceri setleri itibariyle küresel rekabette devre dışı kalmaları işten değil.

Bu bağlamda yıllardır eğitim üzerine önemli çalışmalar yapan ve New York Üniversitesi'nde görevli değerli akademisyenimiz Selçuk Şirin’in Harvard’tan Tony Wagner’e atfen aktardığı ve gelişmiş eğitim sistemlerinde benimsenen küresel rekabet için zorunlu yedi temel beceriyi hatırlatmakta yarar var: Birincisi “eleştirel düşünme ve problem çözme” becerisi, hiç bir şeyi olduğu gibi kabul etmemeyi ifade ediyor. PISA ile OECD’nin ölçtüğü de bu zaten. İkincisi “farklı kültürler ve sosyal kesimlerle işbirliği yapma“ becerisi. Bizde ise yabancılar bir yana, birbirimizle dahi ötekileştirme ve kutuplaşma tırmanıyor. Üçüncüsü “zihinsel çeviklik ve esneklik”. Hızla değişen teknoloji dolayısıyla yeni koşullara ve mesleklere uyum, yeni fikirlere açıklık anlamında. Bizde ise bir yere kapak atıp sonuna kadar orada kalmak hala hakim eğilim durumunda. Dördüncü beceri olan “inisiyatif alma ve girişimcilik”te ne ailede nede okulda teşvik ettiğimiz bir özellik değil. Eski köye yeni adetleri istemeyen, ağızdan çıkan her fikri caydıran bir kültürümüz var. Beşinci beceri “sözlü ve yazılı iletişim”. Okuduğunu anlamayı ve kendini ifade edebilmeyi içeriyor. Başarı için bir ön koşul. Eğitimlilerin bile anadiline hakim olmadığı ülkemizde bu konuda da çok gerideyiz. Altıncısı,”bilgiye ulaşma ve işleme” becerisi. Bilgi çağında artık ezberciliğe ve bilgi hamallığına değil, internet ile ulaşılan bilgi yığınını ayrıştırıp analiz etmeye ihtiyaç var. Bizim eğitim sistemimiz analitik yetenek kazandırmıyor. Sonuncu beceri ise belki en önemlisi,”merak etme ve hayal kurma”. Soru sormadan ve hayal kurmadan yaratıcılık gelişmiyor. Bizdeyse geleneksel zihin kodlarımızda ve okulda yasakçılık eğilimi kök salmış. Eğitim reformu deyince gençlerimize bu becerileri kazandıracak bir ekosistem tasarımını anlamalıyız.

Beyin göçü alarm düzeyinde

Bu açıdan son zamanlarda gündeme gelen “beyin göçü”’nün politikacıların yakınmalarına da konu olması şaşırtıcı değil. Sadece yüksek donanımlı yetişkinlerin değil, nitelikli orta öğretim kurumlarından mezun gençlerin de yarıdan fazlası yurtdışında çalışmak veya okumak istiyor. Son üniversite sınavında ortaya çıkan boş kontenjanlar, Türkiye’deki yüksek öğretim kalitesine duyulan güvenin kaygı verici ölçüde düştüğüne, kan kaybının alarm düzeyine çıkabileceğine işaret ediyor. Yukarıda belirttiğimiz gibi ülkede nitelikli işgücü istihdam talebinin düşmesi de gelecek perspektifini karartıyor. Tabii gelişmiş zihinlerin yaratıcılığı özendiren ve araştırma özgürlüğü sağlayan, liyakati ödüllendiren bir ekosistemde yaşama ,çocuklarını da böyle bir yerde büyütme tercihlerini de unutmamak lazım. Ülkede kalmaya devam edenler de değer yaratmaya değil, ayakta kalmaya odaklanıyorlar, vasatlaşıyorlar. Bu süreç, son tahlilde, ülkenin en kısıtlı ve değerli zenginlik kaynağını umarsızca savurması anlamına geliyor. Ekonomisi ve şirketleri, enflasyon, artan borçlanma, cari açık, döviz kurları ve faizler arasında dalgalı bir yörüngede salınan, tasarrufu düşük ve finansmanı zorlanan, üretimde katma değeri arttıramayan bir ülke, güçlükle yetiştirdiği donanımlı ve parlak gençlerini tümüyle yitirme riskini göze alamaz, alırsa intihar etmiş olur. En acil sorun budur.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019