Büyük inatlaşmalar ve küresel krizler!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN dunyaweb@dunya.com

Geride bıraktığımız hafta geneline yansıyan küresel ekonomik beklentilerdeki olumsuz değişimler ve piyasa eğilimleri, riskten kaçınma tercihlerinin güçlenmeye devam ettiğine işaret ediyor. Olası panik atakları önlemek amaçlı hesapsız direniş, durumun böyle olmasını engelleyemiyor. Yaklaşık on gündür etkili olmaya başlayan küresel tahvil faizlerindeki sarsıntı nedeniyle güven bunalımının etki alanı genişliyor. 

Gelişen ekonomilerin risk primleri yükseliyor ve paraları gelişmiş ülkelerinkine karşı değer kaybediyor. Satış baskısını aşmaya çalışan sermaye ve emtia piyasaları bunalıyor. Faizlere ilişkin yükseliş beklentileri, olumsuzlukları tetikleyen unsur olarak ön plana çıkıyor. Büyük risk taşıyan yatırımcılar ve sistemi oluşturan kurumsal yapı açısından zemin kaymaya devam ediyor; kırılganlık yönündeki algılar güçleniyor.

Haziran ayına ilişkin ABD işsizlik verileri de, olumsuz eğilimleri kırmaya çalışanların umduğu gibi çıkmadı; fakat yine de direnmeye devam etmek ve azaltmaları gereken risklerini artırmak zorunda kaldılar. Tarım dışı İstihdamdaki piyasa beklentilerini belirgin bir şekilde aşan artış moralleri bozsa da, ücret artışlarındaki yüzde 2,5’luk artış ile teselli bulmaya ve faiz yükseliş beklentilerini zayıflatmaya çalıştılar!

Ne olup bittiğini daha iyi anlamak için tahviller konusunda, para otoriteleri ile büyük risk taşıyanlar ve finansal yapı arasındaki çekişmeye odaklanmak yararlı olabilir. Bir kesim şişkin varlık fiyatlarının oluşturmaya başladığı balonlaşmadan çok ciddi biçimde rahatsız oluyor ve bu riski azaltmak üzere faizleri kontrollü bir şekilde yükselteceği mesajlarını vermeye devam ediyor. Diğer taraf ise risklerini azaltabilmek için, balonlaşmadan ve risk alma isteğinin artırılabilmesinden medet umuyor. Her iki kesim de gerekçe olarak ekonomik gelişmeleri kullanarak inatlaşmayı sürdürmek dışında seçenek bulamıyor. Benzer nitelikte bir inatlaşma 2004 Haziranı ile 2006 Mayısı arasında da yaşanmıştı! ABD para otoritesi anılan dönemde kısa vadeli faizleri yüzde 1’den yüzde 5,25 seviyesine kadar yükseltmiş, sermaye ve emtia piyasalarındaki balonlaşmayı kırmaya çalışmıştı; piyasalar ise azaltmayı başaramadıkları riskler nedeniyle uzlaşmaya yanaşmamış ve direnmişti. 2006 yılı Mayıs ayında yaşanan küresel sarsıntı nedeniyle ABD para otoritesi geri adım atmış ve faizleri yükseltmeye son vermişti. Bu durum piyasaların zaferi olarak pazarlandı, risk alma isteği kamçılandı ve 2008 yılındaki kredi krizinin altyapısı tamamlandı. Aslında piyasa kazanmamıştı, yüzde 5,25’lik kısa vadeli faizlere rağmen balonlaşmanın devam etmesi olası değildi; orta vadede felaketle sonlanması kaçınılmazdı!

Yukarıda kısaca özetlediğimiz deneyim, inatlaşma şeklindeki açmazların sistemik risk artışı anlamına geldiğini ve saadet zinciri şeklindeki balonlaşmaları pazarlayanlara itibar edilmemesi gerektiğini söylüyor. Bu dersi alan ve azaltılamayacak boyutta risk taşımayanlar fırsat varken yaralanıyor; kazanmaktan vazgeçip kaybetmemeye odaklanıyor. Fakat azaltılamayacak boyutta risk taşıyanlar, bu durumu görmezden geldiği ve çırpındıkça battığı için çuvallamaktan kurtulamıyor; günü kurtarmaya odaklandıkça sorunları ağırlaşıyor ve bir süre sonra kontrolünü kaybetmek açmazı ile tanışmak zorunda kalıyor! Bu aşamada sormak gerekiyor! G-20’nin iradesi, para otoriteleri ile taşıdığı riskleri artırmak ve balonlaşmayı desteklemek zorunda kalan finansal yapı arasındaki inatlaşmaya son verebilir mi? Hiç sanmıyoruz; zira bu durum onları da sırat köprüsünde tutuyor, düşmeye zorluyor ve iradelerini sıfırlıyor!

Rekabet koşullarındaki bozulmalar nedeniyle faaliyet gelirlerinin azalmaya başlaması oldukça ciddi bir sorundur ve ancak sorunlar henüz küçük iken ciddi bedeller ödenerek çözülebilir. Böyle yapmak yerine faaliyet dışı gelirler yaratılması ve bunları beslemek zorunda kalınması, daha büyük felaketlere davetiye çıkarılması ve yanlışlardan geri dönme şansının tümü ile tüketilmesi anlamındadır. Bu yaklaşım rekabet koşullarını daha da bozarak faaliyet gelirlerini azaltır, gelir dağılımını bozar, varlık değerlerini balonlaştırır, toplam borçluluk oranını giderek anormalleştirir ve yozlaşmayı hızlandırır; büyük istikrarsızlıklara zemin hazırlar, bugünküne benzer kısır inatlaşmaları kronikleştirir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar