Seçimler ve sonrası: Siyah kuğuyu görecek miyiz?

Murat YÜLEK
Murat YÜLEK KÜRESEL BAKIŞ myulek@aya.yale.edu

2015 seçimlerin en önemli sonucu bir koalisyon hükümetinin kurulması zorunluluğunun ortaya çıkmasıydı. Ortaya çıkan resmi, hem seçim sonuçları hem de önümüzdeki dönem açısından inceleyelim. 

Ak Parti yüzde 41’lik oy oranı kazandı. Bu oran 2011 seçimlerine göre önemli bir düşüşe işaret ediyor; ancak diğer taraftan, bu oy oranı ülkemizin seçim tarihinde (tek parti dönemi dışarıda bırakılırsa) ülkemizde bir partinin aldığı en yüksek oy oranlarından birisi. Arka arkaya 13 senedir iktidarda olan bir partinin (ki bu da Türkiye tarihinde başka bir örneği olmayan bir şey), en yakın iki muhalafet partisinin toplamına eşit olan bu oya ulaşmış olması önemli. 

Ak Parti oylarındaki düşüşünün bir kısmının ekonominin konjonktürel olarak yavaşlamasından, bir kısmı ise son dönemdeki siyasi dalgalanma ile ekonomideki yavaşlamadan kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz. Ancak, bu düşüşün ihmal edilemeyecek bir kısmı Ak Parti’ye yüksek sempati duymaya devam edip ‘bir uyarı yapmak’ isteyenlerden oluşuyor. Ak Parti’nin sadece söyleminde bazı düzeltmeler yaparak dahi, yüzde 44’lerin üzerine çıkması mümkün gözüküyor. Eğer parti içi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile olan ilişkiler istikrarlı muhafaza edilirse, ekonomideki beklenen canlanma başlar ve gelir dağılımını düzeltici adımlar daha hızlı atılırsa Ak Parti’nin yüzde 50’li seviyelere geri dönmesi zor olmaz. 

İktidarın ana alternatifi olması gereken CHP, aktif bir seçim kampanyası yürüttü sonuçta ancak oylarında artış değil düşüş gördü. CHP kemikleşen oyları dışında topluma bir alternatif sunamamanın sıkıntısını yaşamaya devam ediyor. CHP, kampanya döneminde ve son 13 yılda, söylemleriyle AK Parti’den farklı bir ekonomi politikası izlemeyeceğinin fiilen altını çizdi. Bunun yerine, (1)Ak Parti programının Kemal Derviş’in hazırladığı programa dayandığı; (2) ancak Ak Parti döneminde ‘halkın fakirleştiğini’, ‘yolsuzlukların arttığını’, ‘her şeyin kötüye gittiğini’ söyleyerek; (3) popülist vaatleri öne çıkarttı.

MHP ise Ak Parti’den kaçan stratejik / tepki oylarının bir kısmını, ancak az bir kısmını, kendine çekmeyi başardı. Yukarıda CHP için söylenen şeylerin MHP için de gerçerli olduğunu söylemek mümkün. 

Seçimin kazananı olan HDP’nin kendi kurmaylarının da ifade ettiği gibi ‘emanet oylardan’ ciddi fayda sağladı. Ancak emanet de olsa, oy oranı diğer sol parti olan CHP ile karşılaştırılabilir oy seviyelere yükseldi. Şimdi ana soru; HDP’nin ‘Türkiye partisi’ olma söylemindeki samimiyeti ve Türkiye’de bir etnik kimliğin değil Türkiye’de en azından solun ana temsilcisi haline gelmeyi başarıp başaramayacağı. Atatürk tarafından kurtulan CHP’den hoşnutsuzluk devam ederse, geri dönüşü bırakın, HDP’ye kayış artar mı? HDP’nin halk ve gençlerle iletişim kurmada ve kendinin ifadede CHP’den oldukça daha başarılı olduğu kesin. HDP de seçimlerde ortaya herhangi bir politika alternatifi koymadı; etnik faktöre ilave olarak söylem ve tepki bazında oyları kendine çekti. Bu söylem, devam ettirirse, ileride, kendisini Türkiye’de solun temsilcisi haline getirerek CHP’yi 1998 seçimlerindekine benzer bir duruma itebilir. Bunun ihtimali düşük ama olasılık dışı değil. Şunu da ekleyelim; HDP’ye kayan CHP’nin çekirdek oylarında ‘artık federatif yapıyı da‘ konuşmanın zamanı geldi diyenlerin sayısı da sıfır değil. Yani, HDP’nin başarısı en çok CHP’yi endişelendirmeli. 

Önümüzdeki dönem ne olacak? Birincisi, koalisyonun kurulması zamanlama olarak daha acil olsa da ilk yapılması gereken şey barajın ortadan kaldırılmasıdır. 2015 seçimlerinde halkın verdiği en önemli mesaj budur. Partiler koalisyon görüşmelerini yaparken bir taraftan barajın kaldırılmasıyla ilgili bir partilerarası diyalog hızla başlatılmalıdır. İkincisi, koalisyona devredilen ekonomik resim çok olumlu. Büyüme konjonktürel olarak yavaşladı ancak önümüzdeki dönemde hızlanmaya aday. Bütçe açığı ve kamu borcu Avrupa’nın en iyileri arasında. Cari açık düşüyor. Enflasyon kur düzeltmesinin ardından önümüzdeki seneden itibaren aşağı eğilimini sürdürecek. Uzun dönemli büyümeyi etkileyecek olan devletin Ar-Ge fonlamaları ise tarihin en yüksek seviyelerinde. 
Gelelim koalisyon çalışmalarına. Hangi partiler arası koalisyon yapılır konusuna girmeyeceğim. Ancak, buradaki önemli nokta, dost acı söyler misali, Türkiye’de koalisyonların ekonomik açıdan oldukça başarısız olduğunu hatırlatmaktır. Birçokları gibi ben de istikrarlı bir koalisyon hükümetine tabii olarak karşı çıkmam. Ancak, geçmiş tecrübelerimiz koalisyon dönemlerinde neler yaşadığımızı ortaya koyuyor. Türkiye’de hükümetlerin başarısını etkileyen faktör hükümet programlarının kalitesinden çok ‘yönetim’ / hükümet etme kalitesi. Burada koalisyonlarla tek parti hükümetleri arasındaki menfi fark büyüyor ve başarısızlığın ana sebebi oluyor. 

Yukarıdaki tablodan Türkiye’de koalisyon hükümetlerinin büyüme, bütçe açığı, merkezi yönetim borçları ve enflasyondaki performansı rahatça görülebiyor. Koalisyon dönemlerinde bu değişkenler ya topluca patlıyor; ya da bir sonraki döneme patlamaya hazır bir bomba bırakıyor. 

Piyasaları rahatlatmak için iyimserlik gerekli olduğunun farkındayız. Yukarıda ise koalisyonların performasının pek de iyi olmadığını söyledik. Biraz iyimserlik olsun diye, bilim felsefesinden ‘siyah kuğu’ örneğini borç alalım; şu ana kadar siyah bir kuğu görmemiş olmamız dünyada siyah bir kuğunun yaşamadığını ispat etmiyor. Türkiye’de koalisyonların başarılı olması da kategorik olarak red edemeyeceğimiz bir olasılık. Ancak, olasılık hesaplarına vurursak, siz ve benim ömrüm boyunca siyah bir kuğu görme olasılığımızın sıfıra çok yakın olduğunu gösteriyor. Buradan çıkartılacak sonuç: mesele nasıl olursa olsun koalisyon kurmak değil, yönetimde başarılı ve istikrarlı olma ihtimali yüksek bir koalisyon kurmak. Ya da seçimi tekrarlamak. Bu da imkansız değil ama zor görünüyor.

adtht.png

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Chief Sustainability Officer 06 Ağustos 2018