Son veriler üzerinden ekonomik gidişat

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Son bir hafta içerisinde ekonomiyle ilgili epey bir veri birikmesi oldu. Önce en olumlusundan başlarsak: Mart ayına ilişkin Gümrük Bakanlığı’nın yayınladığı dış ticaret verilerine göre bu ay geçtiğimiz senenin aynı ayına göre ihracatımız yüzde 13.7 artmış. Altın ticareti hariç tutulduğunda ise ihracat artışı daha da parlak duruyor: yüzde 19. Kuşkusuz bu sevindirici bir gelişme. Bu artışın devaluasyon sonucunda TL’nin değer kaybetmesi ile birlikte Türkiye’nin biraz daha rekabetçi bir konuma gelmesinden mi, yoksa ihracat pazarlarımızdaki ekonomik gelişmelerden mi kaynaklandığı sorulabilir. Devalüasyon sayesinde ihracatı ivmelenecek sektörler daha çok işçilik ve diğer yerel girdilerin yüksek olduğu ve üretim ve satış bağlantılarının kısa olduğu sektörlerdir. Örnek olarak, hazır giyim ve konfeksiyon sektörünü böyle bir sektör olarak değerlendirebiliriz. Ancak rakamlara baktığımızda bu sektördeki ihracat artışının yüzde 1.8 ile çok düşük bir düzeyde kaldığı görülmekte.

Öte yandan, en büyük ticaret partnerimiz olan AB’den son dönemde güçlü büyüme sinyalleri gelmeye başladı. Dün açıklanan PMI verilerine göre Almanya ve Fransa’nın başı çektiği AB bölgesi 70 aydan beri büyümede en güçlü ivmelenmeyi yaşıyor. İhracatımızın yarıdan fazlasının AB ile olması sebebiyle, toplam ihracat artışımızda AB’deki ivmelenmenin etkisi yadsınamaz. Otomotiv sektörünün ihracat performansı da dikkat çekici olmayı sürdürüyor. İlk 3 ay toplamında geçen senenin aynı dönemine göre 4 milyar dolar olan ihracat artışımızın 1.5 milyar dolar ile yüzde 40 kadarı otomotiv sektöründen kaynaklanmış durumda.

Kötünün iyisi sayılabilecek ikinci veri ise 4. çeyrek ve 2016 tamamıyla ilgili GSYH verisi. 4. çeyrekte bir miktar toparlanma bekleniyordu. Yüzde 3.5 beklentilerin üzerinde kaldı. (Benim tahminim yüzde 3’tü.) Ancak, maalesef daha önce de yazdığım gibi (2 Mart), yeni metodoloji ile hesaplanan milli hasıla verileri üzerinde epey soru işareti var. Bunlardan en önemlisi, aynı kurum (TUİK) tarafından yayınlanan sanayi üretim endeksi ile milli gelir rakamlarında yer alan sanayi büyümesi arasındaki ilişkinin tamamen kopmuş olması. Nitekim, 2016’nın son 3 ayında sanayi üretim endeksi yüzde 2.1 artış göstermiş olmasına karşın aynı verinin milli gelir rakamlarındaki artış oranı yüzde 5.0!

Harcamalar tarafından baktığımızda ise son çeyrekte büyümede reel bazda yüzde 5.7 artış gösteren hanehalklarının tüketim harcamalarının etkili olduğu gözüküyor. Büyüme rakamının sene bazında yüzde 2.9 olmasında geçmiş çeyreklerle ilgili yapılan yukarı yönlü revizyonların da payı var. Öte yandan, bu büyüme oranının tabiri caiz ise “bizi kesmediği” muhakkak. Nitekim, yıllık işsizlik oranı 2015’deki yüzde 10.3’ten 2016’da yüzde 10.9’a çıkmış durumda.

Son haftanın net olarak kötü verisi ise enfl asyon oldu. Mart enfl asyonu yüzde 0.6 olan beklentilere karşılık yüzde 1.02 olarak gerçekleşti. Böylece 12 aylık enfl asyon da yüzde 11.3 ile son 8.5 yılın en yüksek seviyesine yükselmiş oldu. Üstelik çekirdek enfl asyon, yi-ÜFE, kurlar, banka kredileri artış hızı ve TÜFE baz etkilerini dikkate aldığımızda, henüz enfl asyonun tepe seviyesini görmediğimizi söyleyebiliriz. Bu ay yurt-içi ÜFE sıçrama yaparak yüzde 16’nın üzerine çıkmış durumda. Bu gidişle Mayıs sonunda TÜ- FE’nin yüzde 12’yi zorlama ihtimali kuvvetli. Seneyi ise yüzde 10’un üzerinde kapatacağı ise şimdiden kesinleşmiş gibi.

Her ne kadar MB artan enfl asyon karşısında sıkılaştırma yapıyor gibi gözükse de (son 4.5 ayda fonlama faizi 3.7 puan artarak 11.50’ye dayanmış vaziyette), ne APİ ile piyasaya verdiği para miktarında bir azalma, ne de toplam kredi hacminde bir yavaşlama söz konusu değil. MB’nın esas tepki fonksiyonunun döviz kuru gelişmeleri olmaya devam ettiğini söyleyebiliriz. Fonlamanın nerdeyse yüzde 90’a yakının da esasen olağanüstü durumlarda kullanılması gereken Geç Likidite Penceresi üzerinden yapılıyor olması ise bir başka garip durum. MB’nın TL üzerine gelebilecek ekstra bir baskıya karşı esnekliği de azalmış vaziyette. Bu şartlar altında 26 Nisan toplantısında politika faizlerinde bir kere daha artışa gidilmesi sürpriz olmayacak.

Büyüme konusunda 2017’nin tamamı için kesin bir yorumda bulunmak için ise henüz erken. Kuşkusuz gidişatta iç ve dış siyasi gelişmeler de etkili olacak. Senenin devamında ihracat pozitif bir ivmelenme sağlarken, turizm beklentilerin altında kalmaya devam edebilir. Hesaplamalardaki revizyon sonrasında milli gelirde daha yüksek bir paya ulaşan inşaat sektöründe ise hem tüketici alım gücündeki yavaşlama, hem de faiz ve/veya ev fiyatlarındaki artış nedeniyle arzu edilen ivmenin yakalanamayacağı açık. Sonuçta büyümenin son 11 çeyrekte görülen göreceli yavaşlamasını devam ettirerek yüzde 3-4 arasında kalması kuvvetle muhtemel.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019