ABD-Çin ticaret savaşları nasıl sonlanacak?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Son 1 senedir dünya ekonomi gündemini meşgul eden en önemli mesele ABD-Çin arasındaki ticaret savaşları olsa gerek. Bu savaşların nereye varacağı, nasıl sonuçlanacağı sadece bu 2 ülkeyi değil, neredeyse dünyadaki tüm ülkeleri ilgilendiren bir mesele haline gelmiş durumda. Bu konuda eğer son sözü baştan söylemem gerekirse şüphesiz ki sonuçta 2 tarafı da iyi-kötü tatmin eden bir sulh anlaşması mutlaka olacaktır.

Günümüzde (ve büyük ölçüde geçmişte de) ülkelerin birincil önceliği ekonomik büyümedir. Bu savaşların uzaması ise 2 ülkenin de büyüme performansını negatif yönde etkilemesi kaçınılmaz. (ABD’de zaten (her ne kadar henüz hiçbir veri net olarak bu durumu teyit etmese de) kaç zamandır bir resesyon söylemi, ve buna karşın özellikle Fed’in uygulayacağı politikalar gündemi işgal etmekte. Ancak, nihayetinde, 2 ülkenin yönetimleri de rasyonel davranmak durumundadır. Ekonominin içinde insan faktörü olan ve bu nedenle de rasyonellikten uzaklaşma eğilimi olan bir disiplin olduğunu biliyoruz. (Her ne kadar neoklasik iktisatçıların bir kısmı hâlâ “homo economicus” söyleminde israrcı olsalar da.) Ancak bu irrasyonellik genellikle bireysel düzeyde kalır, ve devletlerarası iktisadi ilişkilerde aslolan ekonomik çıkarlardır. (Tabii, bu bireysel irrasyonellik Brexit kazasında olduğu gibi referandumlar yoluyla iktisadi ilişkilere de taşınabilir, o da ayrı!)

Bugünlerde, genelde ABD yönetiminin, özelde ise Trump’ın iktisadi anlamda ne kadar rasyonel davranmakta oldukları tartışılabilir. Ancak ben Trump’ın tüm pervasızlıklarına ve şarlatanlıklarına rağmen ticari konularda oldukça rasyonel davranabilen bir karakter yapısına sahip olduğunu düşünüyorum. Bu meyanda, ticaret savaşları kılıcını çekmiş olması da yanlış bir karar değildi. (Aksine belki de ondan önceki yönetimlerin bu konuyu çok daha önce gündeme taşımış olmaları gerekiyordu.) Kuşkusuz ki, Çin yıllar boyunca mülkiyet haklarını ayaklar altına alan bir iktisat politikası izledi. Bu konuda kendisi üzerine bugüne kadar fazla baskı gelmemesi ise Batılı şirketlerin Çin’in ürettiği ara ürünlerin ucuzluğu sayesinde kendi iç pazarlarında yüksek kâr marjları yakalaması sayesinde oldu. Bu noktada Trump’ın Çin ile olan ticareti tamamen sekteye uğratmak istediğini sanmıyorum. Sadece, Çin’i daha adil bir noktaya getirmeyi (ki buna remnimbi’nin değeri de dahil) ve mülkiyet hakları için bedel ödemesini amaçlıyor.
Şahsen Çin’in ABD gibi dev bir pazarı asla kaybetmek istemeyeceğini düşünüyorum. Zaten bugüne kadar da bu savaşlardan ciddi şekilde etkilenmiş durumda. Her ne kadar resmi rakamlar büyüme oranındaki yavaşlamanın çok da büyük boyutlarda olmadığı şeklindeyse de, Çin’in nihayetinde merkezden yönetilen bir devlet kapitalizmi olduğunu hatırladığımızda resmi rakamların çok da anlamı olmadığı ortada. Pek çok araştırmacı gerçek durumun görünenden oldukça daha kötü olduğu fikrinde. (Şirket kârları, vergi gelirleri, demiryolu taşımacılığı ve gayrimenkul satışları gibi dolaylı verilere bakan analistler Çin’in yüzde 6.2 olarak açıklanan 2. çeyrek büyümesinin gerçekte yüzde 3 civarında olduğunu düşünüyor.)

İlk paragraftaki düşüncemi tekrarlarsam bu savaşların sonunun kötü biteceği inancında değilim. (Hatta kurnaz bir politikacı olan Trump’ın bu “savaş” söylemi sayesinde Fed’e zamanından önce faiz indirterek olası bir iş döngüsü yavaşlamasını geciktirdiği ve mutlaka ki piyasalarda yeni bir coşku yaratacak Çin ile el sıkışma takvimini de 2010 seçimlerine uygun bir şekilde ayarlamaya çalıştığı bile düşünülebilir.)

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019