Yatırım iştahı tesis edilmeden ekonomi toparlanamaz

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Kapitalist bir ekonomiyi harekete geçiren ve büyümesini sağlayan ana olgu özel sektörün yatırım iştahıdır. Yapılan ampirik gözlemlere göre yatırım iştahını artıran temel neden ise şirketlerin kârlılığıdır. Şirketlerin “reel” kârları arttıkça kapitalistlerin yatırım iştahı artar. (Burada, “reel”, yani gerçek faaliyetlerden elde edilen kâr ile finansal faaliyetlerden elde edilen kâr arasında ayrım yapmak gerekir. Nitekim, küresel resesyon sonrasında sıfır noktasına çekilen faizler ve tahvil geri alımları sayesinde şirketlerin faaliyet-dışı kârları artmış gözükse de, bu kârların yatırımları canlandırmadığı, aksine şirketlerin bollaşan kaynaklarıyla daha çok temettü dağıttıkları veya şirket alım ve birleşmeleri suretiyle tekelci güçlerini artırmaya yöneldikleri görüldü.) 

Kapitalist ekonomilerde zaman içinde şirket kârlılıkları piyasa rekabeti nedeniyle düşüş eğilimi gösterir. Yatırımlar azalır, ekonomi soğur ve nihayetinde bir resesyona girer. Bu resesyondan çıkış ise ancak sistemdeki zayıf şirketlerin temizlenmesi ve böylece de fiziksel sermayenin kısmen eritilmesi ile mümkün olur. Sermaye azalınca sermayenin getirisi artmaya başlar, bu da kapitalistleri tekrar yatırıma teşvik eder. Belirli aralıklarla devam edip duran bu döngü aslında sistemin sağlığı açısından önemlidir. Ancak, günümüzün burjuva demokrasilerinde Hükümetler bu döngünün bu şekilde işlemesini istemezler. İktidarda kalabilmek adına sisteme çeşitli müdahalelerde bulunup ekonomiyi hep canlı tutarak, seçmenlere döngünün soğuma ve resesyon kısmını yaşatmamaya çalışırlar.

Kapitalist sistemdeki bu döngüleri gözlemleyen Keynes ise bunların sebebinin kârlılık ve yatırımlardaki düşüşten değil de, emekçilerin-tüketicilerin toplam talebindeki azalmadan kaynaklandığı sonucuna varmıştı. Ona göre ekonomideki talep şartlarına zamanında müdahale etmek suretiyle insanları işsiz ve ekonomideki kaynakları atıl bırakan bu döngülerden kurtulmak (en azından iniş-çıkışlarını minimuma indirmek) mümkündü. Talebe müdahale ise para politikası, bunun yeterli olmadığı hallerde ise doğrudan maliye politikası (bütçe açıkları) ile gerçekleştirilmeliydi. Nitekim 2008 krizi öncesine kadar “artık ekonomilerin bu şekilde kolaylıkla yönetilebileceği ve derin krizler yaşanmayacağı” şeklinde bir konsensüs oluşmuştu. (İngilizcede bu olguya “great moderation” adı verilmişti.) Bu nedenle 2008’de yaşanan kriz bu teze sadık ekonomistler üzerinde tam bir şok etkisi yarattı. Bu tip talep taraflı tedbirlerin kriz olasılığını azaltmadığı, sadece geciktirdiği, bunu yaparken de yaşanmakta olan “daimi düşük büyüme” (secular stagnation) ortamına katkı yaptığı söylenebilir.

Bugün gelinen noktada, hükümetlerin kriz öteleme çabalarında artık gerek konvansiyonel, gerekse de sıradışı tüm tedbirlerin tükendiğine dair bir görüş oluşmakta. (Son bir ümit olarak “helikopter parası” ve “para basarak yüksek bütçe açıkları verme” gibi fikirler bile ortaya atılmakta.) Benzer bir şekilde, Türkiye’nin alabileceği tedbirler de tükenmiş durumda. Hâlâ zannediliyor ki, kredi faizlerini düşürtmek, bankaları kredi vermeye zorlamak ve genişlemeci bir maliye politikası uygulamak suretiyle ekonomideki talep şartları düzelecek; bu da ülkenin içinde bulunduğu resesyondan çıkmasını sağlayacak. Kredi vermede zorlayıcı olmanın hazin sonuçlarını geçen sene yaşamıştık. Maliye politikasında ise daha fazla genişleme için bir gramlık bile bir yer olmadığı herkesin malumu.

Yazının başına geri dönersem, resesyondan çıkışın asıl çözümü özel sektörün yatırım iştahını artırmaktan geçer. Bunun için de tam bağımsız bir hukuki zeminin oluşturulması, kuvvetler ayrılığının hayata geçirilmesi, toplumsal mutabakatın sağlanması gerekiyor. Daron Acemoğlu’nun sıklıkla vurguladığı gibi “kapsayıcı kurumlar”ın tesisi gerekiyor. Maalesef ki, bunun yerine bir süredir Türkiye’de “dışlayıcı kurumlar” güç kazanmış durumda. Böyle bir ekonomik modelin başarı şansı yok.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019