Tatsız tercihler zamanı

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

2013 yılının son haftasına girerken Türkiye’nin öngörülebilirlik açısından ne kadar zor bir ülke olduğu, projeksiyon ya da plan yaparken bel bağlanacak istikrarlı parametrelerin sayısının da pek fazla olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Gerçekten de daha bu ayın başındaki yazımızda en önemli sorunumuzun normalleşmenin gecikmesiyle statükoyu sürdürüp köklü değişim çabasından cayma olacağını, bunun da lafta sakınmak istediğimizi çokça vurguladığımız orta gelir tuzağına saplanıp kalmak anlamına geleceğini belirtmiştik.Ekonominin mevcut yapısı ve kilit faktörlerdeki zaaflarımızla başarı ölçümüzün kontrolümüz dışındaki gelişmelere uyum sağlamakla sınırlı kalacağı kaygımızın altını çizmiştik. Oysa meğer iyimser düşünmüşüz: İki hafta içinde biri dışarda diğeri içerde iki gelişme tabloyu tümüyle değiştirmeye yetti, şimdi bırakın asıl sorunumuza odaklanmayı, konjonktür dengelerini nasıl sağlayacağımızı, sert düzeltmelerden nasıl kaçınabileceğimizi düşünür hale geldik.

Sıkılaştırma erken başladı

Dışardaki gelişmenin ne olduğu malum. Kriz sonrasında gelişmiş ülkelerde geleneksel ölçüleri çok aşan genişlemeci politikaların, ekonomilerdeki toparlanma ile birlikte yerini geleneksel sıkılaştırıcı politikalara bırakması sürecinin - toparlanma yavaş olacağı için- uzun süreceği bunun da bizim gibi yükselen ülkelere daha fazla zaman kazandıracağı varsayılıyordu. Ancak belki eskisinden de fazla dünya ekonomisine ayar vermekte olan ABD’de para otoritesinin, istihdam/enflasyon/büyüme verilerindeki hızlı düzelme üzerine para musluğunu kısma operasyonunu yeni yılı beklemeden başlatmaya karar vermesi, nem kapmak için bulut bekleyen sermaye hareketleri için güçlü bir sinyal etkisi yaptı. Özellikle bizim gibi performansı dış kaynağa bağımlı ülkeler için bu, yeni bir uyum programı hazırlığını zorunlu hale getirmiş durumda.

Karar öncesinde daha uzun zamana yayılacağı ve % 6 düzeyini aşmayacağı öngörülen faizdeki yükselmenin 2014’te hızlanması, cari açığın da % 8 düzeyini aşması muhtemel hale geldi. Ucuz dış kaynak ve cari açığı kolay finanse etme imkanı ile rahatlamak artık daha zor olacak. Üstelik yeni yılda büyüme performansını sürüklemesi beklenen kamu ve özel tüketimindeki artış potansiyeli de sınırlı.

Kırılganlığa siyasal risk eklendi

Fakat asıl önemli ve beklenmedik gelişme, zaten projeksiyonlar üzerinde kuşku doğurucu bir soru işareti olarak asılı duran seçim konjonktürünün tansiyonunu sıçratan yolsuzluk operasyonları oldu. Böylece uzunca bir süredir Türkiye ile ilgili analizlerde ve yatırım notu değerlendirmelerinde olumlu bir faktör olarak yer alan siyasal istikrar, artık bir risk unsuru şeklinde dikkate alınacak. Bunun ilk etkisi de uzun vadeli tahvillerin sigorta maliyetlerinin(CDS risk primlerinin) artması ve döviz kurunun ani yükselişi oldu. Para otoritesinin müdahale dozunu arttırması da bu yüzden.

Kaldı ki bu gelişmeler olmasa da manevra alanımız geniş değildi. Doğrudan dış yatırım girişleri azalış trendini sürdürüyor.2011’de 16 milyar, 2012’de 12.4 milyar dolar olan yatırım girişleri 2013 Eylül sonu itibariyle 8.7 milyar düzeyinde. En sağlam göründüğümüz mali disiplin açısından da cari açık ile tehlikeli düzeye varan paralellik, yani yüksek oranlı dolaylı vergilere bağımlı performans, gelecekte bütçe dengesini sağlamakta esnekliği kısıtlayabilir. Bütçe açısından faiz harcamalarında artış ihtimali de zorluk yaratabilecek bir faktör.Dolaysız vergilerdeki sınırlı artış ta hasılat yönünden olumsuz etkisi bir yana, tasarruf potansiyeli açısından da kötü bir işaret sayılabilir. Bütçede kavranmayan bazı dolaylı kamu harcamaları, sözgelişi büyük montanlı altyapı yatırımlarındaki kamu garantileri de önümüzdeki dönemde kamu dengesi üzerinde yük oluşturabilir.

Yeni yıl eskisini aratabilir

Yine de işin küresel cephesinde genel ve kapsamlı bir toparlanma kısa vadede muhtemel görünmüyor. Zira gelişmiş ülkelerin temel sorunu aktif nüfusun azalması ve/veya maksimum kapasitesine ulaşmış olması. Ne var ki gözlenen kısmi canlanma da, ABD’de olduğu gibi sadece iç talebi artıracağı, ya da Japonya’da olduğu gibi yabancı para maliyetini yükselteceği için dünya çapında bir talep oluşturmayacak. Tek umut yeni bir teknolojik sıçrama. ABD’de geliştirilen kaya gazı teknolojisi bu yönden bir ilk adım sayılabilir. Olumlu sayılabilecek bir gelişme de AB’nin resesyondan kurtulması ve Euro’nun değer kazanması, böylece ihracatımızın artma ihtimali.

Siyasal gelişmelerle gündemimizdeki yeri iyice gerilese de mevcut yapıyı ve alışkanlıkları değiştirmedikçe işimizin zor olduğu gerçeği varlığını sürdürüyor. Teknolojide, işgücü maliyetinde veya kalitesinde ya da kurumsal esneklikte rekabet üstünlüğü yakalamadıkça zor olmaya da devam edecek. Üstelik sadece dış kaynağın değil, genel olarak paranın maliyetinin artması hem yatırım, hem tüketim eğilimini kısıtlayacaktır. Bunun sonuçlarından biri varlık fiyatlarında düşüş ve başta emlak olmak üzere oluşmakta olan balonların sönmesi olabilir. Yeni yıl, giderek 2013’ü aratacak bir performans potansiyeli taşıyor. Kamu yönetimi, cari açığı azaltmak için düşük büyümeye yönelik politikalar ile artık daha zorlu hale gelen seçim sürecine odaklı politikalar arasında kritik tercihler ile karşı karşıya. Asıl gündem ise biraz daha ötelenecek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019