Tedbir gerekirdi

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Dün gazetelere göz atarken şöyle bir haber çarptı gözüme. Anadolu’da bir ilçede 8 yaşında bir çocuk bisikletten düşmüş.  Herhalde kötü düşmüş olacak ki hemen hastaneye götürmüşler.  Hastanede ilk bakımını yapıp, hiçbir şeyi yok deyip eve göndermişler. Hasta evde fenalaşmış. Bir başka hastaneye götürülen çocuk hayatını kaybetmiş. Olağan koşullarda  “bizde böyle şeyler oluyor” deyip üzerinde pek fazla durmayabilirdim. Koşulların olağan olmamasının verdiği uyarıyla olsa gerek bu olayın ekonominin içinde bulunduğu koşullara benzediğini düşündüm. Ekonomiye bu gözlükle bakınca tedbirde kusur etmenin ciddi maliyetler yarattığı,  sonucuna ulaştım.

Bir süredir ekonominin durumu pekiyi değil. Son seçimden önce zaten bazı işaretler çıkmıştı ortaya. Dengeler bozuluyor, kırılganlıklar artıyor ve güçleniyordu. Bu bozulmanın daha da hızlanarak sürmesi olasılığı da yüksekti. Daha o evrede tedbir almak, durumu ekonominin yerli ve yabancı aktörleri ile paylaşmak gerekirdi. Dengelerin bozulduğu ortamda iktisat öğretisi ekonominin yavaşlatılıp, soğutulmasını öngörür. Bu süreç ekonominin büyüme ivmesini kaybetmesi ile sonuçlanır. Seçime giden bir siyasi iktidar için bu tür tedbirler almak zordur. Bu defa da seçime giden yolda tedbir alınmadı.  Tersine, belli bir gevşeme ile ekonominin desteklenmesi tercih edildi. Belki sınırlı bir genişleme yapılsa iş daha kolay olabilirdi. Dönemin iktidarı bunun da tersini yaptı. Tedbiri bütünüyle boş verdi. Hemen her aktöre normali aşan ölçüde parasal uyarıcı vererek büyümeyi hızlandırdı. Sonuçta büyüme hızlandı ama ekonomide ciddi bir harcama-talep fazlası çıktı ortaya. Artan harcamaların talebi şişirmesi belli bir gecikmeyle enflasyonu hızlandırır. Böyle de oldu.

İş sadece içeride fiyatların yükselmesiyle sınırlı kalsa belki tedavi daha kolay olabilirdi. Ama bu günün dünyasında bu işleri ulusal sınırlar içinde tutmak pek mümkün değil. Küreselleşme ulusal ekonomilerin arasında mal, hizmet ve sermaye dolaşımını büyük ölçüde serbestleştirmiş durumda.  Bu dolaşımda yer alan bir başka faktör de ulusal riskler.  Malum, seçim salt kendisinden doğan belli boyutta bir risk algısını bu dolaşıma zaten sokuyor.  Eğer seçime dengesizliklerin büyüdüğü bir ortamda ve gerginlik yaratarak gidiliyorsa ekonomiye dönük risk algısı daha da büyür.  Bu algıyı besleyip büyütecek bir söylem ve eylem de devreye girerse hem fiyatların hem de döviz kurlarının yükseldiği bir ortam oluşur. İçeride yükselen fiyatlar enflasyon beklentisini pompalar, yükselen döviz kuru da ulusal fiyatlara yansıyarak enflasyonu daha da hızlandırır.  Son dönemde Türkiye ekonomisinde olan da ana hatlarıyla budur.

Dikkat ederseniz, kabaca çizilen bu tablo belli zorunluluklara işaret ediyor.  Bunlardan birisi seçimi kazanan kadronun seçim sürecinde daha da vahimleşen ekonomi koşullarını kabullenmesidir. Soruna yok bir şeyimiz diyerek yaklaşırsanız durum daha da vahimleşir. Önceden hazırlanmış,  hedef ve araçları belirlenmiş bir programla duruma müdahale edilmesi ikinci bir koşuldur. Bu müdahalenin kendi içinde tutarlı tedbirlerle yapılması da bir başka zorunluluktur. Seçimden sonraki süreci yeniden gözlemleyenler gereken zaman dilimi içinde bu adımların atılmadığını, gerekli tedbirlerin alınmadığını göreceklerdir. Tersine, seçimi kazanan taraf  iktisadi karar alıcılara ekonomideki olumsuz koşulları dikkate almamalarını tavsiye ederek işe başlamış, sonrasında da durumdaki aciliyeti dikkate almayan bir tavır ve söylem sergilemiştir.  Gecikmeli olarak yakın günlerde devreye sokulan girişim de durumun aciliyetine dönük tedbirler taşımaktan çok önümüzdeki döneme ilişkin öngörüleri sergilemekle yetinmiştir.  

Dengelerin bozulduğu, kırılganlıkların arttığı, risk algısının tepe yaptığı ortamda sorumluların hareketsiz kalmasının, gerekli tedbirleri geciktirmesinin ne tür maliyetler ürettiğini bu günlerde yaşayarak öğreniyoruz. Dün açıklanan son enflasyon bulguları kendi başına bu nafile tabloyu yeterince ortaya koyuyor.  Eylül ayında yıllık bazda tüketici enflasyonu yüzde 25.5 olarak ölçülmüştür. Üretici fiyatlarındaki 12 aylık artış ise yüzde 46.1’dir. TÜİK’in bulguları Türkiye ekonomisinde zaten yüksek olan enflasyonun 2017 başından bu yana 21 aydır ısrarlı bir şekilde ve hızlanarak yükseldiğini gösteriyor.  Ekonomi için de toplum için de ağır bir yüktü bu.  Seçim rehavetine kapılmayıp, gerekli tedbirler zamanında alınsaydı bu günkü tablo farklı olurdu diye düşünüyorum.  Ama hastaneye getirilen hastanın  bir şeyi yok denilerek eve gönderildiği bir durum yaşandı.  Ölmediyse de hastalığı ağırlaştı. Bakalım bundan sonra ne olacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018