Türkiye'nin muhtarından ezber bozan bir kitap…

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ hakan.guldag@dunya.com

Kore Savaşı 1950'de başladı.

60 yıl önce bu vakitler…

Türk tugayı, 17 Eylül 1950'de İskenderun Limanı'ndan hareket etti.

5090 kişilik tugay ekim ayında Pusan Limanı'na ulaştı.

Kuruni'den Chongchon Nehri'ne uzanan çetin savaşlara girdi.

Göğüs göğse, süngü süngüye çatıştı.

Ağır kayıplar verdi.

Gün oldu esir de düştü…

Aynı cephede savaştıkları Amerikan askerleri de öyle…

Ancak Amerikalıların aksine, Türk tugayındaki kayıpların hiçbiri esir kamplarında olmadı.

***

İlk nerede okumuştum tam hatırlamıyorum.

Son olarak, Acar Baltaş'ın geçenlerde Remzi Kitapevi'nden çıkan, Türk Kültüründe Yönetmek isimli kitabında rastladım.

Amerikalı yazar Mary Lee Settle'ın, Anadolu'da Bir Zaman Çemberi adlı kitabından bu pasajı sizinle de paylaşmak istiyorum: 

"Virginia'da bir dostum vardı.

Kore Savaşı'nda bir esir kampındaki Türk askerleriyle birlikte kalmıştı.

Türklerle ilgili gözlemlerini bana şöyle anlattı:

Biz Amerikalılar kendimize bakmayı beceremiyorduk. Türkler bizi arkadaşları gibi görüyorlardı. Hiç unutmam, Hakim adında bir arkadaşım vardı. Hastalandığım zaman bana yiyecek getirdi ve bir Türk arkadaşına bakar gibi baktı. Onlar hayatta kalabilmeyi biliyorlardı. Oysa bizden fazla yiyecekleri yoktu. Ancak neleri varsa paylaşıyorlardı. Kendimi ölüm döşeğinde sandığımda Hakim bana çorba getirdi. Bu arada birçok Amerikalı asker öldü. Çünkü onlar umutlarını yitirdiler. Oysa kamptaki Türk askerleri bir kişi dahi kaybetmedi. Çünkü onlar birbirlerini gözetip, baktılar. Türkler örgütlüydüler, aralarından biri hastalandığında yiyecekleri ne kadar kıt olursa olsun, iyileşene kadar hastaya yedirip onunla paylaşıyorlardı…"

***

Hakim Gültekin esir kampından kurtuldu.

1952 yılının Ağustos ayında da terhis oldu.

Hikayeyi yazar Mary Lee Settle'a anlatan Gazi Gültekin'in yardım ettiği Amerikalı asker de…

William Edward Ali…

O da sağ salim kurtuldu.

Hikaye yıllar sonra yeniden alevlendi…

Belki siz de gazetelerden izlediniz…

2002 yılında, Amerikalı asker William Edward Ali, esir kampında hayatını kurtaran Kore gazisi Hakim Gültekin'i buldu.

Yaklaşık 50 yıl sonra…

O tarihte ikisi de 74 yaşındaydı.

Hakim, William'ı hayal meyal hatırlıyordu.

William'a yardım edişini ve onu kurtarışını…

Neredeyse unutmuştu…

Amerika'da destan gibi anlatılanlar, hafızasında sıradan bir olay olarak kalmıştı. 

***

Bu toplumun "var kalma azmi" son derece güçlü…

Direnç…

Umut…

Mücadele…

Hayatını her şart altında sürdürme gücü…

Bu toprağın insanlarını şekillendiren özellikler… 

Zaman zaman yaptığımız ciddi hatalara rağmen, tüm zorluklara göğüs gerip ayakta kalmayı başarıyoruz. 

***

Elimde Rüştü Bozkurt'un Ekonominin Binbir Yüzü isimli kitabı var.

Çoğu TOBB'un Ekonomik Forum dergisinde yer alan yazılarından oluşuyor.

Sayın Bozkurt bizim yazarımız.

Gazetemizin en kıdemlilerinden…

DÜNYA Gazetesi'nde kuruluşundan bu yana yazıyor.

Sadece yazarımız deyip geçemem…

Haksızlık olur…

O bizim ağabeyimizdir.

Her işimize koşar…

Kurucumuz rahmetli Nezih Demirkent'in başlattığı Anadolu toplantılarının baş aktörlerindendir.

***

Rüştü ağabey, kah Edirne'de, kah Van'dadır…

Bir Çukurova'da, bir Kelkit'te…

Onu İnegöllü mobilyacılar da iyi tanır…

Akhisarlı zeytinciler de…

Niksar doğumludur…

Ama Artvin'siz yapamaz…

Hakiki Anadolu aydını diye birisi varsa…

İşte o Rüştü Bozkurt'tur.

***

Ben ona 'Türkiye'nin muhtarı' diyorum.

Dile kolay…

Yurdun dört bir köşesinde verdiği 800'den fazla konferansla "Türkiye'nin muhtarı" sıfatını çoktan hak ediyor.  

Eğitim enstitüsü kökeninin taçlandırdığı o önlenemez anlatma iştahıyla…

Birlikte yazdıkları önsözde Osman S. Arolat ve Gazi Erçel dostları Rüştü Bozkurt için, "Umarsız bir 'öğrenme' ve 'bildiklerini yayma' hastalığına sahiptir" diyorlar…

Doğrudur…

Ama Rüştü Bozkurt bunu öyle lezzetli yapar ki, herkes bu "hastalığa" imrenir.

Köklerini bu toprağın en derinlerine daldırmış olmanın verdiği öz güvenle…

Mevlana'dan başlar, Karacaoğlan'dan çıkar…

Ama aslında o, "Dünya krizinin Türkiye'nin önüne koyduğu 1000 yıllık fırsat"ı anlatıyordur.

"Nasıl?" diye hiç sormayın!

Pek çok toplantıda birlikte olmamıza rağmen, bütün bunları birbirine nasıl bağladığının sırrına doğrusu ben de henüz erişemedim.

Ama en ilgiyle dinlenen konuşmaları onun yaptığını yakından gözlemledim.

Çünkü, sakin sakin başladığı ama giderek şehvetli hale gelen konuşmaları, belki her zaman dinleyicilerin beklediği gibi kubbede bir "hoş seda" bırakmaz ama mutlaka yeni fikirler bırakır…

Ufuk açan…

Esinlendirici fikirler…

***

Her neyse…

Amacım size, büyük olasılıkla zaten yakından tanıdığınız Rüştü Bozkurt'u bir kez daha anlatmak değil.

Asıl gelmek istediğim kitabı…

Daha doğrusu kitabının taşıdığı mesaj…

Dr. Bozkurt'un kitabındaki yazılar, işletmelere, özellikle de KOBİ'lere yönelik onlarca mesajla dolu…

Bunların bir kısmı, biraz önce sözünü ettiğimiz konuyla yakından ilintili….

Dost düşman herkesin kabul ettiği Türkiye toplumunun varkalım azmiyle…

En başta da, kendi atalarının, 1877-78 Türk-Rus Savaşı'nda İmerhevi yöresinden göçüyle başlayan hikayesinde olduğu gibi…

***

Ancak Bozkurt'un yazıları bir başka önemli mesaj daha içeriyor…

Bana göre çok daha önemlisini…

Var kalım azmini önemseyen ama onun ötesine geçen bir mesajı…

Çünkü Bozkurt, "insanın kendi sınırlarını aşmasına" inanıyor.

Sisteme… Modele… Metoda….

İlgi ve bilgi derinliğine…

Yeteneklerin yönetimine inanıyor.

***

Bozkurt'un Türkiye projesi de kendi deyimiyle, "iman edercesine" inandığı bu ilkelere paralel… 

Atadan dededen kalma alışkanlıklarla değil;

Öngörme becerimizi geliştirerek…

Fizibiliteye dayanarak…

En önemlisi;

Ezberimizi bozup, akıl örtümüzü açarak…

Var kalım azmimizi kolektif bir güce dönüştürmeyi hedefliyor.

***

Bu hedefte formül belli:

Proje odaklı olmak…

Proje odaklılık, gazetemizdeki yazılarında olduğu gibi, Bozkurt'un Ekonominin Binbir Yüzü'nde yer alan her makalesine sinmiş…

Aynen ülke sevgisi gibi…

21'inci yüzyılda, Türkiye'nin çıtası yükselecekse, bunda DÜNYA okurlarının çok önemli payı olacak.

Gözlemleri, analizleri, fikirleriyle, okurumuzun bilgi ve kavrayışını güçlendiren, Rüştü Bozkurt gibi yazarlarımızın da…

Hepsine sonsuz teşekkürler…

Yorumsuz…

Dün, ANKA Haber Ajansı'ndan ekranlarımıza bir haber düştü:

Habertürk Gazetesi, gazeteci-yazar Bekir Coşkun'un işine son verdi. Sabah saatlerinde Habertürk Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı, Bekir Çoşkun'u arayarak, işine son verildiğini tebliğ etti.

Bekir Coşkun da işine son verildiğini ANKA'ya doğruladı. Coşkun, bir soru üzerine, "Altaylı'nın, editörler ve Habertürk'ün sahibinin işime son verilmemesi konusunda son derece çaba sarfettiğini biliyorum. Ancak, baskı çok yoğundu. Yapılacak bir şey yok. İlk bertaraf olan ben oldum. Bir ormanda yangın çıkarsa, o ormanda hiçbir canlı kalmaz, bütün canlılar yanar. Türkiye'de de bir orman yangını var. Bunu hep söyledim. Bu yangın devam ediyor, bu gidişle de ormandaki yangın gibi herkesi yakacak" dedi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar