Üç merkez bankası, üç önemli gelişme

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Bu hafta yine merkez bankaları ön plana çıkacak. Bu bağlamda üç gelişmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birisi bizim Merkez Bankamızın geçenlerde yayınladığı yılın ilk ‘Finansal İstikrar Raporu.’ Raporda TCMB’nin nerede durduğu açıklanıyor. İkinci önemli nokta FED Başkanı Yellen’in likidite daraltılması süreci ve olası faiz yükseltilmesiyle ilgili açıklaması. Üçüncü ve belki de en önemli gelişme ise Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) hafta içinde yapacağı toplantıda alınacak kararlar. 

Başkan Yellen’in açıklaması artık alıştığımız gibi küresel likiditenin azaltılmasıyla ilgili bir konuşma. Bu önemli. Zira, bu konuda biz de dahil tüm gelişmekte olan ülkelerin diken üstünde oturduğunu biliyoruz. FED başkanı Yellen son konuşmasında likidite azaltma politikasının tavizsiz sürdürüleceğine bir kez daha vurgu yaptıktan sonra faiz indirme aşamasına 2015 de gelineceğinin altını çiziyor. Buraya kadar yeni bir şey yok. Yeni olan sıra faiz yükseltilmesine gelince bunun düşünülenden daha erken başlayabileceği ve daha büyük marjlarda yapılabileceği mesajının verilmesi. Bunun küresel risk iştahını nasıl ve ne boyutta etkileyebileceğini önümüzdeki günlerde. Tabii biz de etkileneceğiz. 

Avrupa’nın başındaki dert belki daha yerel ama etkilerinin daha büyük olması olasılığı var. AMB’nin hafta içinde yapacağı toplantıda faizle ilgili karar alması, zaten düşük olan faizini daha da düşürmesi, belki de ek bazı likidite önlemleri alması bekleniyor. Malum, Avrupa bir türlü durgunluktan çıkamıyor. Özellikle faiz oranıyla ilgili karar çok kritik. AMB’nin olası bir faiz indirme kararının sadece Avrupa bağlamında değil küresel ölçekte de önemli sonuçlar üretebileceği düşünülüyor. Bu önlemler Avrupa’yı deflasyon sınırından döndürüp, büyüme rayına oturtabilirse herkes yararlanacak. En çok etkileneceklerin başında da biz geliyoruz. 

Gelelim bize. TCMB’nin bu haftadaki merkez bankaları potasında yer alıyor olmasının nedeni son haftalarda faiz oranı konusunda ortaya çıkan gerilim. Malum Başbakan alenen ve bu konularda alışılmamış bir sertlik taşıyan bir üslupla Merkez Bankasının faiz oranını daha büyük marjlarda düşürmesini talep etti. Bu bir yönüyle para otoritesinin bağımsızlığının ihlal edilmesi anlamına geliyordu. Epey tepki çekti. Bir yönüyle de bugünün konjonktüründe böylesi büyük marjlı bir faiz indiriminin doğru bir para politikası önlemi olup olmayacağı sorusunu ilgilendiriyordu. İşin bu yönü üzerinde de epey görüş açıklandı.

Yılın ilk ‘Finansal İstikrar Raporu’nun bu tartışmanın ikinci boyutu üzerinde ayrıntılı bir değerlendirme sunduğunu düşünüyorum. Bunlar yoğun ve rutin raporlardır. Hazırlanması zaman alır. Dolayısıyla, doğrudan başbakanın talebini konu alacak yönde hazırlanması ne zaman açısından ne de içeriği açısından pek mümkün değil.. Sadece, tesadüfen, aynı döneme rastlayan bir raporlama olduğu söylenebilir. Buna rağmen içindeki analiz ve ulaştığı sonuçlar itibariyle de neredeyse başbakana yanıt sayılabilecek bir rapor olmuş denebilir.
Bu konu bağlamında raporda özetle şunlar yer alıyor. Son aylarda dünya ekonomisinde görece daha iyimser bir iklim oluştu, risk algısı geriledi ve risk iştahı arttı. Buna rağmen başta ABD para politikasında izlenen yumuşak normalleşme süreci olmak üzere Avrupa’daki canlanmanın oldukça yavaş yürümesi, siyasi risklerin devam etmesi gibi etkenler uluslararası sermaye akışı üzerinde etkili olmayı sürdürüyor, faiz ve kurlarda oynaklığı beslemeye devam ediyor. Bu da dış finansman riskini arttırıyor.

TCMB, izlediği politikalar sonucunda, Türkiye ekonomisinde kur riski ve dış finansman riskinin gerilediğini ifade ediyor. Söz konusu politikaların başında da görece sıkı tutulan para politikası duruşu ve uygulanan makro ihtiyati politikalar sonucunda gerileyen kredi talebi geliyor. Bu süreçte Türkiye’de finansal istikrar konusundaki kaygılarda gerileme olduğunun altını çiziyor. 
Faiz konusundaki tartışmalar açısından önemli olan nokta ise bu analizin ürettiği sonuç. Merkez Bankası küresel ekonomide riskler devam ederken Türkiye ekonomisinde risk algısının geriletilmiş olmasında para politikasındaki sıkı duruşun temel rolü oynadığını söylüyor. Bu koşullarda para politikasını gevşetmenin (faizi düşürmenin) yanlış ve yüksek maliyetli bir politika dönüşü olacağı sonucuna ulaşıyor. Dediğim gibi son tartışmadan önce hazırlanmış ama zamanlaması cuk oturmuş bir çalışma olmuş bu rapor.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018