'Kış Uykusu'nun en derininde

Ülkemize 32 yıl sonra Altın Palmiye getiren Nuri Bilge Ceylan filmi, bugün vizyona giriyor. Film, Ceylan'ın bilindik görüntü ustalığıyla Çehov'a öykünen senaryoyu birleştiriyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

nermin-005.jpg

Tüm sanatseverlerin katılacağı gibi, son dönemin en iyi haberi hiç kuşkusuz 32 yıl sonra göğsümüzü kabartan Altın Palmiye. Nuri Bilge Ceylan'ın çekimlerine başladığı andan itibaren sinemaseverin merak duygusunu gıdıklayan, Cannes’da favori gösterildikçe heyecanı artıran, FIPRESCI’yi, hele hele Altın Palmiye’yi kazandıktan sonraysa “Vizyona girsin artık!” nidalarıyla andığımız “Kış Uykusu”, bugün tüm Türkiye’de seyirciyle buluşuyor. Önceki gün izlediğim film için yapacağım en öz yorum şu: Nuri Bilge Ceylan hayranı sinemaseverler kadar edebiyatseverlerin de hafızalarında yer edecek bir film olmuş “Kış Uykusu.” Nuri Bilge Ceylan artık bilindik üslûbuna, alâmeti fârikalarından biri sayılabilecek görüntü titizliğine Shakespeare’den, Dostoyevski’den, Voltaire’den ama en çok da Çehov’dan izler taşıyan diyaloglar, anlar, duygular yerleştirmiş ve gerçekten roman gibi bir film çıkmış ortaya. 

Tanık olmuşsunuzdur; başrolleri yorumlayan Haluk Bilginer, Demet Akbağ ve Melisa Sözen bile filmin konusunu anlatırken zorlanıyor. Zorlanılmayacak gibi de değil aslında; bu yüzden insan hakkında denilip geçilebilir. Ya da; insanın açmazları, küçük hesapları, alınganlıkları, sahip olma ve elinde sonsuza dek tutma isteği, kaçıp kurtulma arzusu, korformistliği, yüce gönüllülüğü ve bu yüce gönüllülüğünün karşısındaki insandan yaratabileceği tahribat, karşısındakini “anlamama” çabası, hayata ve kendimize dayanmak için “uydurduğumuz” meşguliyetler, dürüstlük, aşkın bitişi, “her şeyi bilirim” bencilliği, önyargılar, yaşlanmanın getirdiği duygusal kemikleşme, yalnızlık hatta yapayalnızlık hakkında. Ve emin olun bu liste, filmi izleyenin o anki ruh durumuna göre bambaşka duraklara savurulabilecek kadar da geniş. Sadece bu yönü için bile, Nuri Bilge ve senaryoyu birlikte yazdığı Ebru Ceylan’ı yürekten kutlamak gerek. 

“Kış Uykusu”nun her biri çok ince ve gerçek çizilmiş üç ana karakteri var: Ürgüp’te babadan kalma otelini işleten; yerel bir gazeteye yazılar yazarken bir yandan da “Türk Tiyatrosunun Tarihi” konulu bir kitap hazırlama hayalleri kuran Aydın, eşinden boşandıktan sonra yanlarına yerleşen ve bitmek tükenmek bilmez can sıkıntısından âdeta hoşlanır olmuş sivridilli kızkardeşi Necla ve Aydın’a duyduğu aşk çoktan bitmiş, hayalkırıklıklarından ve hayatının gittiği yönü görmekten kaçmak için kendini hayır işlerine vermiş hüzünlü karısı Nihâl. Bir de kiracıları olan ve yaşadıkları bir olay yüzünden zaten zar zor döndürdükleri hayat çarkının altında kalmış İmam Hamdi ve ailesi var. İki aileninin ilişkileri, filmin en önemli açılımlarından biri. Bu ilişki dolayısıyla karakterlerin daha derinine hiç de zorlanmadan, tıpkı Anton Çehov naifliğinde iniveriyor Nuri Bilge Ceylan...


kis-uykusu.jpg

Cast: Filmin başarısının en önemli noktalarından biri doğru kast. Haluk Bilginer, Aydın rolü için âdeta biçilmiş kaftan. Melisa Sözen ve Nejat İşler de hem fiziklerine, hem bugüne kadarki kariyerlerine uygun rollerdeler. Castın bence en büyük sürprizi ise Necla'yı oynayan Demet Akbağ. Akbağ, şimdiye kadar benzerini bile hiç oynamadığı bu rolde ustalığını konuşturuyor. Bir diğer usta da Aydın’ın kadim arkadaşı Suavi'yi canlandıran Tamer Levent. Evet; Serhat Kılıç ve Nadir Sarıbacak da iyiler ama, kısmen gölgede kalacak rolünde Tamer Levent’e de dikkat edin, derim. 
Görüntüler: Nuri Bilge Ceylan filmlerinin olağanüstü görüntülerini yeniden anlatmaya hiç gerek yok. Bu filmde belki diyaloglar daha çok konuşuluyor olabilir, ama, Kapadokya ve kış, at yakalama-salma, av gibi sahnelerde o muhteşem görüntülerin de tadına varabilirsiniz. 
Bir sürpriz: Aydın eski bir aktör. Çalışma odası da aktörlük günlerinden kalma objeler ve afişlerle süslü. Afişlere dikkat ederseniz, Haluk Bilginer’in Oyun Atölyesi’nde oynadığı “Antonius ve Kleopatra”yı da görebilirsiniz. Bu arada Aydın'ın otelinin adı Othello. Ne de olsa, o da kendi Desdemona'sını bambaşka bir yöntemle öldürüyor. 
Detaylar: Ceylan deyince aklıma ilk gelen sözcük detay. Birini söylemeden edemeceğim: İmam Hamdi, ev sahibi Aydın’la konuşmaya geliyor. Ayakkabılarını çıkarıyor. Aydın’ın yardımcısı evde terlik bulamadığından Hamdi’ye kadın terliği getiriyor! Sıkıntı elle tutulur düzeyde o an. 
Amatör oyuncular: Ceylan, amatörleri de sürekli oynatıyor malumunuz. Bu filmin unutulmazı ise, istasyondaki “soğuk geliyor” diyen yolcu ve İmam’ın annesi. 
Süre: Gelelim süreye. Evet, film uzun, 3 saat 16 dakika. Ama bu gözünüzü kokutmasın. Ne demişti Altın Palmiye Jüri Başkanı Jane Champion: “Keşke daha sürseydi.” 
En güzel sahne: Son derece öznel bir yargıyla bitireceğim, bence filmin en güzel sahnesi, Necla ve Aydın’ın hesaplaşmaya girdiği, bir anlamda herkesin eteğindeki taşları döktüğü diyalog (alta.) Bakalım siz hangi sahnelerden etkileneceksiniz?