Hey Sen! Neden ağladın neden

Vecdi Yücalan ‘Hey Sen’ adlı parçasında insana ve doğaya açıkça verilen zarara olan isyanını yeni şarkısında dile getirdi. İki çello, iki viyola, yedi de kemanın yer aldığı eser, müzik severler tarafından beğeni ile karşılandı. Sanatçı “Yıllar içerisinde parçalar demleniyor ve son şeklini alıyor. Ama isyanlar hiç değişmiyor” diyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Türk Rock müziğinin öncü ve isyankâr isimlerinden Vecdi Yücalan’ın parçaları, üzerinden yıllar geçse de ne etkisini ne de güncelliğini kaybediyor. Ekoloji, çevre sorunları, doğanın yok edilmesi konularını merkeze yerleştiren sanatçı hayranlarına ölümsüz eserler sunmaya devam ediyor.

Sayın Vecdi Yücalan, okuyucularımıza kendinizden bahseder misiniz?

Samsun’da doğdum ve Lise dahil Samsun’da okudum. Lise yıllarında müzik ile ilgilenmeye başladım. Bu konuda ailemle çatıştığım dönemler de yaşadım. Müzik konusunda çok uzun yıllar emek verdim. Bu süreçte birçok amatör grup kurup, Cover parçalar çaldık.

1988 yılında ise Cem Karaca’nın düzenlediği ‘Altın Çınar Müzik Yarışması’na katılmak için beste grubu Objektif’ i kurdum. Grup Samsunlu müzisyenlerden oluşuyordu. 90 ve 92 yıllarında Samsun’dan 2 albüm çıkardık. Daha sonra bir kısım grup elemanları ile İstanbul’a geldik.

"Rock bir başkaldırıdır diyorsunuz" müziğe ilginiz rock ile mi başladı?

TRT’nin tek kanallı zamanı radyoda türkü dinleyerek büyüdük. Türkü çok severim. İnstagram’a birkaç yorum koydum.

‘Uzun İnce bir yoldayım’, Neşet Ertaş’ın ‘Neredesin sen?’ var. Bu parçaların yorumu çok güzel tepkiler getirdi. Her zaman kişiliğimde bir başkaldırı vardı. Biz 12 Eylül zamanı çocuklarıyız. Haksızlığa hiçbir zaman tahammül edemedik. O yüzden bunu en iyi ifade edeceğim şey Rock’tı.

Tüm isyanlarımı gitarla ve çok sesli müzik ile ifade etmek her zaman hoşuma gitti. Evet rock bir başkaldırıdır. Yıllar önce Cumhuriyet gazetesinde röportajım yayınlandığında “Rock bir türküdür” dedim.

Bence Neşet Ertaş’ta, Aşık Veysel ve birçok halk ozanı da rockçı. Halkın içinden çıkmışlardır. Benim anladığım Rock içerisinde başkaldırı ve toplumsal sorunlar barındırır. İllaki distortion pedalla gitar çalıp bir şeyler anlatmak değildir Rock.

“Bugüne kadar yaptığım tüm şarkılar Türkiye’nin ve dünyanın sosyolojik, ekolojik ve politik tarihini anlatıyor”

 Biz John Lennon’un Jethro Tull’un başkaldırılarını, Türkiye’den Cem Karaca’nın kendi içerisinde ki isyanlarını alıp süsleyip bu hale getirdik. İlk zamanlar Black Sabbath soundu çok etkili oldu.

Ben buna “Halk Rock” dedim. Çünkü halkın içerisinden yetiştim, halkın içerisindeyim hala bugüne kadar yaptığım tüm şarkılar Türkiye’nin ve dünyanın son 40 yıllık sosyolojik, ekolojik ve politik tarihini anlatıyor. Uğur Mumcu’nun öldürülmesinde Hınç+- Terör=Kaos’u ona yazdım ve ona adadım. Bir teröristin ne düşünerek insan öldürdüğünü ve teröre maruz kalan Uğur Mumcu'nun neden kendini savunmadığını anlatır parça.

Ayrıca bu parça 2016’da Deep Purple Türkiye konseri öncesi ön grup olarak çıktığımızda çaldığımız giriş parçasıdır. Mumcu’nun öldüğünü öğrendiğim gün büyük bir üzüntü ve isyanla yazdım.

Künye albümümde yer alan ‘Yuh’ parçamı da Samsun’da Yelken Antrenörü olduğum zamanlarda Sinop’ta gördüğüm atık varillerden sonra besteledim. İtalyan gemilerinin Sinop açıklarına attığı zehirli variller yıllar sonra su yüzüne çıkıyor.

Yelken öğrencilerim denizden dönerken zehirlenmiş bir martıyı getirmişlerdi. Bu zehirli variller belki 30 yıl önce atılmış ve 88 yılında yüzeye çıkıp sahile vurmuş. Green Peace’den aldığım görüntüler ile 8,5 dakikalık bir belgesel klip yaptık Yuh adlı parçamıza.

Yıllar sonra dünyaca ünlü REM adlı grup aynı görüntülerle klip yapmıştı. Yakılan ormanlar, denize dökülen atıklar, öldürülen soyu tükenmekte olan canlılar…Hiç duvara bakarak şarkı yazmadım hep etkilenerek yazdım. Örneğin Antalya’da orman yangınından kaçamamış, yanmış bir kaplumbağa etkiledi beni.

İstanbul’dan bakarak oradaki yangından nasıl etkilendiğimi anlatmak istedim. ‘’ Dağların arkası şehir, şehrin arkası şehir, ben o şehirdeyim…”. 2019 yılında İF Beşiktaş konser salonunda 7 parçalık bir konser albümü kaydettik. İçinde Dağlarda (Yakanlara), Yuh (Ağıt), Şizofreni Yolları, Künye, Hayal Et, Çocuk adlı parçalarımızın canlı kayıtları var.

Youtube ‘da Objektif Rock sayfamızda mevcut. Yuh ve Dağlarda adlı parçalarımızda arkamızdaki Led ekranda doğa katliamı, Çernobil santralı gibi görüntüleri kullandık. Canlı konser kaydı yapmak ve o şekilde yayınlamak çok zordur. Aldığımız olumlu tepkiler bizi son derece mutlu etti.

“Türkiye’nin Bozlağı ile Amerika’nın Blues’u aynı ‘çığlığa’ sahip”

 Türkiye’de de Blues var. Ben Blues’un aslında bozlak ile aynı duygulara sahip olduğunu anlatmak istedim. İkisi de ezilen işçinin, kölenin çığlığıdır. Birisi Amerika’da diğeri ise Urfa’da, Adana’da Güneydoğu Anadolu bölgesinde pamuk toplayanların, çığlıdır. İkisi de aynı şekilde tınlar. Zor Yol diye parça yazdım. Önce kanun daha sonra gitar Blues olarak giriyor, orada kavuşturdum ikisini.

Sizi etkileyen grup veya sanatçılar oldu mu?

Beatles’ın dünyada etkilemediği kimse yok ve şu anda en çok dinlenen ve etkilenilen yine Beatles’tır. Bu kadar yeni çıkanlara rağmen. Günde 4-5 şarkısını dinlemeden kendime gelemem. Ben de çok beslendim onlardan. Çünkü içerisinde inanılmaz melodiler ve çok seslilik barındırıyor. Türkiye’de örnekleri olarak Cem Karaca ve Barış Manço var.

Gitar ve piyano üzerine çalmışlar, nefeslileri dahil etmişler. Onlar daha çok Anadolu Rock adı altında geçti. Erkin Koray, Fikret Kızılok, Üç Hürel o yıllarda önde olan gruplar. Bizden daha eskiler. Biz bu toprağın sesini de katarak Rock soundu üzerine Türkçe sözlerle yazdık. Çok değişik frekanslarda yazıyorum. Hard Rock, Hard’n Heavy, Heavy Metal, Slow rock bazen 5 /8. İçimden ne geldiyse o…

Objektif’te şu an çalan müzisyenler kimler?

Bizim kadro mükemmel müzisyenlerden oluşuyor; Murat Tükenmez bas gitar, Umut Mutku ve Çağlar Abanoz gitar, Onur Akça davul. Sahnede gerçekten çok büyük çalıyorlar ve onlara eşlik etmemek mümkün değil. Çok uzun süreli provalar ve titiz çalışmalarla Objektifi son haline getirdik. Akustik Objektif şarkıları projemiz var ve Davul da Alpay Şalt var. Hepsi birbirinden değerli müzisyenler.

Son single ‘Hey Sen’den bahseder misiniz?

Benim 1999 yılında yaptığım bir beste. 22 sene sonra çıktı. John Lenon’ın dediği gibi “her hafta bir parça çıkarmak isterim ama şartlar öyle değil.” Yıllar içerisinde parçalar demleniyor ve son şeklini alıyor. ‘Hey Sen’ neden ağladın, neden? ‘’Hayat bu’’ diyor.

Hayat aslında neresinden tutarsan tut, ne kadar çabalarsan çabala yine bir şekilde kendi yolunu çiziyor. Tek başına bir yaşam değil bu. Etrafındaki olan biten her şey seni bu sarmalın içine çekiyor. Ne yaparsan yap fazla değiştiremiyorsun. Sonuçta bir ölüm olacak. Hayatın seni getirdiği bir nokta var. Deneysel enstrümanların çalındığı çok sevdiğim bir parça oldu.

Aranjman, kompozisyon, anlatım olarak içime sindi. Gerçekten çok sevdim. İlk akustik gitarla yaptım. Daha sonra 2004 yılında ben 12 telli akustik gitar, Toygar Işıklı ise piyanoları çaldı. Erbane, bendir ve Ney. Sonra 2018 yılına geldiğimizde şu an ki Objektif Grubu ile 168 metronomla bir çalalım dedik. 168 metronomla davul üzerine çaldım. Baktık parça başka bir yere giderken daha da güzelleşiyor.

Daha sonra kemanları katmamıza sebep oldu. Ömer Öcal’ı aradık ve keman partisyonunu yazdı. Üzerine aranjman yaptık. İstanbul Strings de yaylıları çaldı. 2 çello, 2 viyola, 7 de keman var parçada. Mehmet Atakay Türkiye’nin en iyi perküsyoncularından biridir. Erbane ve bütün perküsyonları çaldı.

Sonra Göksun Çavdar’da klarnet. Objektif kadrosu; Murat Tükenmez Bas gitar ve aranjman, Umut Mutku ve Çağlar abanoz gitar ve gitar arajman, Onur Akça davul ve davul aranjman. Ben vokal, gitar, aranjman ve beste…

Daha sonra da Hasan Umut Önder’e mix için teslim ettik parçayı. 5 yıl bekledik, dinledik, inceledik derken geçen sene gitarlara karar verdik ve gitarları çaldıktan sonra işte “Hey Sen!”. Bütün dijital platformlarda var şu anda.

Acaba bu son oldu diyemediğiniz için mi parçalarınızın sana göre “tam” olmaları doygunluğa ulaşmaları uzun sürüyor?

Ondan oluyor, grup elemanları da aynı şeyi düşünüyorlar. Titiz mi, mükemmeliyetçi mi? Besteler benim olduğu için kafamdaki tınlamayı bulana kadar çok fazla uğraşıyorum. O tınlamanın %70’ini bulduğumda o parça mükemmeldir. Yüzde yüz bulamazsın, öyle bir şey yok. Grup elemanları ’da aynı fikirde olunca parça dinleyicilerle buluşuyor.

Daha önce çok ses getiren ve bazı sanatçılara ilham olan ‘Tımarlı Hastane’ de neler anlatmak istediniz?

Tımarlı Hastane, 12 Eylül zamanı toplum tarafından dışlanan ve içeri atılan bir Türk aydınını anlatıyor. “Ona sordular, sordular sen neden buradasın? Milyonlarca insandan farklısın …

Sen neden buradasın” diye başlıyor. Tımarlı Hastane aslında tımarhane. Tımarlamaktan yola çıkarak ‘’Tımarlı Hastane’’ olarak çıkardım parçayı. Yıllar sonra Sagopo Kajmer dinliyor ve o da Tımarlı Hastane ismini bizden alarak bir parça çıkarıyor. Aslında biz Samsun’dayken o küçük bir çocuk olarak konserlerimize geliyor ve yıllar sonra etkilenip aynı isimde bir parça yapıyor.

Yunus kardeşimiz, sonradan Sagopa Kajmer oldu. Dışarıdakilerin aslında suçlu olduğunu içerdekilerin suçsuz olduğunu anlatan bir parçadır. 90’larda çıktı ama bestesi 80’lerdir. İlk yazdığım parçalardan birisidir. Her yazdığını hemen çıkartamıyorsun. İlk albüm Tımarlı Hastane ve toplam 10 saatlik kayıttır.

Bir günde yaptığımız kanal kayıtlar. Davullar çalındı üzerine bas gitar ve diğer enstrümanlar. Tımarlı Hastane öyle bir kayıttır. Çaldığın notayı bir kere çalmak zorundasın, bir daha çalamazsın çünkü öyle bir zaman yok. Sonra ben hepsinin hırsını alırcasına, çok fazla çalalım daha iyisini bulalım diye ‘Künye’ albümünü 500 saatte yaptım. Üzerine çok uğraşılmıştır.

“Teknoloji adlı parça, teknolojiye esir olmuş insanları anlatıyor”

 ‘99 yılında Künye albümünde çıkan Teknoloji adlı bir parça var “Çaldığın beynimi, vermek için, ruhumdan ne söktüm götürdün?

Bilgisayar çağı tamamen teknolojiye esir olmuş insanların hayatını anlatan bir parça. Önünde bir bilgisayar ve her şey çok çabuk ediniliyor. Biz bir plak bulmak için 5 sene beklerdik, bir poster bulalım asalım duvarı diye. Ya da onunla ilgili bir haberi bulmak için 10 sene beklerdik, zordu o yıllarda.

Çocuk şimdi 3 yaşında her şeyi ediniyor bunun verdiği bir rahatlık var. Hepsi aşırı derece de doyumsuzlar ve çok hızlı tüketiyorlar. 5-6 sene sonra bir parça yapmışsın diğeri geliyor mu arkadan diye soruyor ve daha yarısını dinlememiş parçanın çünkü o şekilde edindiği için harcamayı da bilmiyor. Kendi içinde haklılar.

Öyle bir dünya buldular. Teknoloji adında parçam anlatıyor zaten. 2000 yılında çıkmıştı 2023'te hala bunları konuşuyoruz. Duygu bitti aşk da bitti. İnsanlar o yüzden çok hızlı tüketiyorlar. Şiir bittiği zaman işiniz çok zor.

Hızlı tüketim müziğinizde neleri değiştirdi?

Bu zamanda yapılan parçalarda gitar solosu yok. O sololar bir beste kadar önemliydi uzun uzun çalardık şimdi onlar da yok. Unison olarak vokal melodilerinin tekrarı olan sololar var.

Türkiye de daha çok cover grupları öndeler. Hatta sırf cover yaparak konser verenler var. İnsanlarda kolaycılığa alıştılar ve kulağına daha yakın bildikleri şeyleri dinlemeyi seviyorlar. Yeni bir şeyler dinleme ve keşfetme derdinde değiller. Bu bizim hep birlikte yarattığımız bir dünya.

Biz yapmasak bile bu sürecin içine bir şekilde itildik. Araştırmacı bir göz olmayınca herkes herkesi aynı görüyor. Çocukları da eleştirmiyorum. Birçok şeyi kısa yoldan rahat edindikleri için daha kolay besteler, daha düz söylenecek melodiler yazılmaya başladı. Kolay ve masrafsız ev yapımı müzikler dinlenip öne çıkarılınca bizim emekler boşa gitmiş oluyor tabi.

“Biz doğruyu yaptık”

İşçi sınıfı aydınlanıp, kültürlenip o beyinsel devrimi yapabilseydi çok farklı bir dünyaya sahip olabilirdik. İnsanlarımıza şarkılarımızla birçok şeyi anlatabilirdik ama bizi onlara ulaştırmadılar. Aslında bizim yaptığımız doğru. Ama nabza göre şerbet verenler var. Onlar her zaman haksız ve suçluydular. Bence biz yanlış yapmadık doğru yaptık. Ben bundan pişman değilim. Bu bana ilk notayı vurduğumdan beri yaptırılmak istenen ve benim her seferinde şiddetle karşı çıktığım bir konu.

Rock’ın zaman içinde yolculuğuna bakarak şu anda ulaştığı noktayı nasıl tarif edersiniz?

Tamamen arabesk soundun üstüne drum&base besteleri yapılıyor. Bir diğer taraftan’ da R&B soundun üzerine Türkçe, İngilizce sözler yazıp çıkıyor çocuklar. Örnekleri çok var. Zaten son 50 yıldır var bunlar dünyada. Yeni bir şeyler yaptık diye eski parçalar üzerine söz yazıp çıkıyorlar.

Hiçbir farkları yok. Arabesk sözlerle ve kendi güncel esprileri ile yaptıkları için, kendi kuşakları bunları çok iyi takip ediyor. Savaş vereceğimiz bir dünya var. Savaşmaktan bıkmadık. Çabalarımız boşa gitmeye başladı artık. Karşında anlayacak kişi bırakmadılar.

Belki alacak, ama ona ulaşamıyor. Ulaşmaması için çalışıyorlar. Son 20 senedir festivallere çıkamadık biz. Böyle çalan bir grubun festivallere çıkmaması gibi bir şey var mı? Sadece iyi müzik yapmak yetmiyor. İşlediğiniz tema siyaset değil, çevre, ekoloji gibi tüm dünyayı kapsayan konuları işliyorsunuz. O bile rahatsız etti orman yangınları oldu her yerde ‘Yuh’ ve Dağlarda paylaşıldı. Ama köşe başındakiler görmezden gelmeye devam ediyor.

“Aşkın da kendi içerisinde protesti vardır.”

 Bu kadar rantın olduğu yerde çevre konusu bile siyaset oldu. Ne kadar takip edersen et seneler sonra otel yapıyorlar. Biz bunları 40 senedir yazıyor ve söylüyoruz. Zaten parçalarımızın değeri orada. “O kadar yıl evvel nasıl hissettin, nasıl bildin diye soruyorlar.?”. O yüzden sevenler çok fazla seviyor. Bu arada sadece Protest Rock yazmadım, aşk şarkıları da yaptım: Mutlu Ölüm, Olabilecek, Ne oldu nasıl oldu? Ağaç, Hayal Et… Objektif de yaşamın içinde olan her şey var.

Sizin için “toplumsal ve çevre temaları işleyen tek rock grubu” olarak deniliyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bu konuda en çok parça yapan benim. Birçok çevreci parçam var. Uygarlık Üzerine Çelişkileri 1985 yılında, Samsun’da azot ve bakır fabrikalarının Bafra ve Çarşamba Ovasının üzerine zehir taşımasını ve Çernobil santralının ülkemiz ve dünya üzerindeki etkilerini görerek yazdım. Radyasyon adlı parçam var. Onun peşine Künye albümün’ de İhanet Cinayet ozon tabakasının delinmesini, buzulların erimesini ve suların yükselmesini anlatıyor. Dağlarda, Yuh hep doğa katliamlarına karşı yazdığım parçalar.

Kendi şarkılarınızın dışında müzik yaptığınız çalışmalar oldu mu?

İki belgesel müziği İzmir TRT’ye yaptım. Hasat Zamanı ve Büyük umutlar.

Sanatçı yaratıcı mıdır?

Dünya dışından hiçbir materyal kullanmıyoruz. Biz yaratmıyoruz. Yaşamdan alıp besleniyoruz. Tüm sanatçılar için geçerlidir bu. Bizler dünyada yaşadıklarımızı gözlemleyip biriktiriyoruz. Gördüklerimizden etkilenip, sanatımızla onları bir araya getiriyoruz. Dünya dışından hiçbir materyal kullanamıyoruz. Çünkü görmedik. Biz yaşamdan kopyalayıp, süsleyip geri veriyoruz. O kabiliyeti olanlara sanatçı deniyor.

Gelecek planlarınızı öğrenebilir miyiz?

 Çıkartmam gereken parçalar var. Yakında onları’ da yayınlarız. Sonrasında Konserler vermek ve hayatımı öyle tamamlamak istiyorum.