Mahir, bilge ve sevecen: Ergun Köknar

Bugün onu kaybedeli 15 yıl oldu... Tüm yaşamında olduğu gibi, son iş yeri olan DÜNYA’da da pek çoğumuzun hayatına dokunan Köknar, çok yönlü bir sanatçı olmanın yanı sıra kelimenin tam anlamıyla “güzel bir insan”dı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

nermin_sayin-019.jpg

İnsan, birini kaybettiğinde yaşadığı acıyla kavruluyor ilk anda... Dayanılmaz bir şey bu... Fakat, o ilk andan daha kötüsü de var: “O” olmadan geçecek yıllar... Artık yaşayacağınız her üzüntüde “öksüz” sünüz, her sevinciniz buruk... Akıl danışılacak yüzlerce, binlerce konu var, ama “o” yok... Asıl bu koyuyor insana... Asıl bu... 

Çoğunuzun, televizyonlarda yeniden yeniden yayınlanan Yeşilçam filmlerindeki en tonton ve en iyi karakterlerin aktörü olarak tanıdığı Ergun Köknar, benim için ve son iş yeri olan gazeteniz DÜNYA’daki pek çok kişi için böyle biri işte... Hele de ülkenin böylesine zor bir gündemle yoğrulduğu şu günlerde, insan bir bilgenin, yaşama sağduyuyla, iyilikle, dostlukla, güzel gözlerle bakan birinin yorumuna o kadar çok ihtiyaç duyuyor ki... 

O kadar çok mesleği vardı ki... 
Yeşilçam filmleriyle hatırlansa da, sadece 66 yıllık yaşamına Muhsin Ertuğrul’un öğrencisi bir aktör, yönetmen, mimar, dramaturg, dekoratör, makyöz, tiyatro idarecisi, tiyatro sahibi, ressam, gazeteci, gurme ve edebiyat dostu sıfatlarının her birini içini doldurarak dahil eden Ergun Köknar’ın sohbetinden artık mahrumuz... Bugün onu kaybedeli tam 15 yıl oldu. 

Melun hastalığının ilk evresinde dahi, DÜNYA’daki işine; Faruk Şüyün ve benimle paylaştığı odasına her gün gelen Ergun Bey’den hepimiz çok şey öğrendik, tanıdığı herkesin hayatına mutlaka dokundu bu kocaman cüsseli, daha kocaman yürekli adam. 

İnsana insanca bakmayı biliyordu, kusurlarını; zaafl arını “anlayabiliyordu.” Alabildiğine naifti, daha iyi bir dünya özlüyor; bu daha iyi dünyanın ancak hepimizin katkısıyla var olabileceğine sonuna kadar inanıyordu. Sanatı dert edinmişti; okuyor, yazıyor, çiziyor, eleştiriyordu. Çalışkandı. Öğrenmeye açtı. O yıllarda hayatımıza yeni yeni giren interneti, bir çocuk merakıyla özümsemeye, anlamaya, ondan yararlanmaya çalışıyordu. 

Bilgiye âşıktı. Çocukluğundan itibaren belki de binlerce kitap okumasına rağmen, ilgisini çeken her yeni kitabı büyük bir heyecanla okuyor; bize de mutlaka anlatıyordu. Yeni yeni yazmaya başladığım tiyatro yazıları için akşamları izlediğim oyunları mutlaka anlattırıyor; yönetmenini, yazarını, oyuncusunu “ciğerine kadar bilmesine” rağmen, benim yorumumu da mutlaka alıyor; karşısındaki gencin hevesini “çaktırmadan” destekliyordu. 

Empati yeteneği... 
Çok yönlüydü; geniş bir kültür birikimine sahipti. Hani ne denir, “bilmediği yok gibiydi”, ama ola ki bilmediği bir şeyi sorarsanız ona, sizden daha fazla merak eder; dert edinir; ne yapar yapar öğrenir, size de anlatırdı. Buna rağmen dünyanın en alçak gönüllü, en tevazu sahibi insanlarından biriydi... Dürüsttü, gördüğü bir “güzelliğe” karşı -bir çiçek de olabilirdi bu, bir yavru kedi de, iyi yazılmış bir haber de- daima heyecanlıydı. Babacandı, sevecendi, kimseyi incitmemeye özellikle ihtimam gösterirdi. Kendisi incinse bile... Ve belki de en önemli özelliği; adildi... Karşısındakinin açısından bakmadan hiçbir durumu yorumlamazdı, empatiyi şiar edinmişti kendine. 

Bir kahve molasında... 
Bugün artık hemen hemen hiç rastlayamadığımız bir sürü ince özelliği kuşanmış biriydi özetle. İnsanı mutlu eden bir tarafı vardı. Bir kahve molasıyla ruhunuzu hafifletebilirdi. 

Anılarını yazmaya başlamıştı hastalanmadan hemen evvel ama, okumayı o kadar çok seviyordu ki yazmaya fırsat kalmıyordu adetâ. Sonra da zaten, hastalık yapışıverdi yakasına, daha yapacak çok şeyi varken aramızdan alıverdi onu. 

Bazen düşünüyorum, keşke daha çok üsteleseydik yazması için; yaşadığı, pek çok ünlü ismin yer aldığı “güzel” hayat bir yana naifliğini, insan sevgisini, hayata bakışını daha kolay aktarabileceği bir kaynak olurdu elimizde bugün, kitabı tamamlansaydı... 

Diyorum ya, güzel insandı. Onu, sevgiyle, gittikçe koyulan bir özlemle anıyorum. Keşke, diyorum, kederin boğazımızda düğüm düğüm olduğu şu günlerde de yanımızda olsa... O ve kaybettiğimiz bütün güzel insanlar. Bu kadar yoksullaşmasak.

TİYATRODAN BASINA
MİMARİDEN GASTRONOMİYE...

Ergun Köknar, İstanbul'da 1934 yılında, aktör Sait Köknar ile Rabia Hanım’ın çocuğu olarak doğdu. Henüz yaşı dolmadan, Sait Bey’in de rol aldığı Muhsin Ertuğrul’un “Bataklı Damın Kızı Aysel”le kamera karşısına geçerek, sinemamızın ilk çocuk oyuncusu unvanını elde etti. Sait Bey’in ölümünden sonra tiyatromuzun kurucularından Muhsin Ertuğrul’un ve Behzat Butak’ın (Baba Behzat) himayesinde okudu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlik Fakültesi’nde öğrenim gördü. Tiyatro ve sinemayı eğitimini aldığı mesleğe tercih etti. 1955’te “Ayyar Hamza” ile profesyonel oldu. Şehir Tiyatroları’nda “Başkasının Kellesi”, “Kayıp Mektup”, “Dövme Gül”, “Topuzlu”, “Çatıdaki Çatlak”, “Yalancı”, “Bir Kavuk Devrildi”, “Othello”, “Gülnihal”, “Romeo ve Jüliet”, “Kendini Bulmak” ve “Kurt” ile 60’lı yıllar boyunca alkış topladı. Genç Oyuncular, Arena Tiyatrosu, Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu gibi tiyatroların kurucuları arasında yer aldı. 1973 yılında Hürriyet Gazetesi Kültür Servisi’nde yönetici olarak basın hayatına başlayan Ergun Köknar, Günaydın ve Yeni Günaydın gazetelerinden sonra çeşitli televizyon programlarında gerek oyuncu gerek sunucu olarak görev aldı. Ölümüne kadar Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafindan çıkarılan Bizim Gazete’nin Kültür ve Sanat Sayfası’nı hazırlayan Ergun Köknar, aynı zamanda DÜNYA Yayıncılık’ın da yöneticisiydi. Fransızca ve İngilizce bilen Köknar, gurme olarak da tanınıyordu. Ergun Köknar, Suna Pekuysal ile evliydi.

Kendi kaleminden
İşte kendi kaleminden bir şiirle, Ergun Köknar'ın yaşama bakışı... 

► ŞÜKÜRLER OLSUN 

En güzel evde ben doğdum 
En güzel baba benimkiydi 
En güzel anneye ben sahip oldum 
En güzel kardeş benimkiydi 
En güzel kadına ben eş oldum 
En güzel doğan çocuk benimkiydi 
En güzel arkadaşlar 
En güzel dostlar 
En güzel işler 
En güzel uğraşlar 
Dopdolu, bol bol, çok çok 
Ben yaşadım en güzelini. 

ERGUN KÖKNAR