“Mutlu şehirler için saygılı ve sağduyulu bir mimari”

"Türk-Fransız Sürdürülebilir Şehircilik Sempozyumu / VIVAPOLIS" öncesi DÜNYA'ya konuşan Fransız mimar Jean-Michel Wilmotte “Mutlu şehirler yaratmak için iki temel ilkeyi izlemek gerekiyor: Saygı ve sağduyu” diyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

DİDEM ERYAR ÜNLÜ

“Eğer Venedik tahta kazıklar üzerine kurulduysa, bunun yerine beton dökmek için mantıklı bir neden lazım. Toprakla çalışmaya can atıyorum. Taşı, camı, çeliği, ağacı, meşeyi; gerçek malzemeleri seviyorum.” Bu sözler dünyaca ünlü Fransız mimar ve tasarımcı Jean-Michel Wilmotte’a ait. Şehir mimarisinde çok önemli işlere imza atmış olan Wilmotte, İstanbul Fransız Uluslararası İş Geliştirme Ajansı (UBIFRANCE) tarafından düzenlenen “Türk-Fransız Sürdürülebilir Şehircilik Sempozyumu / VIVAPOLIS” etkinliği için İstanbul’da. Konferans öncesinde görüşlerini aldığımız Jean-Michel Wilmotte, “Mimarinin hizmet vereceği her bir insana saygı duyması gerekiyor. Bir binaya verilecek özveri, onun hacminden, alanından veya fiyatından çok daha önemli benim için. İnsani bir mimari, kullanıcısına saygı duyar. Mimarinin herkes için anlaşılır ve ulaşılır olma düşüncesini seviyorum. Sağduyu, uyum sağlayarak yaratmak anlamına gelir” diyor. İşte yorumları: 

Kötü bir mimariyi, kötü yazılmış bir kitap gibi saklayamazsınız 

“Son 40 yılda inşaat yöntemleri önemli değişimler kaydetti. Bugün çok sayıda yüksek teknoloji ürününe ulaşabiliyoruz. Bu yeni ürünler gerek teknik performans, gerek uygulama, gerekse izolasyon açısından son derece başarılı performanslar sergiliyorlar. 

Benim tercih ettiğim ürünler yüksek teknoloji arayışına dayanan ürünler. Aynı zamanda yapılan işin sağlam ve kalıcı olmasını sağlıyorlar. Bugünlerde toplum gitgide hızlı tüketime yöneliyor. Zaman kavramı önemli ölçüde değişim kaydetti. Anlık, hızlı yaşam kültürü gündemde. Ne yazık ki bu sınırsız tüketim mimariyi tatmin edemiyor. Her ne kadar çağımıza ayak uydurmak zorunda olsak da, bir ev veya bina yaratmak bu derece kolay bir hareket olmamalı. Şu sıralar Fransa’nın en büyük iş merkezi projesi üzerinde çalışıyoruz. Paris’te geliştireceğimiz La Halle Fresssinet projesi, hem genç nesillerin ihtiyaçlarına cevap verecek, hem onların çalışma yöntemlerini tatmin edecek, hem en yüksek teknolojiyi içerecek, hem de temiz ve sürdürülebilir bir iş olacak. Bir yapının yarattığı etki küçümsenemez. Kötü bir mimariyi, kötü yazılmış bir kitap ya da başarısız bir film gibi rafın altına saklayamazsınız. Dolayısıyla, gerek sosyal, gerek kültürel gerekse tarihi açıdan saygıdeğer bir mimari yaratmak çok önem taşıyor.” 

Şehirleşme sosyal uyumu etkiliyor 

“Birleşmiş Milletler’in son şehirleşme raporuna göre, 2050 yılına kadar fazladan 2.5 milyar kişi daha şehirlerde yaşamaya başlayacak. Bu da, sürdürülebilir şehircilik planlamasının gerekliliğini ortaya koyuyor. Ne yazık ki, ‘sürdürülebilir şehirleşme’ tanımı genellikle enerji tüketiminin azaltılması, sera gazı emisyonlarının azaltılması ya da atık yönetimi gibi konularla sınırlı tutuluyor. Ben, sürdürülebilir kalkınmayı sadece çevrenin korunması ya da şirketlerin ekolojik hareket etmesi olarak görmüyorum. Ben, çevresel mirasımıza çok bağlıyım. Sürdürülebilir kalkınma aynı zamanda, yaşadığımız dünyanın sorumlulukla algılanması anlamına geliyor. Ortak mirasımızın nasıl kullanılacağı, nasıl korunacağı, nasıl paylaşılacağı ve nasıl aktarılacağı kamu politikaları tarafından belirlenmeli. Sürdürülebilir kalkınma, değerlerimizin gelişimine yol açmalı. Bu büyüme modeli, ekonomik kalkınma kadar, çevrenin korunması ve toplumun sosyal gelişimini de desteklemeli. Şehirleşme; sosyal uyumu ve kültürel dağılımı yakından etkiliyor.” 

İnsani mimari kullanıcısına saygı duyar

“İki temel ilkeyi izlemek gerektiğini düşünüyorum: Saygı ve sağduyu. Öncelikle mimarimizin hizmet vereceği her bir insana saygı duymak gerekiyor. Asla onların ihtiyaçlarını yok saymamak ve bu ihtiyaçlara uygun çözümler yaratmamız lazım. Bir binaya verilecek özveri, onun hacminden, alanından veya fiyatından çok daha önemli benim için. İnsani bir mimari, kullanıcısına saygı duyar. Teori ve kavramın yanı sıra, biz projelerimizde sağduyu ararız. Mimarinin herkes için anlaşılır ve ulaşılır olma düşüncesini seviyorum. Çok sayıdaki oyuncunun ve farklı sorunların yaşandığını şehirlerimizde, herkese uyacak basit çözümler bulmak önemli. Sağduyu, uyum sağlayarak yaratmak anlamına gelir.” 

Şehirlere eldiven gibi oturan yapılar 

“Şehirlerimizin yapısına eldiven gibi oturan sürdürülebilir ve dayanıklı bir mimari yaratmak istiyoruz. Öncelikli araştırma konularımdan bir tanesi, mimari nakil. Modern ve bağımsız bir mimariyi, mevcut mirasa nasıl nakledebiliriz? Tabii ki amaç bu mirası hem korumak hem de zenginleştirmek. Söz konusu olan hem zaman içinde yaşanan gelişimi anlamak hem de yaratılan bu yeni bütünü geleceğe taşımak. 

Bu süreçte malzeme seçimi çok önemli görünüyor. Birçok unsura dikkat etmek gerekli; enerji ve teknik açıdan performansı olduğu kadar, dayanıklılık ve sürdürülebilirlik de çok önemli. Benim için özgün olmak önem taşıyor. Tahta, taş, çelik gibi doğal malzemelere hayranlık duyuyorum, fakat yeni karışımları da merak ediyorum. 

Yerel malzeme seçmek çok önemli; çünkü bu sayede ulaşımda meydana gelecek karbon emisyonlarını engellemiş oluyorsunuz. Sonuçta bu, mekânın tarihine, kültürel kimliğine ve hepsinden çok eski nesillerin deneyimine saygı duymak ile ilgili bir konu: ‘Eğer Venedik tahta kazıklar üzerine kurulduysa, bunun yerine beton dökmek için mantıklı bir neden lâzım’.”

Mimar, bir orkestra şefi gibi

“Eskiden mimari bölgesel özellikler taşırdı. İnsanları, iklim ve doğanın kötü şartlarından korumayı; onların sağlıklı ve konforlu bir şekilde yaşamasını sağlamayı amaçlardı. Bugün çok daha yapay alanlarda çalışıyoruz. Büyük farklılıklara çözümler sunmayı hedefl iyoruz. Bazı şehirler aşırı derecede dolu; köy ve kasabalara altyapı ulaşmış durumda. Her proje belli düzenlemeler çerçevesinde yapılıyor. Çok sayıda müdahil var. Bir orkestra şefi gibi hareket eden mimarın sorumluluğu çok daha büyük. Önümüzdeki dönemde geri dönüşüm konusunun çok daha ön plana çıkacağını düşünüyorum. Bu alanda hem estetik hem de yeni ‘plastik’ arayışları gündeme gelecek. Bana göre bir diğer önemli konu da, akıllı evler. Teknoloji sayesinde yakın bir zamanda evlerimizin güvenliğini, ısısını uzaktan kontrol edebileceğiz. Yaşlı insanlar bu sayede evde muayene olabilecekler. Bu ağlar tüm davranış biçimlerimizi ve hayat tarzımızı değiştirecek. İletişim araçlarında yaşanan gelişmelerin ve sosyal ağların yaşadığımız mekânları ve mimarimizi de etkileyeceğini düşünüyorum. Bu gelişimlerin yol açacağı değişimler hakkında düşünmemiz gerekecek: Avantajlar ve tehlikeler neler? Özel alanımızı nasıl koruyacağız?”