Oktay Akbal için 'Yazmak Yaşamak'tı

Aramızdan 92 yaşında ayrılan Oktay Akbal, son yolculuğuna bugün uğurlanıyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Aramızdan 92 yaşında ayrılan Oktay Akbal, son yolculuğuna bugün uğurlanıyor. Yazınımızın en üretken kalemlerinden biri olan Akbal’ın cenazesi, uzun bir süredir yaşadığı Akyaka’da öğle vakti kılınacak namazının ardından toprağa verilecek. 

Öykücülüğümüzün, deneme yazarlığımızın en önemli isimlerinden biriydi Oktay Akbal. Romanlarıyla, özellikle filme de çekilen “Suçumuz İnsan Olmak”la kuşakları derinden etkilemişti. Dedesi, ilk romancılarımızdan Ebubekir Hâzım Tepeyran'ın da etkisiyle, ilk gençlik çağında edebiyata gönül düşürmüş, bu uğurda yüksek öğrenimini dahi bırakarak, daima yazmıştı. Son yıllardaki sağlık sorunlarına Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşesine yazarak kafa tutan Oktay Akbal, kısa ve özlü cümleleri, yalın ve insandan yana tavrı, aydın tutumuyla edebiyatımızın kalelerinden biriydi. Deneme, öykü, roman, anı, çocuk kitabı ve fıkra gibi türlerde 80’e yakın kitabı edebiyatseverlere miras bırakan Akbal’ın anıları, birvakitlerin İstanbul’unu ve edebiyat dünyasını bugüne taşıyordu.

OKURLARINA YADİGÂR BIRAKTI

Oktay Akbal’ın farklı türlerde 80’e yakın kitabı var. Oktay Akbal denince ilk akla gelen ölümsüz yapıtlarsa şunlar: 

► Önce Ekmekler Bozuldu: 1946’da yayınlanan ilk kitabı. “Annemin sattığı Tophane’deki evin parasıyla bastırmıştım. 200 liraya bin 500 yüz tane. Her biri 60 kuruş. Kendim dağıtmıştım. Şehzadebaşı’ndaki tütüncü, 60 kuruş fiyatı çok görmüştü. ‘Kim alır bu paraya?’ demişti; yine de hatır için camın önüne koymuştu. Kapağını Fahir Önger çizmişti. 18-20 yaşlarındaki genç bir yazarlık heveslisinin duygusal seslenişleri” diyordu usta yazar, adı dilimize bir deyim gibi yerleşen bu kitabı için. 
► Suçumuz İnsan Olmak: İlk basımı 1957 yılında yapılan romanı “Suçumuz İnsan Olmak”ta, toplumun geleneklerine tek başına karşı çıkmaya çalışan bir insanın, bazen yakaladığını sandığı mutluluk ve bazen yaşadığı yenilmişlik duygusu arasındaki gelgitlerini anlatıyordu yazar. 
► Yalnızlık Bana Yasak: Çağdaş yazınımızın öykü ustalarından Oktay Akbal 1940’lı-50’li yıllarda yayımladığı öykülerinde o yılların İstanbul’unu, İstanbul’un küçük insanlarını, o insanların iç dünyalarını anlatmıştı.

“KEÇİ OTLATTIM BOZDOĞAN KEMERİ’NİN DİBİNDE...” 

Yazarı “Cüce Çeşme Sokağı Nerde?” kitabından, çocukluğunun İstanbul’unu yaşattığı satırlarıyla anıyoruz: “Ben Şehzadebaşı’nda doğdum. Cami avlusunda top oynadık. Keçi otlattım. Bozdoğan Kemeri’nin dibinde... Vefa bozasını sevdik. Milli Sinema’da yaşadım ilk aşkı, yaşadım sandım. Ferah Sineması’nın yandığı gece oradaydım. Lisenin önünde karakol vardı, şimdi belediye var. Fatih Parkı duruyor yerli yerinde... Yol boyunca Karagümrük’e giden ağaçlar ise yok. Şimdi hiçbiri yok! Varsa da yok! Hepsi bir düşün karmaşasında... Bağdat Caddesi’nde on sekizli yaşlarım geçti. Askerlik kampı dönüşü kabak kafamla günlerce evden çıkmadım. Bir sevdiğim vardı, sevgilim olmadı. Yaşlı dedemden eski anıları dinledim. Bindik bir Ford’a, Küçükyalı’ya gittik. Bir başka gün de Yakacık’a hava almaya. Ta Bostancı’dan Göztepe’ye bir kızla yürüdüm sıcak bir haziran günü... Bayram yerleri, salıncaklar, atlar, eşekler, atış yerleri... Bir çocukluk, bir gençlik!.. Yalnız İstanbul’da yaşanan, başka hiçbir yerde yaşanamaz sanılan... Bir masal? Ne masalı? Kaskatı bir gerçek karşımda o günler, o günlerin İstanbul’u (...)”