Hububat, bakliyat ve yağlı tohumlarda kendine yeterlilik stratejisine geçilmeli

Hububat, bakliyat ve yağlı tohumlarda dünyadaki gelişmeler ışığında Türkiye’nin dövizdeki artışa bağlı olarak yaşadığı ekonomik kriz dikkate alındığında ülkeyi bu zorlu süreçten çıkaracak olan ana sektörlerden birisi tarım olacaktır.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

TARIM DÜNYASINDAN / Ali Ekber YILDIRIM

Yaygın deyimle tarımsal üretimini desteklemeyen ülke yok. Son yıllarda destekleme katı bir korumacılığa döndü. En liberal ülkeler bile tarımda korumacılık politikası uygulamaya başladı. Yerli üretimin artırılması için çaba gösterilirken, başka ülkelerin ürünlerine karşı engeller çıkarılması ise olağan hale geldi. Ülkeler arasında yaptırımlar, ticaret savaşları tarım ve gıda ürünleri üzerinden yapılıyor.

Yaşanan bir çok siyasi sorunda bile, ülkeler birbirlerine karşı tarım veya gıda yaptırımı uyguluyor. Bu nedenle yoğun ticaret savaşları yaşanıyor. Böyle bir ortamda, tarım ve gıdada “kendine yeterlilik” yeniden ön plana çıktı.

Çünkü, ekonomik ve siyasi krizlerin yoğun yaşandığı, iklim değişikliğine bağlı olarak tarım ve gıda üretiminde sorunlar yaşanırken, kendine yeterlilik önemli bir avantaj sağlıyor.

Yakın zamanda Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’ nün açıkladığı verilere göre dünyada her 9 kişiden birisi yani 800 milyon kişi yetersiz beslenirken, 1.2 milyar kişi ise obez.
Bu tablo başta hububat, bakliyat ve yağlı tohumlarda olmak üzere, tarımsal üretimde ve gıdada kendi kendine yeterliliğin önemini artırıyor.

Dünyayı besleyen 4 temel ürün

Dünyada insanların beslenmesinde yaygın 4 temel ürün var. Buğday, mısır, soya ve çeltik(- pirinç). Dünya buğday üretimi 2018 verileri ile 716 milyon ton, Türkiye’nin üretimi 20 milyon ton civarında. Dünya mısır üretimi 1 milyar 45 milyon ton, Türkiye’nin üretimi 5 milyon 400 bin ton, soya üretimi dünyada 356 milyon ton, Türkiye’de sadece 100 bin ton. Dünya pirinç üretimi 486 milyon ton. Türkiye’nin üretimi 920 bin ton.

Dünya buğday üretimi geçen yıla göre 45 milyon ton gerileyince ve stoklar bir miktar azalınca, buğday fiyatı artmaya başladı. Türkiye, dünyayı besleyen 4 temel üründe de kendine yeterli değil. Yıllık ortalama 5 milyon ton buğday, 2 milyon ton mısır, 2 milyon ton soya ve 150-200 bin ton pirinç ithal ediyor. Dünya buğday üretiminin yüzde 25’i, mısırın yüzde 11’i,pirincin yüzde 5’i ve soyanın yüzde 60’ı dış ticarete konu oluyor. Başka bir deyimle soya dışındaki ürünler büyük oranda üretildiği ülkede tüketiliyor.

Buğday üretimindeki düşüşün temel faktörü iklim değişikliğine bağlı olarak 4 kıtada birden kuraklık görülmesi. Avustralya, Amerika, Avrupa ve Asya’da kuraklık üretimi olumsuz etkiledi. Avrupa’da Fransa, Belçika, Hollanda, Almanya, İngiltere, Macaristan ve Polonya’da üretimin yüzde 10 düştüğü tahmin ediliyor. Karadeniz Bölgesi ülkeleri, Rusya, Ukrayna ve Kazakistan’da da kuraklığın olumsuz etkisi üretime yansıdı. Bunun sonucunda da buğday fiyatı yükseldi. Gelecek dönemde fiyatın daha çok yükselmesi bekleniyor.

Türkiye açısından bakıldığında buğday üretim alanları daralıyor. Üretici buğday yerine ayçiçeği nohut gibi, alternatif ürünlere yöneliyor. Özellikle 2018 üretim yılında Türkiye’nin nohut üretimi yaklaşık yüzde 30 oranında arttığı tahmin ediliyor. Bunun olumlu tarafı Türkiye nu yıl nohut ithal etmek zorunda olmayacak. Olumsuz tarafı, geçen yıl nohut fiyatı yükseldiği için para kazanma umudu ile üretim yapan çiftçi para kazanamazsa üretimden vazgeçecek olması. Bu nedenle planlı bir şekilde hem buğday hem nohut ve diğer bakliyat ürünlerinin üretimi desteklenerek dışa bağımlılıktan kurtulmak gerekiyor.

Girdi fiyatları üretimi tehdit ediyor

Çiftçi 2019 üretim yılı hazırlıklarına başladı. Güz dönemi buğday ekimi yapılırken çiftçiyi endişelendiren yüksek girdi fiyatları üretimi olumsuz etkileyecek. Bitkisel üretimde en çok kullanılan girdiler; mazot, gübre, tohum, zirai ilaç, sulama, enerji ve işçiliktir. Gübre fiyatları son bir yılda yüzde 100’ün üzerinde arttı. Bu artışın çok büyük bölümü son iki aylık dönemde oldu. Çiftçi gübre alamıyor. Yüzde 100’e yakın dışa bağımlı olan gübre sektöründe dövizdeki artışa bağlı olarak fiyatlar artıyor. Bu fiyat artışı gübre tüketimini düşürecek ve buna bağlı olarak üretim düşecektir.

Aynı dönemde devletin Özel Tüketim Vergisi(ÖTV)’nden feragat ederek zamları tam olarak yansıtmamasına rağmen mazottaki fiyat artışı yüzde 50’ye yaklaştı. Özel Tüketim Vergisi yansıtıldığında çiftçinin mazot alması da çok zor olacak.

Üretici ilk kez “üretim yapmamanın maliyetini hesaplıyor. Üretirsem para kazanmam zor, üretmezsem ne kaybederimin hesabı bu. Üretmemenin maliyetini yapmak gelecek açısından çok büyük tehlike. Türkiye’nin daha çok ithalat yapması, ithalat olmaz ise aç kalması demek.
Gelecek yıl Türkiye’nin buğday başta olmak üzere hububat ve diğer bitkisel ürünlerde üretimi azalırsa bunun tek nedeni iklim değişikliği, kuraklık ve benzeri doğal afetler olmayacaktır. En önemli nedeni çiftçinin ekim yapmaması olacak. Asıl büyük felaket çiftçinin üretimden kaçması. Tarlasını boş bırakması olacak.

Planlama ve destek şart

Hububat, bakliyat ve yağlı tohumlarda dünyadaki gelişmeler ışığında Türkiye’nin dövizdeki artışa bağlı olarak yaşadığı ekonomik kriz dikkate alındığında ülkeyi bu zorlu süreçten çıkaracak olan ana sektörlerden birisi tarım olacaktır. Bunun için doğru politika, üretim planlaması ve doğru desteklerin sağlanması gerekiyor.

Özetle, ithalat eskisi gibi kolay ve ucuz olmayacak. Türkiye’nin hububat, bakliyat ve yağlı tohumlarda ve tüm tarım ürünlerinde üretime odaklanarak kendi kendine yeterlilik stratejisi ile hem kendi ihtiyacını karşılayabilir hem de ihracat yaparak önemli bir avantaj sağlayabilir.

Bu konularda ilginizi çekebilir