”Benim tek servetim anılarımdır”
Ülkü Erakalın, 60 yıllık birikimini yeni kuşaklarla paylaşacak
Faruk Şüyün
Kökleri Direklerarası'na ulaşan sanatçı bir aileden geliyor. O zamanki adıyla İstanbul Belediye Konservatuarı mezunu. Gazetecilik, yönetmenlik, müzisyenlik, arşivcilik, kitap yazarlığı 60 yıllık uğraşları arasında. Bu haftaki "Çarşamba Söyleşileri" konuğum Ülkü Erakalın'dan söz ediyorum. Tabii ki hemen yarınlardan söz ederek başlıyoruz sohbetimize. Projelerden.
"Benim bir dikili ağacım yoktur, ama anılarım var. Yıllar boyu biriktirdiğim, milyarlara değişmeyeceğim anılarım. Benim tek servetim anılarımdır. İşte bu 60 yıllık anılarımı, 'Yıldızlar Gökte Yaşar' ismiyle oyunlaştırdım biliyorsunuz. Bu oyunu, önümüzdeki sezonda yine Gönül Ülkü – Gazanfer Özcan Tiyatrosu'nda yeni anılar ekleyerek sürdüreceğim. Yani gelenler, aynı oyunu seyretmeyecekler. Bu bir... TRT'ye verdiğim eğitici 60 bölümlük bir dizi var. Onun cevabını bekliyorum. Haber sonrası, 'Beş dakikanızı alabilir miyiz?' adında. Bu iki...
Bir de Hülya Koçyiğit, Ediz Hun, Berna Laçin, Ali Poyrazoğlu'nun jürisinde yer alacağı bir artist yarışması yapılacak televizyonda. Ben de koç olacağım, piyano başında müzik yapıp, işe can verip, katılanları eğiteceğim.
İki de yeni kitabım var hazırladığım. Yeni Asır Gazetesi'nde 1993 ile 2000 arasında her hafta bir ünlüyle röportaj yapmıştım 'Geçmiş Yüzyıldan Söyleşiler' diye... Bugün çoğunu kaybettiğimiz kişilerle, 50 ünlüyle. Ama iyi ki o röportajları yapmışım, hakikaten geçmiş yüzyıldan söyleşiler. Bunların içinde Barış Manço, Zeki Müren gibi çok örnek alacağımız, kaybettiğimiz çok önemli insanlarla röportajlarım bulunuyor.
Bir de günlük yazılarım var. 'Bunları da Ben Yazdım' ismiyle kitaba dönüşecek. Onlar da sanatla ilgili, eğitici, güncelliğini kaybetmeyen anılar...
Bu arada tabii ki sinema atölyemde çalışmalarıma devam ediyorum. Arşivimi koruyarak, elden geçirerek…"
Sinema atölyesi, Ülkü Erakalın'ın tek servetim dediği anılarını sakladığı yer. Bugüne dek çektiği 200'e yakın filmden biriktirdiği afişler, lobiler, belge ve fotoğraflar hep orada.
"Bu dokümanlar, biliyorsunuz bir yerlerden satın alınıp toplanmış değil, benim 60 yılda biriktirdiklerim… Çektiğim filmleri, belgeselleri DVD'lere dönüştürüyorum. Elimde 300'e yakın çerçevelenmiş, camlanmış afiş, siyah-beyaz fotoğraf, sanatçılara ait belgeler, mektuplar bulunuyor.. yani her zaman sergi açabileceğim nitelikte hazır bekleyen bir koleksiyon.
Onların temizliği, korunması hep bu atölyede yapılıyor…
Bu sene sinemada ellinci yılım. Bu yıldönümü nedeniyle kitap imza günleri ve sergiler gerçekleştireceğim sonbahardan itibaren. Yani 2009'uma şu an dolu gözüyle bakıyorum."
Öyleyse biz 50 yıl öncesine gidelim, "Tanrısal bir güç gerektiriyordu rejisörlük... Yazarların kelimeleri ile beyaz sayfalara döşediği hikâyelere hayat veriyordum." diyen Ülkü Erakalın'dan o günleri dinleyelim:
"1960 yılından itibaren sinemaya giren bütün ünlülerin hocası olduğumu onlar söylüyorlar. 60 yılından sonra giren, ki ondan evvelki sanatçılarla da çalıştım- hemen bütün ünlülerle film çekmişim. Bu nedenle de hocalık yanında bir de sinema tarihçiliği eklediler vasıflarıma. Sinema tarihimizi ezbere anlatabilecek kadar biliyorum, elimde çok önemli belgeler var, hangi yıllar içinde, kimler ne çekti, eski kameramanlar, eski senaristler…"
Aşk filmlerinin, müzikli filmlerin unutulmayacak yönetmeni Ülkü Erakalın. Cahide Sonku'dan başlayarak Belgin Doruk, Neriman Köksal, Muhterem Nur, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Filiz Akın, Selda Alkor, Hülya Avşar hep onun kamerasının önünden geçmişler.
"Reşat Nuri'nin 'Dudaktan Kalbe'sindeki Lamia'ya, Cevat Fehmi'nin 'Paydos'undaki Muallim Murtaza'ya, Aka Gündüz'ün 'İki Süngü Arasında' ve 'Üvey Ana'sındaki kahramanlarına, Sadık Şendil'in 'Kanlı Nigâr'ına, Esat Mahmut Karakurt'un 'Kadın Severse' romanındaki seven kadınlarına hayat verdim yıllar boyu. Hem ünlü yazarlar, hem de yarattığım ünlü karakterleri ile akraba oldum bugüne dek... Hep onlarla, onları yaşadım."
Bu arada, Ülkü Erakalın da kitaplar yazıyor: "Direklerarası'nın Son Direkleri", "Film Karelerine Gizlenen Anılar", "'Fotoğraflar Siyah-Beyaz, Anılar Renkli", "Yeşilçam'dan Son Yapraklar." Yukarıda belirttiğimiz gibi iki yeni kitap da hazır. Ama onun için ön planda gelen, müzisyen kimliği. Şöyle anlatıyor:
"Benim için ön planda gelen eğitimli olan dalımdır, yani müzik. Ama hepsinin adamı olduğumu kabul ediyorum. Yani yeri gelir müzik yaparım, yeri gelir senaryo, kitap yazarım ki çok önemli bir projemden daha söz etmek istiyorum. Zeki Müren ile ilgili bir proje. 'Çığlık Çığlığa Bir Sevda' isminde. 90 dakikalık bir televizyon filmi olarak düşünüyorum. Zeki Müren'in Azrail'e randevu verip zirvede ölmek için Azrail ile planlayarak buluştuğunu hayal ediyorum orada. Ekim'den sonra Antalya, Alanya ve Bodrum'da çekmeyi düşünüyorum.
Bodrum deyince, siz orada sahneye de çıktınız, hatta bir bestenizi sesinizden dinleyip kendisi de okumuştu Zeki Müren, diye anımsatıyorum Erakalın'a...
"1980'li yılların başında müziğe tekrar dönmüştüm. Piyanomun başına oturup, başta Aysel Gürel olmak üzere pek çok değerli dostlarımın bana hediye ettikleri şarkı sözlerini müziklemeye başlamıştım. Zeki Müren de onlardan okudu. Onunla 'Kâtip / Üsküdar'a Giderken' filmini yapmıştık. Benim için Zeki Müren, en saygı duyduğum, yaptığı işe büyük saygı gösteren -Tıpkı Türk sinemasındaki birçok büyük jön gibi- bir isimdir. Zeki Müren filmimde de (müzikal olacağı için, Türkiye'de bu filmi benden daha iyi çekecek, daha iyi hazırlanacak bir yönetmen olabileceğini sanmıyorum mesleğim dolayısıyla) çok iddialıyım."
Ülkü Erakalın, çeşitli televizyon kanallarına 600 bölüme yakın dizi çekti. Bu arada iddialı olduğu konulardan birisi de gazetecilik. "Kimse bilmiyor, ama ben çok iyi biliyorum, şu an Türkiye'nin yaşayan, en eski birkaç söyleşi yazarından biriyim." diyor ve ilk söyleşisini şu sözcüklerle anlatıyor:
"İlk Yıldız Dergisi'nde 1951 yılında hocam Muzaffer Tema'yı anlatarak -flüt hocamdı benim- söyleşilere başladım. Biliyorsunuz sinemamızın önemli jönlerinden biridir, benim gibi İstanbul Belediye Konservatuarı mezunudur. Radyo dönemiydi, radyoyla ilgili bütün dergilerde çalıştım. Zeki Tükel, Orhan Kuyucaklı, Âli Ersan, Zafer Sülek, Recep Ekicigil o dönemin çok önemli röportaj yazarlarıydı. Onların arasında yıllarca söyleşiler yaptım. Bu nedenle de Türk Sanat Müziği Bölümü'nü de çok iyi tanıdım, sanatçılarını da."
Çok yönlü olunca, konudan konuya atlamak da kolay oluyor. Erakalın, montajını tamamlayamadığı belgesel niteliğinde önemli söyleşilerine getiriyor sohbeti:
"Mesela Nejat Eczacıbaşı ile bir söyleşim var, ilk festivalden, nasıl hazırlandıklarını anlatan, çocuklarına nasihatler veren... Veya Semiha Berksoy söyleşim. Onun sesinden Nâzım Hikmet şiirleri ve Nâzım Hikmet'in Semiha Hanım'a yazdığı şiirler… Müstear adlarda yazdığı opera librettolarından bölümler..."
Peki, bu çok yönlü Ülkü Bey nasıl şekillendi. 75 yıl kadar öncesine gidiyoruz.
"Doğuştan sanat içinde oldum. Annem Yunanistan'dan gelmiş Direklerarası'nda kanto yapan Selanikli bir sanatçının kızı. Babam Malatya'dan gelmiş. Zamanın konservatuarında eğitim almış, Batı Müziği çalışmış, kantolara eşlik etmiş Direklerarası'nda. Klarnet ve saksafon çalmış. Sahnede açıldı kundağım diyebilirim. Bu nedenle Peruz Hanımlar, Güllü Agoplar, Komik Naşitlerle akraba gibi hissediyorum kendimi."
Yönetmenlik hayalini de gerçekleştirmiş Ülkü Erakalın, bu kez o yıllara yolculuğa çıkıyoruz:
"Çocukluğumdan beri sinemaya tutkum vardı. Muhterem Nur ile bir röportaj yaptım ben, 'Üç Arkadaş' filmini çektiği zaman. Memduh Ün çok beğenmişti o röportajı, benimle tanışmak istedi. Sonra, 'bana asistan olur musun?', teklifi geldi. Ben de müziği birkaç yıl kenara bırakıp çok önemli paralar almadan, hatta 'ben sana sanatı öğretiyorum,' demişti Memduh Hocam, yıllarca asistanlık yaptım… O dönem öyleydi zaten, sinema bir heves, tutku işiydi. Şimdi paralar dönüyor. Neyse, Muhterem Nur röportajı nedeniyle sinemaya başladım. Onun için şimdi bana deseniz ki bir dileğiniz nedir sizin, Muhterem Nur ile belki bir film daha yapmak, ona bir borcum var, onu ödemek."
Erakalın'ın ilk filminde oynuyor Muhterem Nur, Göksel Arsoy ile. Suna Pekuysal ve Ahmet Tarık Tekçe de var. İsmi, "Unutamadığım Kadın." O günden bugüne neredeyse 37 yıl geçiyor. Memduh Ün'ün asistanlığı 50'lerin sonunda, ilk film 1961 Erakalın'ın biyografisinde. Durmaksızın çalışıyor, yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi yeni projeler geliştiriyor. Ve diyor ki:
"Yıllar boyu hep ürettim. Ürettiklerimde sevgi vardı, dostluk vardı, acı vardı, mutluluk vardı. Bazen kahkahalarla süslendi, bazen de gözyaşlarına boğuldu."
Kahkahalar hep bol olsun hayatınızda, diyerek ayrılıyorum bu haftaki "Çarşamba Söyleşileri"nin konuğu Ülkü Erakalın'ın yanından...
Antalya'nın bana Onur Ödülü borcu var
"Yıldızlar Gökte Yaşar" isimli oyunundan söz ediyoruz Ülkü Erakalın'la "60 yıllık anılarımın gölgesinde Türk sinema ve tiyatro tarihini de anlatmış oluyorum ekranda oynattığım DVD'lerde… "Macide Tanır, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın'ın da aralarında bulunduğu birçok ünlü isim geldi, izledi, hatta esprileriyle oyuna katıldı. Doğrusu son derece gururlandım.
Oyunda örneğin, Aliye Rona ile ilgili bölüm çok önemlidir. Türkiye'de yalnızca bende olan bazı belgeler var. Cahide Sonku ile meyhanede çekim yaptığım bir belgem var, Atatürk'ü anlatan Vasfi Rıza Zobu var, günümüzden Türkan Şoray var, Gönül Yazar var. Ama sırf hüzün değil, zaman zaman hüzün var, ama yer yer de kahkahalar.
Bir de acım var, onu da anlatayım size: Üç sene evvel beni Antalya Film Festivali'ne davet ettiler. Konyaaltı'nda oynadım 'Yıldızlar Gökte Yaşar'ı. Ama ne acıdır ki ben hâlâ Antalya Film Festivali'nden bir Onur Ödülü alamadım. Benden sonra gelenler, benim öğrencilerim ödül aldılar. Benim akranlarım, benim geçmişlerim aldılar, nedendir hâlâ çözemem bir Onur Ödülü alamadım. Yani Antalya Film Festivali'nin bana bir Onur Ödülü borcu var. Ama onu ben kendi adıma almayacağım zaten, Yeşilçam adına alacağım verirlerse."