”Hedefimiz, toplumsal yararlar”

Novartis'ten Güldem Berkman ile sosyal sorumluluk projeleri ve kültür yayınları üzerine...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Novartis, sağlık alanında dünyanın önde gelen kuruluşlarından biri. Yaşam kalitesini artırmayı ve süresini uzatmayı, yaşamı korumayı hedefleyen yenilikçi ürünler üzerine çalışıyorlar. Genel Merkezi İsviçre Basel'de bulunan Novartis Grubu şirketlerinde yaklaşık 100 bin kişi, 140'dan fazla ülkede faaliyet gösteriyor. Novartis yıllık ortalama 7.2 milyar dolar tutarındaki araştırma-geliştirme bütçesiyle, alanında dünyanın en büyük Ar-Ge yatırımı yapan kuruluşları arasında. Türkiye'de yaklaşık 2 bin 600 çalışanı ile 52 yıldır üretim, pazarlama, klinik araştırmalar faaliyetlerini yürüten şirketin, ülkemizde 4 tesisi bulunuyor.

Novartis bir yandan da sosyal sorumluluk projelerine destek veriyor ve dünya çapında insanlığın gereksinimlerini gözeterek toplumsal yarar sağlayacak çalışmalar yapıyor. İnsan hakları, çalışma uygulamaları ve çevre konularındaki ilkeleri belirleyen Birleşmiş Milletler Evrensel Sözleşmesi'ni 1999 yılında imzalayan ilk kuruluşlardan biri. Şirketin sosyal sorumluluk projeleri ve kültür yayınlarını Novartis Türkiye Başkanı, İlaç Sektörü Genel Müdürü Güldem Berkman ile konuşuyoruz.

Kültür yayınlarının son kitabından, "Tarihi Hastaneler"den başlayacağız sohbetimize, ama önce yayın yapma fikri nasıl doğdu, onu öğrenelim.

"Kurucularımız Edgar Poffet ile Güzin Poffet kültür ve sanata son derece gönül vermiş, İstanbul'u ve Türkiye'yi çok seven insanlar. İlk kitap, onların vasıtasıyla yayınlanıyor. Amaç, Türk kültür ve tarihinin tanıtılmasına destek olmak. 1980'den bu yana 20 kitap çıktı. Bunlar, çarpıcı fotoğraf kareleri ve ilginç hikâyeleri ile Türk kültür ve tarihine ışık tutan çalışmalar.

Gücünü 'insan' temasından alan kitaplar belgesel niteliğinde olmasıyla okuyucuyu geçmişe götürüyor. Unutulmaya yüz tutmuş el sanatları, tarihe karşı dimdik duran hastaneler, Türk kültürünün temel taşlarından olan halk dansları, Türk filmlerindeki veda sahnelerinin ev sahipleri tren istasyonları bu kitaplara ilham veriyorlar."

Novartis Kültür Yayınları'nın son kitabı, geçtiğimiz yıl sonunda yayınlanan "Tarihi Hastaneler", Osmanlı İmparatorluğu ve Erken Cumhuriyet Dönemi'nde Gureba, Hamidiye ve Memleket Hastaneleri adıyla kurulan ilk sivil hastane binalarının hikâyelerini sunuyor.

"Evet, Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı'nın danışmanlığında hazırlandı. Vakıfla birlikte çalıştık ve 1800'lerden beri özellikle aktif şekilde hasta bakan hastaneleri inceledik. Büyük fedakârlıklarla halen hizmet vermekte olan, yaşı 200'e yaklaşan, Osmanlı İmparatorluğu'nun en zorlu günlerinden, Cumhuriyetimizin bugününe dek ayakta kalan ve anıtsal niteliğinden hiçbir şey kaybetmeyen hastanelerimizi konu alan bu kitap, sağlık tarihimize ışık tutuyor."

Yıllardan beri ben de yayınlarınızı takip ediyorum. Özgünlük ve çeşitlilik dikkatimi çekiyor. Bu kitapları satır başlarıyla geçelim mi?

"Türk el sanatlarından örneklerin yer aldığı Türkiye'de 'Usta Eller' diye bir kitabımız var. 'Sesler ve Danslar'da atalarımızdan bizlere miras kalan Türk kültürünün önemli bir parçası, insanlığın ortak kültürel ve sanatsal değerlerinden olan halk oyunlarımız ve halk çalgılarımızdan örnekler verilerek, halk oyunu kültürünün gelecek kuşaklara aktarılması amaçlanıyor.

'Öbür Yanım'da İstanbul, Mardin, Kayseri, Doğu Karadeniz, Antakya ve Ege kıyılarında farklı inanışlar çerçevesinde kutlanan kız isteme, nişan, düğün törenleri, kına geceleri, loğusa ve yeni doğan bebek için yapılan törenlerden örnekler yer alıyor.  'Yaşayan Çarşılar'la, Kapalı Çarşı, Mısır Çarşısı gibi tarihi çarşılarımızı işledik. İnsanların bu konularla ilgili araştırma yapması gerekirse bizim kitaplarımız net bir başvuru kaynağı olarak kullanılabilir. Çarşılarla ilgili mimari bir proje gerçekleştirilecekse yine bizim kitabımızdan yararlanılacaktır. Bu kitapları yayınlarken özellikle özen gösterdiğimiz, sizin de dikkatiniz çektiği gibi özgün eserler olmaları..."

 "Troya", "Anadolu'da Türk Bakırcılık Sanatının Gelişimi", "İstanbul", "Sanat Tarihinde Doğudan Batıya", "Mimar Sinan",  "Topkapı Sarayı'nda Padişah Evi (Harem)", "Orkidelerimiz", "Mavi Yolculuk", "Küpeler", "Batı Anadolu Uygarlığı" dizinin diğer kitapları. Konuları siz mi seçip sipariş mi veriyorsunuz yoksa gelen projeler arasından mı değerlendiriyorsunuz?

"Genelde proje geliyor, ama biz de o yılki kavramlarımızla bağlantılı olması için çalışıyoruz…"

Novartis Grubu'nda kaç yıldır çalışıyorsunuz?

"2001'den beri Novartis'teyim. 2001 yılında 'business unit' direktörü olarak geldim Novartis'e. Sonra bir dönem Macaristan'da çalıştım. 2007'de orada genel müdür oldum. Sonra buraya, genel müdür olarak döndüm."

Genel müdürlerin rotasyonu oluyor mu?

"Oluyor. Türkiye, Novartis'in dünyada 9. ülkesi… İlk 10'daki bir ülkede genel müdür olmak için daha küçük bir ülkede başlamak zorundasınız. Macaristan'daki, buranın 5'te biri büyüklüğünde bir şirketti. Ben orada bir yıl kaldım. Aslında minimum 2-3 yıl kalınması lâzım,  ama o dönem öyle gerektirdiği için o bir yıl yetti."

O zaman sizin önünüzde 8 ülke daha var gidebileceğiniz…

"O, başarımıza bağlı. Buradaki başarımız istediğimiz gibi olmazsa bu fazla geldi de diyebilirler, ama şu anda öyle bir durumumuz yok."

Sizin görev yapabileceğiniz hangi ülkeler var Türkiye'nin önünde?

"İngiltere, Almanya, Fransa gibi Avrupa ülkeleri ve Amerika, Japonya gibi ülkeler ki onlar ilaç pazarı anlamında çok büyük ülkeler… Bunun ötesinde daha değişik bir sürü rol de olabilir, yani illa buradan daha büyük ülkelere gidilecek diye bir şey yok. Benim açıkçası gönlümde yatan şeylerden biri de bizim sosyal sorumluluk projelerimiz… Novartis Vakfı var. Bir süre sonra oralarda görev almak da istiyorum."

Sosyal sorumluluk projeleri dediniz, çevreye, insana, çalışana değer veriyorsunuz. Biz çevreden başlayalım isterseniz anlatmaya…

"Novartis bulunduğu yerlerde her zaman çok profesyonel ve çok başarılı bir şirket ve aynı zamanda son derece hümanist bir kuruluş. Sadece lafta değil, gerçekten insan öncelikli bir şirket. Onun için de her yıl ciromuzun yüzde 2.5'unu hiçbir beklentimiz olmadan sosyal destek kampanyalarımıza ayırıyoruz. Geçen yıl da dünyada 1 milyar doların üzerinde bir para ayrıldı sosyal sorumluluk projelerine ki toplam ciromuz 45 milyar dolardı ve bunun 1.2 milyar doları sosyal sorumluluk projelerinde kullanıldı. Paralel yüzdeleri biz, Türkiye'de de ayırıyoruz.

İnsan hakları, çalışma uygulamaları ve çevre konularındaki ilkeleri belirleyen Birleşmiş Milletler Evrensel Sözleşmesi'ni 1999 yılında imzalayan ilk kuruluşlardan biriyiz. Meselâ her yıl toplam karbon monoksit salınımını düşürme hedefimiz var şirket olarak. Benim genel müdür olarak hedeflerimden birisi de bu. Bin arabalık filomuzun dizele çevrilmesi, fabrikalardaki enerji tüketiminin azaltılması gibi genel müdürlerden direktörlere kadar bütün çalışanları ilgilendiren çevreyle ilgili hedeflerimiz söz konusu.

Bunların dışında, İstanbul Ankara, Çanakkale ve Tekirdağ'da ağaçlandırma kampanyaları düzenliyoruz."

1973 yılında kurulan Novartis Sürdürülebilir Kalkınma Vakfı var...

"Evet. Vakıf, insanların sağlığa ve ilaca erişimine nasıl katkıda bulunabiliriz fikriyle oluşturulmuş. Tabii daha çok yaygın hastalıklarda, insanların gelir seviyesinin çok düşük olduğu yerlerde - daha çok Afrika - aktif olmuş… Önemli projelerimizden biri meselâ cüzamla savaştı. Rahmetli Türkan Saylan ile de birçok projemiz oldu. Türkiye'de 2000 yılından beri kesinlikle hiç yeni cüzam hastası yok. Yani cüzamın kökü kurutuldu. Bizim 2000 yılından bu yana yaptığımız projeler, cüzamı geçirmiş hastaların hayatlarını nasıl devam ettireceklerine dair. Dünyanın birçok ülkesinde de bedava dağıttığımız ilaçlar sayesinde cüzamın kökü kurutuldu. Novartis'in ürünleri 2008 yılında tüm dünyada 850 milyon insanın sağlığını korumada ve hayatını kurtarmakta kullanıldı.

Tüberkülozda da bir kampanyamız var. En son sıtmayla ilgili bir projemiz oldu ve 600 milyon insanın hayatı kurtarıldı Afrika'da bizim dağıttığımız sıtma ilaçları sayesinde.

İlaç bağışlarımız sürüyor. 2008 yılında 74 milyon hastaya toplamda 1,2 milyar dolar değerindeki tedavi bedelsiz veya indirimli olarak ulaştırıldı."

Sosyal sorumluluk çalışmalarınızda sağlık konularında eğitimi çok önemsiyorsunuz...

"Evet, çok ciddi katkılarda bulunuyoruz. Genel olarak halk arasında tansiyonunun kaç olması gerektiğini bilen çok az insan var. Kampanyalarla tabii bunun biraz ticari yönü de oluyor, ama asıl amacımız 12 ile 8'in önemli rakamlar olduğunu halka benimsetmek. Onun dışında Tıp ve Eczacılık Günü kutluyoruz. 14 Mart Tıp Günü ve 14 Mayıs Eczacılık Günlerinin ortasında 14 Nisan'ı 'Novartis  Tıp ve Eczacılık Günü' olarak kutluyoruz. 'Geleceği Karşılıyoruz' olacak bu yıl ki sloganımız…"

Aynı gün, bilim ödülleri dağıtıyorsunuz...

"Pek çok alanda çok yeni araştırmacıları, üniversiteden yeni mezun olan asistan doktorları yüreklendirmek için belli bir hastalıkta araştırıp geliştirmeye çalıştıkları projelere destek veriyoruz. Geçen yıl 33 bilimadamı ödüllendirildi."

2008'de "Annemle Biz Kanseri Yeneriz" kampanyasını başlattınız.

"Evet, o da meme kanseriyle ilgili bir projeydi. Meme kanserinde erken teşhis çok önemli. Bu sayede yüzde 92 kurtulmak mümkün, ama erken teşhis olmazsa ölümcül bir hastalık. O nedenle biz, o kampanyayı devam ettirdiğimiz yıllarda 15 ili ziyaret ederek 2 bin 435 kadına ulaştık. Ücretsiz mamografi çektirdik teşhis koyabilmek için. Serra Hanım'la (Yılmaz) ve kızı Ayşe ile birlikte çalıştık kampanyada. Meme kanserine ve erken teşhise farkındalık yaratmak için elimizden geldiğince çaba sarfettik."

Bir de Gönüllüler Günü'nüz var…

"Herkes maaşlarından gönlünden geçen yardımı yapıyor ve o topladığımız paranın bir katını da Novartis veriyor. Bu, dünyadaki bütün Novartis'lerde 24 Nisan'da gerçekleştirilen bir proje. Seçilmiş yerlerde ki bunlar genellikle çocuk yuvaları, yaşlılar evi falan oluyor - geçen yıl Darülaceze'deydik meselâ - maddi yönünü çok abartmamaya çalışarak birlikte vakit geçiriyoruz. Konserler, yemekler falan oluyor, onlara değişik bir gün yaşatmaya çalışıyoruz. Bir günlük fayda ne fayda olabilir diyeceksiniz, ama biz buranın çalışanları olarak önce insanı idrak ediyoruz."

Artı bir oluyor, çok doğru. Birtakım sanatsal etkinliklere de sponsor oluyorsunuz…

"İstanbul Müzik Festivali'nde her yıl mutlaka bir sponsorluğumuz var. Genelde piyano resitallerine sponsoruz. O da bir geleneğimiz. Bizim kurucumuz Bay Poffet çok güzel piyano çalar… Novartis Türkiye 1958'de kurulduğunda Bay Poffet varmış, ondan sonra Erman Bey ve Altan Bey genel müdür olmuşlar. Ben, buranın 4. genel müdürüyüm. Aslında 52 yıl içinde 4. olmak çok limitli. Genelde sayısız insan geçer. Bugün, hepimiz görüşüyoruz. Masamda bir fotoğrafımız var hatta. Bay Poffet şimdi 86 yaşında, her konuyla ilgilidir, hâlâ mesela blisterler değişmiş, niye değişmiş diye sorar güzel olmamış paketler diye… Bir kere öyle bir kültürümüz de var. Şirket, gerçekten çok profesyonel bir aile. Onun için piyano, bize Bay Poffet'den kalan bir miras…"

Yaşlılar Günü, Alzheimer Günü var biraz da onlardan bahsederseniz…

"Hastalıklar konusunda yapılmaya çalışılan şey, demin de söz ettiğim gibi farkındalığı artırmak. Dünya Diabet Günü'nde, Dünya Hipertansiyon Günü'nde, Alzheimer Günü'nde bu özel zamanları da kullanarak hastalıklara dikkat çekmeye çalışıyoruz. Sadece açlık kan şekerini ölçtürmen yeterli değil, zaman zaman tokluğuna da baktır boşuna 10 yıl kaybetme diyoruz."

Demin bir aile gibiyiz dediniz, galiba emeklileriniz için de bir gününüz var…

"Evet, evet… Haziran başı ya da Mayıs sonu gibi yaptığımız tamamen Novartis Türkiye'ye özel bir 'Emekliler Günü'müz var. Minimum 400-500 kişi geliyor. Açık alanlarda yapıyoruz, yemek yiyoruz, içiyor, tombalalar oynuyoruz, aileler bir araya geliyor. Bütün emeklilerimiz de bunu iple çekiyorlar. Bir araya gelmeyi herkes çok özlüyor. Kaç şirket bunu bu kadar rutin yapar, kaç şirketin emeklileri böyle bir güne katılmaya bu kadar hevesli olur bilmiyorum."

Demek ki o aile hissi, o aidiyet oluşmuş…

"Kesinlikle ve bunu önemli bir misyon olarak hissediyorsunuz. Ben, 2007 yılının sonunda buraya geldiğimde dedim ki en büyük misyonum bu güzel kültürü devam ettiriyor olmaktır. Sosyal sorumluluk projeleri, çevreye duyarlılık, çalışanlarımızın memnuniyeti hep bu kültürün parçaları…"

Kültür yayınlarımızda, sosyal sorumluluk projelerimizle bağlantı kurmaya çalışıyoruz

Külliyatınızda toplam 20 kitap var, ama ben burada iki çalışmayı sormak istiyorum: "Trenler Anılardan Geçer" ve "Yalnızlığın Işıkları Deniz Fenerleri."

 '"Yalnızlığın Işıkları Deniz Fenerleri' 2003 yılında yaptığımız bir kitap. O zaman için şunu öngörmüşler; biz de sağlık alanında bir fener, bir aydınlatıcı olmaya çalışıyoruz, tıpkı deniz fenerleri gibi… Türkiye'nin dört yanında da insanların yaşadığı, orada bir ömür geçirdiği bir sürü fener var. 422 feneri ve lojmanlarında yaşayan ailelerden kırkı yer alıyor bu kitapta. Fenerler sadece fiziksel yapılar olarak değil, çevresinde ışık yayan, içinde insanın yaşadığı mekânlar olarak inceleniyor."

Aynı mantıkla 'Trenler Anılardan Geçer' geldi sonra…

"2004'te 'Sağlık Vagonu'muzu yola çıkardık. 'Novartis Sağlık Vagonu' Ankara'dan hareket etti. İlk durak olarak Erzurum'a gittik ve ardından Türkiye'nin 25 ilini gezdik. Hipertansiyon ve şeker gibi çok önemli hastalıkların taramalarını yapıp halkı bilinçlendirme toplantıları gerçekleştirildi. Trenimiz 3 vagondan oluşuyordu. Birinde eğitim, diğerlerinde tarama yapılıyor ve doktor danışmanlıkları veriliyordu. Tamamen Türkiye'ye sağlık yaymak amacıyla ortaya çıkmış bir trendi. Dolayısıyla 'Trenler Anılardan Geçer'in o yılın konusu olmasının nedeni, uğradığımız garları ve insanları anlatmak içindi. O projeyle bağlantı kurmuştuk."

"Yaşlılarımızla ilgili bir projem var"

Yapmak istediğiniz, ama henüz açıklamadığınız projeleriniz var mı?

"Çok kişisel bir şey söyleyebilirim. Hep aklımdan şunu geçiriyorum, Türkiye nüfusu gittikçe yaşlanıyor ve biz yaşlılarımızla nasıl başa çıkılması gerektiğini bilmeyen bir toplumuz. Eskiden herkes büyükleriyle bir arada yaşarmış, ama şimdi aile düzenleri değişti. Ben, yaşlılarımızın bu dönemlerini daha neşeli geçirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Biraz yalnız ve sıkıntılı kalıyorlar… Kültür olarak da yaşlılar evinde yaşamak hoşlarına gitmiyor, acaba onlar için anaokulunun yaşlılar okulu hali gibi bir şey olabilir mi diye düşünüyorum. Haftada bir gittikleri, sosyalleşebildikleri, arkadaş edinebilecekleri bir yer… Nasıl ki çocuklarımıza 2 yaşından itibaren oyun grupları, sonra anaokulları buluyoruz, onlar için de zevkle gittikleri ortamlar yaratılabilir mi diye düşünüyorum ve bu konuyla ilgili şirket vasıtasıyla bir şeyler yapmayı çok istiyorum."

Güzel bir proje, heyecan verici… Neden hep çocuklara yapıyoruz da bizi büyütenlere bir yatırım yapmıyoruz değil mi?

"Evet, onlar yaşlandılar, artık orada, köşelerinde beklesinler gibi bir şey var…"

 

Bu konularda ilginizi çekebilir