Otuz senedir o büyülü çalgıyla soluk alıyor

Yaptığı mesleki çalışmalarla arpı sevdirmek için uğraş veren Şirin Pancaroğlu

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Boğaz sırtlarında, korunun içindeki o evin küçük odasından yayılan ezgiler doğaya karışırken, su başında durur gibi bir huzuru yaşıyorduk ben ve pencereden görünen yeşil dallardaki rengârenk kuşlar... Şirin Pancaroğlu'nun parmakları, arpın tellerini çekip bırakırken müziğin büyüsüne kapılıyor, mini konser hiç bitmesin diye, fotoğraf makinemin deklanşörüne uzun aralıklarla basıyordum.

Şirin Hanım'la bir söyleşi yapacaktım, ama melodilerden daha iyi ne olabilirdi ki onu anlatacak... Pancaroğlu, çocuk yaşlardan itibaren İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, İstanbul Müzik Festivali konserlerinin daimi izleyicisiydi babasıyla birlikte. Bu arada, piyano dersleri de alıyor ve konservatuar sınavlarına hazırlanıyordu. Sınavda, müzisyen Mükerrem Berk, "Bu çocuk arp çalsın" deyince, ilk kez hocası Sevin Berk'in evinde karşılaştığı arpla aşka dönüşecek bir ilişki başlıyordu. Ressam Utku Dervent ile evli olan Pancaroğlu'nun parmaklarından dökülen notaların içinde kahvemi yudumlayarak notlarımı okuyor, bu, bana özel yorumun tadını çıkarıyordum. Ama, artık söyleşiye geçmeliydik. Tabii ki en son çalışmaları, yeni projeleri öğrenecektim öncelikle:

"2009, biliyorsunuz Fransa'da 'Türk Kültürel Sezonu'. O kapsamda iki konserim var. Bir projenin iki etkinliği... İlki, 1 Temmuz'da 'Festival de Printemps des Arts' kapsamında, Nantes'da yapılacak olan 'XVIII-21 Baroque Nomade'ın müzik yönetmeni Jean-Christophe Frisch ile birlikte geliştirdiğimiz yeni projenin prömiyeri. Osmanlı çeng ve Avrupa'daki kardeş çalgı arpa doppia'nın etrafında kurgulanmış, kültürlerarası bir müzik diyalogu. İsmi 'Padişahın Arpları'. Aynı konser, Paris'te 8 Ekim'de bir Radio France organizasyonu olarak yinelenecek ve naklen yayınlanacak."

Pancaroğlu'ndan bize çeng'i ve arpa doppia'yı anlatmasını rica etmeli, bu iki aleti, biraz tanımalıyız...

İki kardeş çalgı

"Bu kardeş çalgılardan bir tanesi Boğaziçi  kıyılarında, diğeri ise kanallar ülkesinde varoluyor. İstanbul'dakine çeng deniliyor. Çeng, bir kucak arpı, yirmi beş telli, Osmanlı- Türk kültüründe yer almış. Bizim hep bakıp da bir batı aleti olarak gördüğümüz arpın bize özgü bir versiyonu.

Venedik'te ise, şarkıya ve kemana eşlik eden arp, 'arpa doppia' (çift düzenekli arp) olarak biliniyor. Tarihi kanıtlar, bu iki enstrümanı çalan müzisyenlerin karşılaşmış olabileceği yönünde, fakat ne hiçbir müzik yapıtı, ne çeng günümüze erişebilmiş. Böylece, bize minyatürlerdeki görüntülere, Evliya Çelebi'nin anlattıklarına göre, ancak hayal etmek kalıyor."

Bu projede başka Türk sanatçılar var mı?

"Evet, projeye Türkiye'den davet ettiğim iki müzisyen var; kemençe sanatçısı Derya Türkan ve udi Yurdal Tokcan. Her ikisi de alanlarında çok çok parlak, bilinen, uluslararası konserler veren sanatçılar."

Şirin Pancaroğlu'nun katılacağı diğer etkinlikleri de öğrensek...

"30 Temmuz-9 Ağustos tarihleri arasında Gümüşlük Festivali'ne katılacağım ve burada, Eklisia Yaz Müzik Okulu kapsamında masterclass dersleri vereceğim.

Bu arada, Rio'dan Paris'e dönerken düşen uçakta bulunan Türk yolcu değerli arpist Fatma Ceren Necipoğlu anısına öğrencilerle birlikte bir konser hazırlıkları içindeyiz...

2 Şubat 2010'da Avesnois Arp Festivali kapsamında, Paris'te, Petit Palais'de de bir konserim var. Telveten, önümüzdeki yıl Fransa'da 16. düzenlenecek olan bu festivalde sahneye çıkacak..."

Şubat ayında piyasaya çıkan son albüm, "Telveten"den daha geniş bahsetmenin zamanı geliyor...

"Telveten, benim 4. albümüm. Birincisi soloydu, 2. bir işbirliği, 3. yine soloydu, 4. yine bir işbirliği oldu. Türkiye'de yaşayan İsrailli besteci ve perküsyoncu Yinon Muallem ile gerçekleştirdik. Bu, türler arası da bir çalışma aynı zamanda. Bugüne kadar böyle bir çalışmam olmamıştı.

Hakikaten önemli, çünkü ne tam klasik müzik olarak adlandırabileceğimiz bir müzik, ne de etnik... Klasik ve etnik müziğin iç içe geçtiği yeni bir tarz yarattığı söyleniyor yurtdışı basında çıkan eleştirilerde."

Şirin Pancaroğlu'nun klasik Batılı tarzı ile Yinon Muallem'in Doğulu perküsyonu, Barok müzikten Arjantin tangosu ve İspanyol klasik müziğine; Muallem'in orijinal bestelerinden Türk halk müziği ve Azeri müziğine kadar uzanan geniş bir yelpazedeki farklı türlerden seçilmiş zengin bir repertuvar seslendiriliyor CD'de. Tebriz'den Arslan Hazreti'nin de Azeri kemençede eşlik ettiği Telveten'i önce arabamda dinledim büyük bir keyifle, sonra evde, karşıda, adaların arkasında, buğulu bir biçimde göz kırpan ufka bakarak...

"Albüm, Şubat ayında çıktı, fakat yavaş yavaş yol aldık açıkçası. İlk tanıtım konserinden sonra ikincisini, Mayıs ayında yapabildik. Çünkü, Yinon'un bebeği oldu. Projede bizimle çalan kemençe sanatçısı Arslan Hazreti o arada İran'a döndü. Bu nedenlerle, duyurulmasında çok hafif bir yavaşlama yaşandı; ama öte yandan da dinleyenlerden aldığımız olumlu tepkiler gittikçe arttı."

Konser yoğunluğu

Şirin Hanım, yılda kaç konser veriyor?

"Toplam 20-25. Daha fazlasını da arzu etmem. Bunun, çok iyi bir sayı olduğunu düşünüyorum. Bu konserlerin çoğu Türkiye'de, çünkü arp ile çok fazla mobilite söz konusu olamıyor. Bütün arp sanatçıları, yaşadıkları ülkelerde daha çok çalıyorlar. Çünkü, rahat taşıyamıyorsunuz, uçağa bindiremiyorsunuz enstrümanı. Yutdışında, yılda 4-5 konserim oluyor. Ve genelde gittiğimiz ülkelerdeki arplarla çalıyoruz."

Bu konserlerden üçünü, '4. Uluslararası Rio de Janeiro Arp Festivali' kapsamında Brezilya'da geçtiğimiz ay gerçekleştirdi Şirin Pancaroğlu. Neleri yorumladı orada?  

"Ben, tango çok severim, Brezilya'daki konserlerimde tango çaldım. Tango, tabii Brezilya'ya ait bir ezgi değil, Arjantin müziği... Seyirciler arasında Arjantin'de yaşamış, doğma büyüme Arjantinli olan insanlar da vardı ve onlar bana 'Sizin kanınızda tango var' dediler. Sonra ben, acaba kanımda nasıl tango olabilir diye düşündüm ve nasıl olduğunu anladım. Benim babamın babası  Kayserili. Ermeni arkadaşları giderken, en yakın arkadaşları - ailesi gibiymişler - onlarla Arjantin'e geçmiş. Çünkü, burada kimsesi kalmamış. 5 sene kalmış orada. Sonra dönerken de I. Dünya Savaşı çıkmış ve tutsak olarak birkaç sene Marsilya'da bulunmuş. Evlenmek için dönebilmiş Türkiye'ye..."

Bir arkeolojik kazı

Şirin Pancaroğlu'nun ülkemizdeki bir ustaya çizimleri vererek ürettirdiği çenge yakından bakmak istiyorum. Diğer odaya geçiyoruz. Aleti, özenle kılıfından çıkarıyor. Yere bağdaş kurup oturarak çalındığını söylüyor. Peki, demin söz ettiği yeni proje bir fusion (kaynaşım) mı?

"Çeng ile yaptığımız çalışmalara fusion diyemeyiz. Onlar, daha ziyade eski kaynaklardan eski notaları okuyarak yapılan keşifler. Çünkü, enstrüman yok olmuş."

Yani bir arkeolojik kazı...

"Evet. Zaten, enstrümanın sesinin de arkeolojik olduğunu düşünüyorum. Eski kaynaklardan çalışıyoruz, ama albümde yaptığımız çalışmada birkaç değişik kaynaktan müzikler de çaldık, orada da tango var. Dünyanın her tarafından müzikler var. Barok parçalar da çaldık, İspanya kaynaklı müzikler de var. Çünkü, ritmlerin çok kuvvetli olduğu eserleri seçmeye karar vermiştik. Anadolu'dan birkaç özgün yapıt da bulunuyor albümde."

Ya emprovizeler?!

"Bu eserleri yorumlarken, tabii ki hem ruhlarında olan özgün şeyi yakalamaya çalıştım, hem de arpa nasıl uygulayabilirim, bu enstrümanda nasıl iyi tınlarlar diye düşündüm. Emprovizeler var tabii ki. Ama, çok ileri düzeyde yaptığımı söyleyemem, çünkü yeni yeni başladım.

Çeng ile yaptığım bu çalışmalarda, birazcık daha o gelenekte notalar nasıl çalınıyor, eserler nasıl yorumlanıyor konularında yol almaya çalışıyorum. Sürekli araştırma, öğrenme süreci içerisindeyiz."

Şirin Pancaroğlu, kendini bu çalgıya adamış, dense yeridir. Arpın daha geniş kitlelere tanıtılması, yaygınlaşması için Arp Sanatı Derneği'nin kurulmasında öncülük etmiş. Halen kurucu başkanı.

"Bir müzik aleti olarak arpın ülkemizdeki tanınırlığının artırılması; Türk bestecilerin arp için yapıtlar üretmeleri ve arp sanatçılarının performans düzeyini yükseltmek doğrultusunda çalışmalar yapıp, katkı sağlama amacı ile 22 Ağustos 2007 tarihinde İstanbul'da Arp Sanatı Derneği'ni kurduk.

Etrafımda iyi bir enerjinin toplandığını hissediyorum. Daha doğrusu, bir zamandan bu böyle. Herkesin arpla profesyonel olarak uğraşması gerekmiyor, hatta profesyonel yaşamlarda nefes alanları daha dar olabiliyor. Ama amatör bir uğraş olarak enstrümanın Türkiye'de yaygınlaşmasını arzu ediyorum. Türkiye'de arp üretimini de destekliyor derneğimiz, bu konuda araştırmalar yapıyor. Ancak, daha yolun çok başındayız.

Dernek çalışmaları

Derneğimizin önemli birtakım ihtiyaçları için, hangilerine başvurabiliriz diye Avrupa Birliği Fonları'nı araştırdık. Bu konularda bir danışmanımız var, o bizi yönlendiriyor. Biliyorsunuz, Avrupa Birliği Kültür Programları'nın tam üyesi Türkiye... Hatta şimdi billboardlarda da var bu durum 'Sanatınızı destekliyoruz' diye yazılıyor, 'Cultural Contact Point'.

Söylediğim gibi bu kaynakları araştırdık, hangi programlar bize uygun, bizim amaçlarımızla bunlar örtüşüyor mu diye. Kültürel diyaloglar üretmek, bizim değerlerimizle onların değerlerini birlikte yorumlayacak projeler yazmak gerekiyor."

Bir hafta içinde dernekte yeni seçim var. Hayırlı olsun diyor, üye sayılarını, örneğin benim, derneğe üye olup olamayacağımı öğrenmek istiyorum. Çellonun âşığı olan bu satırların yazarı, bu kez arpa göz mü kırpıyor ne?!

Amaç...

"Küçük bir derneğiz. Üye sayımız 30. Tabii ki üye olabilirsiniz. Ama herkesi davet etmiyoruz, herkes gelsin derneğimize üye olsun diye bir derdimiz yok. Belirttiğim gibi derneğin birincil amaçlarından birisi, enstrümanı yaygınlaştırmak. Tüzüğümüzde de yazıyor bu. Mevcut arpistlerin çalma seviyelerini yükseltmek ve Türk bestecilerin, arp için eserler yaratmalarını teşvik etmek, diğer iki amacımız. Bunları gerçekleştirmek için, demin de söylediğim gibi birtakım kaynaklara ihtiyacımız var. Meselâ, bunlara uygun bir mekân. Şu anda resmi bir adresimiz, toplantılarımızı yapabildiğimiz bir yer var, ama yeterli olmayacak. Bundan sonra çalışmalarımızı yürütebileceğimiz yeni bir yerin arayışı içindeyiz. Sonra, derneğin amaçlarına ulaşması için personel istihdamı da gerekiyor.

Biz arpı, müzik eğitimi alamayan, alabilecek maddi güce sahip olamayan kesimlerle de buluşturmayı düşünüyoruz. Öncelikle de arpların daha ucuz bir şekilde yerel olarak üretilmesi gerekiyor. Bir atölye kurmayı plânlıyoruz derneğin bünyesi içinde. Bunun için yurtdışından 'know-how' almamız gerekiyor. Burada bir ustanın bu know-how'ı alması lâzım ki işi devam ettirebilsin ve biz, bu arpları örneğin bin liraya satabilelim... Ya da derneğimizde, isteyen meraklılar, saati 5 liraya, 10 liraya çalışabilsinler."

Bu devirde herhangi bir konuda usta bulmak o kadar zor ki...

Gelecekten umutlu

"Benim çengimi yapan usta, arplara bir miktar yakın, bunu öğrenebilecek kapasitede birisi, ama bu bir süreç, maddi kaynaklar yaratılması gerekiyor. Son 3-4 aydır ne yapabiliriz, nerelere gidebilirizi araştırdık. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'dan, bir randevu istiyoruz açıkçası..."

Bu yıl, 30. sanat yılını kutlayacak olan Şirin Pancaroğlu, gelecekten umutlu. Karnı burnundayken kurmuş derneği. Karaköy'deki Dernekler Masası'na o halde gidip gelmiş, merdivenleri inip çıkmış. "Herkes, hep şikâyetçi, ama etkin olmaktan, bir şeyler yapmaktan da kaçınıyorlar," diyor. Arp sanatına, müziğe, onun arkeolojisine katkılarından dolayı teşekkür ediyor, kendisiyle ve arpla ilgili ayrıntılı bilgilere, aşağıdaki adreslerden ulaşılabileceğini belirtmek istiyorum: http://www.arpsanatidernegi.com ve www.sirinpancaroglu.com. Kulaklarımda ezgiler, ağaçlarda kuş cıvıltıları arasında korudan geçip aracıma yürürken, dönüşü Boğaz sahilinden yapmayı ve yol boyunca CD'yi bir kez daha dinlemeyi planlıyorum.

Ceren Necipoğlu için:

Türkiye'nin farkında olmadığı çok değerli sanatçılarından birisi, geçtiğimiz günlerdeki uçak kazasında kaybettiğimiz arp sanatçısı Ceren Necipoğlu da Arp Sanatı Derneği'nin kurucuları arasındaydı...

"Ceren Necipoğlu'nun vefatı çok etkiledi bizi. Benim çok yakınım olduğu gibi, derneğimize çok büyük bir enerji veren ve bundan sonra çalışmalarını ağırlıklı olarak dernek kapsamında yürütmek istediğini bana İstanbul'dan ayrıldığı gün yaptığımız görüşmede anlatan birisiydi. Onun için, şimdi bu yükü daha da fazla üzerimde hissediyorum. Çünkü mesleki anlamda Türkiye'de konuşabildiğim ender insanlardan birisiydi kendisi. Benzer yollardan geçmiştik. Aramızda öğrencilik, arkadaşlık, meslektaşlık, rehberlik ilişkileri, 15 yıllık bir geçmiş vardı. Ceren'in de istediği şeyleri yapmak için çok önemli bir noktada olduğumuzu düşünüyorum dernek olarak. Onun için canla başla çalışıyoruz. Onun ardından, son günlerde çok farklı kesimlerden ve dünyanın her yerinden mesajlar yağıyor bana mesleki çevremizden; 'Neler yapabiliriz, nasıl yardım edebiliriz' diye. Ceren'in çalışmalarını ve anısını yaşatmak için burada olsun, yurtdışında olsun gerçekleştirmek istediğimiz projeler ürettik. Bunlardan birisi, yine o en son konuşmamızda geçen konular arasında. O, bir albüm yapmak istiyordu ve böyle bir imkânı yoktu. Türkiye'deki sanatçıların yüzde 90'ının böyle bir imkânı yok. Brezilya'da çaldığı son konseri öğrencileri, ben, derneğimiz, arpistler seferber olup albüme dönüştüreceğiz. Konuşmamızın başında da söylediğim gibi, dernek yararına bir anma konseri düzenleyeceğiz Ekim ayında. Tamamen buna kanalize olduk.

Ceren, eğer İstanbul'da yaşamış olsaydı dernek, bugüne kadar daha fazla yol almış olurdu."