Sanatta yerlilik çok önemli

Faruk Şüyün'ün bu haftaki konuğu, Gültekin Çizgen

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İstanbul'da doğdu. 51yıldır fotoğraf ve sanat için durmaksızın üretiyor. Kendisini tanıdım tanıyalı (çok uzun yıllar önceydi) her karşılaştığımızda yeni projelerini büyük bir coşkuyla anlatıyor. Bu haftaki konuğum Gültekin Çizgen'le sohbetimize, tabii ki yeni 2011 projeleriyle başlıyoruz...

"Şöyle Farukçuğum, tabii ki yine fotoğraf, artı sanatsal cam, artı ilüstrasyon çalışmalarım devam ediyor... Fotoğrafta çok önemli bir yıldayız; çünkü neredeyse gençlik rüyam olan Türkiye'de fotoğrafa dair bir müze açılması gerçekleşiyor. 2010, İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti olduğu yıldı, buna çare aradık. Tümüyle çözülemedi, ama Fatih Belediyesi Kadırga'da 'Sanat Üretim Merkezi' olarak kullanılan binayı, İstanbul Fotoğraf Müzesi olarak tahsis etti."

Harika...

"Bir müze kurmak için üç şart vardır: Bir tanesi bina, bir tanesi yönetim, üçüncüsü içerik… Bunlardan en önemli olanı bina halloldu. Esasen orası eski bir konak, Kadırga meydanında. Bin metre karelik beş galeri olabilecek bir alan... Müze donanımı, altyapısı için projeler yapıldı, Fatih Belediyesi buna ciddi bir bütçe ayırdı, kadro tahsis etti, bina şu an hazırlanıyor.

Müzeyi yönetmek için Fotoğraf Dostları adında bir dernek kurduk. O dernek bütün genel kurullarını yaptı, yönetim kurulu oluştu. Ben başkanıyım ve müzeyi Eylül'de açılmak üzere hazırlıyoruz.

Müzenin meşguliyeti çok, Çizgen olarak böyle bir müzenin oluşması ve ayağa kaldırılması için hakikatten çok ciddi bir mesai sarf ediyorum değerli arkadaşlarımla birlikte."

Müzede neler sergilenecek?

"Şöyle, demin de söylediğim gibi önce bu bin metrekare beş galeri imkânı veriyor. İlk galerimiz klasikler için. Bugün Bursa'dan veya da Antalya'dan veya da Çin'den, Amerika'dan biri gelse, nedir bu Türk fotoğrafının durumu, kim kimdir, ne nedir dese gösterilecek bir şey yok. Hâlbuki o klasik bölümde Türkiye'deki sanatsal fotoğrafın bütün kurucu babaları, sağ veya ölmüş - şimdi ölmüş deyince 30-35 tane çok ciddi kişi var ve bunların işi yok yani ortalıkta – fotoğrafçılara ait bir koleksiyon olacak."

2 bin fotoğraf

Bu fotoğrafları nereden bulacaksınız?

"Cumhuriyet dönemi fotoğraf koleksiyonum var benim 2 bin parçadan oluşan. Bu koleksiyonun buna derman olacağını düşünüyorum ve bu koleksiyonu bu müze için kullandırma çarelerini arıyorum. Bir galeri bu…"

Ya ikinci?

"İkinci galeri, kuşaklar galerisi yani Türkiye'de her şey klasik değil. Bir sürü genç, yani çeşitli kuşaklardan sanatçı kadroları birtakım birikimler içinde, birtakım işler yapmışlar ve yapmaya devam ediyorlar. Bunların işlerinin sergilenmesini değişen bir yapı içinde sağlayacağız.

Bir galeri de dış sergiler olacak. Dışardan sürekli sergi getirme programı içerisindeyiz. Hemen duyuldu, meselâ Çinliler hemen biz getiriyoruz dediler.

Diğer bir galeride aktüel yapıtlar yer alacak. Yani Türkiye'nin kadroları, sanatçılarının son işlerinin sergilenebileceği veyahut başka etkinliklerin yapılabileceği bir düzen…"

Peki, müzenin kendi koleksiyonu olacak mı?

"Tabii, tabii… Bir kere bir kütüphane kuruluyor. Yani herkes bağış yapıyor, bütün kitabı olanlar... Bütün kitabı olanlar dediğimiz bir koca kitaplık bugün içinde yüzlerce albümün olduğu. Bizim kadrolarımızın işleri birikti. Bunların hepsi herhalde orada olacak. Onun için bir kampanya yapıyoruz, herkes işlerini bağışlıyor. Bugün buraya gelmeden bana gelen bir kolide de meselâ bir arkadaşın iki albümü çıktı, onlar müzeye konacak ve açılışta da zaten bir albüm sergisi yapacağız. Araştırma arşivi oluşturulacak.

Hem iç hem dış dünya ustalarının işlerinden de bulundurma şansımızın olabileceğini düşünüyorum ve bunlar için irtibatlar içerisindeyiz. Söylediğim gibi çok ciddi bir mesai var."

Dernek kuruldu

Mesai arkadaşlarınız kimler?

"Yönetim kurulunda çok değerli arkadaşlar bulunuyor. Fotogen'in başındaki İbrahim Göksungur önemli bir fotoğraf kadrosudur. O kendi alanında birçok gayretler içerisinde. Efendim Murat Gür, PhotoWorld'ün kurucu üyelerinden, yönetim kurulunda fotoğrafçı arkadaşımızdır. O da çok iyi ilişkiler içerisinde. Çok genç iradeler bunlar. Selim Seval var; son derece önemli bir kadro, birçok albümü bulunuyor. Artı Serhat Gökçaylar yine böyle fotoğraf, reklam ortamından bir arkadaş. Bir de ben yönetim kurulu başkanı olarak. Zannederim önümüzdeki haziran, temmuz, ağustos aylarında, üç ay içerisinde pek çok önemli iş ortaya çıkacaktır. İnşallah hayırlısıyla eylül gibi yani sonbahar aylarında bu müzeyi Türk sanat ortamına ve fotoğraf yörüngesine hediye edeceğimizi düşünüyorum."

Fotoğraf için şanslı bir yıl olacak...

"Evet, meselâ Türkiye'de ilk defa bir fotoğraf sanatı müzayedesi yapıldı geçtiğimiz haftasonu. İki yüze yakın parça, çok değişik kuşaklardan satışa sunuldu. Fotoğrafın yerleşik isimleri Ara Güler, Sami Güner, Fikret Otyam, Ozan Sağdıç gibi isimlerin yani bildiğiniz bütün büyük kurucu babaların yanında çok genç kadrolar da vardı bunlar arasında.

O da Türkiye'deki fotoğrafın profesyonel bir platforma, yörüngeye oturmasında çok ciddi işaretler taşıyan bir etkinlikti..."

Tabii ki sizin de fotoğraflarınız vardı o müzayedede... Bunlar, hep fotoğraf sanatının yaygınlaşması, eserlerin kalıcılaşması için... Peki, kendiniz için neler yapacaksınız?

"Bu yıl 71. yaşım... Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü geçen sene 50. sanat yılımı kutladı. Bir jübile yaptılar, kitap çıkardılar."

Kasım ayında sergi var

Bu sene 51. yıl...

"Evet, bu yıl da dediler ki 'bu kadar sene çok önemli... Bir kuşak gelip gidiyor. Senin de çok iz bırakanlardan biri olduğunu düşünüyoruz, ne yapalım?' Valla dedim benim 71 tane yayınım oluştu. Albüm, kitap, deneme vs. her alanda... Yalnız fotoğraf değil, sanatsal cam ve ilüstrasyon alanında 20 çalışma var... 'İyi' dediler 'bunları Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi Maksem'de sergileyelim.'

3 Kasım'da orda bu kitaplar sergilenecek. Bağlı olarak da duvarlarda benim fotoğraf portfolyom yer alacak... 'Fakat orası büyük bir yer', dediler 'sen çok da adam yetiştirdin yani farkın o. Etrafından 30- 35 kişi geçti.' İşte onlardan 15 kadarının işlerine yine bu sergi programı içerisinde orada sunacağız.

Bu yılın bundan sonraki aylarındaki beni bekleyen hadiseler bunlar Farukçuğum."

Çok güzel… Yine her zamanki gibi yoğun... Kaç saat çalışıyorsunuz günde?

"8-10 saat çalışıyorum."

Kaçta kalkıyorsunuz?

"7'lerde hayata giriyorum, 7'ye kadar devam ediyor genelde, arada bir yemek falan, o da masum yani büyük zaman ayırmıyorum, ama onun gerisi karargâhta veya işte bir şeylerle yürüyor."

Karargâh dediğiniz yer Kadırga'da değil mi?

"Kadırga'da bir binam var, onun üç katında çalışıyorum, bir buçuk katında yaşıyorum. Bir de Ataköy'de bir düzenim var."

Süratli üretim

Bu kadar koşuşturmanın arasında fotoğraf çekebilecek vakit bulabiliyor musunuz?

"Tabii, en son geçen hafta beş gün Arnavutluk'a gittim ve bin fotoğrafla döndüm. Şimdi fotoğraf olayı şu: Çok üreyen bir şey… Süratle üreyen... Hatta çok eskiden de söylerdim en büyük ustaların bile fotoğrafa direkt olarak ayırdıkları vakit - çünkü saniyenin yüz yirmi beşte birinde falan çekiyorsunuz bir görüntüyü - salise olarak toplarsanız bir saati bulmaz bütün ömürlerinde yaptıkları iş. Dava, onun üretimine katılmak, yani onu üretirken ayırdığınız vakitten çok arka planında, entelektüel olarak, düşünce olarak ele aldığınız konunun boyutlarını anlamak. Ben, Türkiye'de fotoğrafın yerlilik yapısıyla çok meşgulüm. Yani dışarıdaki modalardan çok bizim problemlerimize cevap arayan, biz kimiz, ne yapıyoruz, ne ediyoruz, bu toplumun sosyal açılımları nedir, kültürel açılımları nedir gibi konuların aksettiği bir fotoğraf dünyasının oluşmasından yanayım. Ben de bu alanda veyahut da bu kanalda gayretlerimi gösteriyorum."

Peki, böyle bir fotoğraf dünyası mevcut mu?

"Şöyle, modaları takip etmenin çare olmadığını her gün herkes anlıyor. Çünkü modaya yönelik olaylar daha çok Batı manipülasyonu olarak - bu işlerin hepsini biz biliriz, biz yaparız, biz değerlendiririz, biz alırız, biz satarız, bizim vizemizle olur şeklinde - emperyal bir tavır sergiliyor. Yani dünya sanatı, çağdaş sanat diye bugün dünyaya giydirilen global yapı bu. Bunun her yerde olumlu sonuç verdiği kanaatinde değilim.

Bir oyalanmadır gidiyor. Bunu kendi dünyamızla, kendi ruh âlemimizle, kendi bakışaçımızla zenginleştirme çabaları çok az kadronun, çok az alandaki emeğidir. Sokağa çıkınca binalarımızı görüyoruz. Hepsi dergilerden kesilmiş vaziyette. Ne bileyim edebiyat alanındaki bir sürü çeviri kitap gibi...

Tabii herkes değil, çok ciddi sanatçılar da var işte son örnek Nuri Bilge Ceylan... Bileğinin hakkıyla festivale gitti bir Anadolu hikâyesini son derece özgün olarak koydu ve âdeta onu Cannes gibi bir yerde üst üste tescil etmek zorunda kaldılar. Neden? Çünkü bileğinin hakkı… Bilgili, dünyası var, doğru şey yapmak peşinde falan. Yani böyle bir sanat yapılanmasının Türkiye'nin genel ihtiyaçlarına hakiki cevap olduğunu düşünüyorum. Ben de bunu fotoğrafta kendi yapım içinde çözmek için gayret sarf ediyorum."

Bilgi, mesaj önemli

Son yıllarda dijital ortam hadiseyi çok kolaylaştırdı...

"Evet doğru, çok büyük bir yaygınlığa ulaştı. Bugün milyar ölçeğinde dijital ortam var, telefonlar dâhil bütün dünyada, ama bunlara birer bilgi, birer mesaj koymak öyle herkesin harcı değil. Fakat yine de bu yapı, işleri bir mânâda kolaylaştırırken, bir mânâda da çok zorlaştırdı. Şimdi asıl mesele bütün bu kolaylıklara rağmen doğru ve düzgün bir şeyi ortaya koyabilmek, anlatmak. Ben, bu yolda Türkiye'de büyük mesafeler alındığını düşünüyorum. Bir kere çok geniş bir genç kitle bu ortamda yerini alabilmek için çabalıyor. Bunu fark etmemek mümkün değil, çok açık bir şey. Meselâ bu son fotoğraf müzayedesinin katalogu çıktı, fark ediyorsunuz ki birçok genç orada yerini arıyor. Ben de bu kadroların içinde 51 yıldır fotoğraftan başka hiçbir şey yapmamış bir kişi olarak, sanattan başka bir şey yapmamış bir kişi olarak bu manzaradan fevkalâde hoşnutum. Hasbelkader de bunda çok kişinin de katıldığı bir şekilde bir emek payımın olduğunu düşünüyorum."

Dünyanın en önemli koleksiyonlarından biri Türkiye'de

Fotoğraf da her sanat gibi büyük bilgi ve emek istiyor...

"Şöyle, fotoğraf optik bir nesnel gerçekçiliğe yaslanıyor. 170 yıldır bu böyle... Hemen 6 ay sonra ülkemize gelmiş ve hem Osmanlı döneminde, hem de sonrasında Cumhuriyet döneminde çok ciddi kadrolarla çok şey yapılmış. Bizim bugün elimizdeki birikim gerek dün. gerek bugün hiçbir şekilde yabana atılacak bir şey değil. Osmanlı döneminde Yıldız albümleri - Abdülhamit'in kuşkuculuğundan doğan albümler - bugün dünyanın en önemli birkaç koleksiyonundan bir tanesi.

Dünyanın diyorum dikkat isterim yani bu ülkenin değil. Çünkü 80 bin negatifte Osmanlı'nın o süreci çok ciddi ustalarca çözümlenmiş ve çok şükür ki bunları biz koruyabilmişiz.

Cumhuriyet döneminde fotoğrafın kendi Cumhuriyet hikâyesi teşekkül etmiş, birçok sanatçı, birçok profesyonel kadro yetişmiş ve çeşitli portfolyolarla bugüne gelmişler. Şimdi yalnız fotoğraf değil bütün sanatlar bir kimliğin izdüşümüdür. Yani makinenin arkasında veyahut da bir tuvalin arkasında ya da bilgisayarın önünde veya bir mermer kitlenin karşısındaki sanatçı her şeyden evvel önce kendini, sonra arkasındaki gerçekçiliği ürününe yansıtır.

Bu sanatın değişmez bir şeması. Yani sanat yoluna giren kişi bununla yükümlüdür. Bunu becermek durumundadır. Becerir. beceremez o ayrı bir konu. Onun bilgisiyle, emeğiyle birikimiyle doğru orantılı bir hadise. Şimdi fotoğrafta bu, biraz daha zor galiba, çünkü söylediğim gibi fotoğraf nesnel bir gerçekçilik. Yani çekiyorsun bir görüntü çıkıyor, ama görüntü fotoğraf değildir. Görüntü ayrı bir şey… Fotoğrafçı, bir dil gibi Türkçe, İtalyanca, Almanca gibi... Yani fotoğrafı sanatlaştıran hadise sanatçılarıdır. Bugün artık öyle bir teknoloji var ki herkes çekiyor, ama bu çekilen konular birer görüntüdür. Bunun bir fotoğraf haline gelmesi bir başka büyük bilgi ve emek gerektiriyor.

Tabii Türkiye'de bu konularda mesafeler alınıyor. Yani büyük bir eğitim yapısı oluşmakta, büyük bir yayın dünyası var. Birçok dergi, birçok albüm, birçok kitap çıkıyor ve ilgi çok büyük."

Fotoğraf, giderek büyük ivme kazanıyor

Müzayedeler ile ilgili bir şey sormak istiyorum. Müzayededen alınan, çoğaltılabilecek bir görüntü... Aslı kimde kalıyor fotoğrafın...

"Orijinali o, yani satılan. Basılmış belli ebatta, altında ne kadar çoğaltılabileceği zaten yazıyor. Mesela benimkilerde 1/1 yazıyor. Sadece bir tane, yani ikincisi yok. Orijinali yok artık, orijinali o."

Siz bir daha basmamayı taahhüt etmiş oluyorsunuz.

"Tabii, onun kıymeti o. Yoksa niye alsın yüzlerce çoğaltıldığı zaman. Bir tek onda olmalı ki, imzalı vs. satın alsın... Zaten aynen resimdeki özgün baskı gibi, yani dünyada da böyle. Fotoğrafa dünyada çok ciddi, büyük yatırım yapan kadrolar var. Kişi olarak var, kurum olarak var. Elton John mesela dünyanın en önemli fotoğraf koleksiyoncularından biri. Guggenheim aynı şekilde. Bill Gates dünyanın en büyük görüntü koleksiyonunu topladı bir ajans kanalıyla.

Fotoğraf bütün dünyanın görselliğine yön veren bir mesele, yani yüz yetmiş yıldır bu böyle, giderek de büyük ivme kazanıyor. Newyork'ta bir sürü sanat galerisi kapanıyor, fotoğraf galerisi açılıyor.

Buraya da sergiler geldi, gördünüz meselâ İstanbul Modern'de açıldı. Bir çağdaş fotoğrafçının işi bir milyon küsür euroya kıymet bulmuş vaziyette. Bu istisnai bir şey değil. Dünyanın her yerinde müzayedelerde bu değerler etrafında birçok şey alınıyor satılıyor. Şimdi kısmet Türkiye'ye de… Bu tabii aslında gecikmiş denebilir, ama ülkelerin süreçleri var, bizde de böyle oldu. Yani bundan davacı olacak halimiz yok. Oldu ya şimdi, oldu, yaşasın..."