Siz de yaratıcı sınıfın parçası mısınız?
Değişim Yelpazesi'nde bu hafta yaratıcı insanların kimler olduğu araştırıldı.
Yaratıcı sınıf… yeni tanımlanan bir sosyo-ekonomik sınıf. Bilgi işçileri, entelektüeller ve sanatçıların oluşturduğu yükselen bir ekonomik güç. Yaratıcı sınıf tabiri ilk kez ekonomist ve pop sosyolog Richard Florida'nın 2003 yılında yayınladığı The Rise of Creative Class (Yaratıcı Sınıfın Yükselişi) kitabıyla karşımıza çıktı. Nerededir yaratıcı sınıfın mensupları? Kimdir bu yaratıcı insanlar?
Aslında, yaratıcı sınıfın varlığı yeni bir oluşum değil. İnsanlık tarihinde kurulmuş bütün şehirlerde dönemin hükümdarları, ileri gelenleri, bilim adamlarının hayallerinin ve yaratıcı fikirlerinin izlerini görebilirsiniz. Bugün de şehir planlamada ve büyük şehirlerin banliyölerini de içine alan mega-kentlere dönüşümünde yaratıcılığın rolü artarak devam etmektedir. Teknolojinin gelişimiyle beraber değişen fiziksel kısıtlamaların ortadan kalkması ile yaratıcılık şehirlerin ve sakinlerinin üzerinde daha da büyük bir etkiye sahip olmaya başlamıştır. Zaman, sosyal ve ekonomik açıdan değişim zamanıdır. Yaklaşık yüz yıl önce sanayi devrimi gerçekleşmiş ve toplum tarımdan sanayi sistemine geçiş yapmıştır. Bugün yaşadığımız değişim de sanayi devriminden geri kalır seviyede değildir: yaşayış ve iş yapış biçimimiz, zamanımızı organize etme şeklimiz, aile ve içinde bulunduğumuz toplumdaki yerimiz, yaşadığımız çevrenin, kentlerin, şehirlerin rolleri ve fonksiyonları hızla değişmektedir.
Florida'nın verdiği örnekler daha çok Amerikan ekonomisini yansıtmaktadır. Yaratıcı sınıfın doğuşu ta 1950'lere dayanır, bu dönemden itibaren şehirler kırsal kesimden yoğun göç almaya başlamıştır. Geçtiğimiz 20 yıla baktığınızda ise, yaratıcılığın ekonomiye sadece Amerika genelinde 20 milyonun üzerinde yeni iş kazandırdığını görebilirsiniz. Florida'nın yaratıcı sınıf olarak adlandırdığı bu çalışanlar bilim ve mühendislikten, araştırma ve geliştirmeye, teknoloji odaklı sektörlerden, sanat, müzik, kültür ve estetiğe ya da bilgi odaklı finans, hukuk ve sağlık yönetimine kadar Amerikan nüfusunun üçte birini oluşturmaktadır.
Yaratıcılık = Teknoloji+Yetenek+Tolerans
Florida'nın yaratıcılık formülü basittir, üç kavramın bir araya gelmesini gerektirir: Teknoloji, Yetenek ve Tolerans. Teknoloji ekonomik büyümede en önemli güçlerden biri. Yetenek, yani teknolojiyi geliştiren insan faktörü de büyük önem taşımakta. Aslında, büyüme için insanı bir kaynak olarak gördüğümüz anda, şehirlerin etkisi daha da somut bir hal alıyor. Ne kadar fazla sayıda kalifiye insan bir araya gelirse, büyüme hızı ve inovasyonları hayata geçirmek de o kadar hızlı olabiliyor. Tolerans ise, teknoloji ve yeteneğin buluşma noktası. Toleransın yüksek olduğu yerlerde teknoloji ve yetenek uyumunun tam olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Ancak, teknoloji ve yeteneğin oldukça mobil faktörler olduğunu ve hızla yer değiştirebileceğini de aklınızdan çıkarmamalısınız.
Tolerans faktörünün içinde coğrafya ve şehirler öne çıkmakta. Teknolojinin yaygınlaşmasıyla yüzyılımızın dillerde gezen en meşhur söylemlerden biri coğrafyanın öleceğidir. Yani, artık nerede yaşadığınız, mekan olarak nerede çalıştığınızın bir önemi yok. Beraber çalışmak için ille yan yana masalarda veya aynı toplantı odasında bulunmamız gerekmiyor, bu doğru. Ancak bu durum telefon ve telgrafın keşfiyle hayatımıza giren bir durum. Internetle beraber, tabii ki daha da yaygınlaştı. 1998'de Kevin Kelly'nin kaleme aldığı kitapta yeni ekonominin mekânlardan çok alanlara kaydığını ve birçok ekonomik işlemin artık bu alanlarda gerçekleştiğini okumuştuk. Ancak Kelly coğrafya ve emlağın hiçbir zaman gözden düşmeyeceğinin de altını çizmekten geri kalmıyordu. Kelly'nin görüşü, insanların mekânlarda, ekonominin ise alanlarda yerlerini alacağı yönündeydi. Bugün farklı sektörlerdeki gelişimi dikkate aldığımızda belli şehirleri gözümüzün önüne getiriyoruz. Teknolojide Silikon Vadisi; finans dünyasında Londra, Cenevre, New York; film dünyası denince Hollywood, Amerikan araba üretiminde Detroit...
İnsan kapitali belli kentlerde bölgesel büyüme gösteriyor
Geçtiğimiz on yılda şehirleri ve insanları sıkı sıkıya bağlayan bir teori ortaya çıktı. Teoriye göre, kişiler bölgesel büyümenin arkasındaki itici güç. Ekonomik büyümenin bölgesel geliştiğini ekonomistler ve coğrafya uzmanları da kabul etmekte. Ekonomik büyüme, bölgeler, şehirler ve hatta mahallelerden yayılarak gelişmekte. Geleneksel görüş, belli konumların ulaşım yolları üzerinde bulunduğundan veya doğal kaynaklara yakınlığından üretici firmalar tarafından tercih edilen yerler olmaları. Bir diğer deyişle, bu yerin ekonomik önemi ne kadar etkin üretim yapıldığına ve maliyetlerin düşürüldüğüne bağlı. İnsan kapitali teorisini savunanlar, bölgesel büyümenin esasının coğrafi avantajlar sayesinde iş yapma maliyetlerini azaltmaya değil, işin eğitimli ve üretken insanlar tarafından yapılmasına dayalı olduğuna inanıyorlar. İnsan kapitali teorisi birçok şehir ve kentleşme teorisi gibi Jane Jacobs'ın şehirlerle ilgili saptamasından ilham alıyor. Jacobs'a göre, şehirler yaratıcı insanları kendilerine çekmek için yaratılmıştır, bu insanların şehirlerdeki üretimi ise ekonomik büyümeyi sağlar.
Türkiye'deki yaratıcı sınıfı tanıyalım
Richard Florida'nın Yaratıcı Sınıf ve Şehirler kitabından yola çıkarak, Yeditepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapan, Bilgi & İnovasyon Yönetimi (MBA) Yüksek Lisans Programının da yürütücüsü Doç. Dr. Aykut Arıkan ile Türkiye'deki yaratıcı sınıfı konuştuk.
Aykut Hoca, Türkiye'ye uyarladığımızda yaratıcı sınıfı nasıl tanımlamamız gerek? Kimler bu sınıfın mensupları?
Yaratıcı sınıfı, şunlar, şunlar ve şunlar yaratıcı sınıftır diye tanımlamak çok zor aslında. Her tanımlama, temelde bir tür sınır çizmedir; o nedenle bu sınıfa kesin sınırlar çizmek – hele Türkiye gibi sınıf sisteminin gelişimi neredeyse 1980'lerin sonuna dayanan, yani geç modernleşen ve geç sanayileşen ülkelerde – neredeyse imkânsız. Ama yine de işin pratiğinde, böyle bir sınıfın izleri, Türkiye'de de ortaya çıkmaya başladı ve bu sınıfın mensupları giderek güçleniyorlar. Hatta diyebilirim ki, bunlar en hızlı yükselen ve güçlenen toplum kesimini oluşturuyorlar Türkiye'de de. Pratik bir bakış açısıyla, bu sınıfın mensuplarını, fikri mülkiyetleri, yaratıcılıkları, entelektüel sermayeleriyle hayatını kazanan insanlar olarak tanımlayabiliriz. Bu pratik bakış açısı bile, karşımıza ne kadar büyük bir grubun çıktığının da kanıtı.
Çok basit bir önek vereyim: mahalle berberini düşünün; kol gücüyle, sadece makas sallayarak para kazanıyor çoğu. Biraz becerikli veya yırtık olan, insan ilişkilerini güçlü tutuyor; hal-hatır sorarak, bir tür ilkel müşteri ilişkileri yönetimi yapıyor kendince. Ama aklını kullanan, yeni kesim modelleri ve teknikleri öğreniyor ve kol gücünün yanı sıra, işin içine yaratıcılık ve entelektüel sermaye giriveriyor. Sonuçta, diğer berberlere göre daha fazla kazanmaya başlıyor. Mahalle berberi on liraya saç keserken, yaratıcılığı olan kuaför kırk lira alıyor. Yeni giysi modelleri geliştiren terziyi, yeni boyama teknikleri geliştiren boyacıyı düşünün; perspektif birden genişliyor.
Elbette bunlar oldukça uç önekler; ama Türkiye'de de özellikle hizmet sektöründe çalışan çok geniş bir kesim, sürekli yenilikleri takip etmek, kendisini yenileyerek güncel tutmak, yaptığı işe yaratıcılığa dayalı bir katma değer eklemek zorunda hissediyor kendini. Yazılımcı en gelişmiş ve yeni programlama dillerini bilmek zorunda, Fortran veya Cobol ile program yazana artık iş de yok ekmek de. On yıl öncesinin stillerini veya desenlerini çalışan tasarımcıya artık kimse iş vermiyor. Yeni pazarlama trendlerini bilmeden, otuz yıl öncesinin 4P'siyle pazarlama yapmaya çalışan pazarlama gurularını artık kimse ciddiye almıyor. İK alanını düşünün; bugünün modern İK uzmanları artık "işveren markası" gibi konuları tartışıyorlar. Hekimleri düşünün; tıptaki güncel yayınları, küresel ölçekte takip edebilen ve inovatif düşünenlerini, ilaç sektörü havada kapıyor, ihya ediyor.
2010 yılının Harvard Business Review dergisinin – yanılmıyorsam – Nisan sayısında, hekimleri liderlere dönüştürmekten bahseden ilginç bir makale yayınlandı. Gazetecileri ele alın; eskiden daktilo bilmek ve ses kayıt cihazı çözümlemek önemli meziyetlerken, bugünün modern gazetecisi, Internet, e-posta vb. yeni teknolojileri kullanmayı da bilecek, gereğinde fotoğraf da çekecek, hatta minik bir cep kamerasıyla kısa videolar da çekecek ve haberlerine ekleyecek. Üniversite hocalarını düşünün; eskinin derse girip ders notlarını veya ders kitabını okuyan, tahtada problem çözen ve ders bitince de sınıftan çıkan hoca profili, artık çok demode oldu. Bugünün modern üniversite hocası, ders de anlatacak elbette, ama aynı zamanda öğrencisi için bir kariyer koçu gibi çalışacak; araştırma ve yayın yaparak, hem bilimin gelişmesine katkıda bulunacak, hem de bu araştırmalarla en güncel bilgileri üreterek, öğrencilerinin ve toplumun hizmetine sunacak; yeri geldiğinde, sanayiyle, ortak araştırma veya danışmanlık gibi işbirliklerine girerek, topluma doğrudan hizmet verecek.
Şimdi bu toplumsal değişim, elbette fikri mülkiyet, yaratıcılık ve entelektüel sermaye olmadan ortaya çıkacak bir olgu değil. İşte Türkiye'de de, bu yöndeki toplumsal değişimi sağlayan insanlar yaratıcı sınıfı oluşturuyorlar. Bugün yaratıcı sınıf hem hizmet sektöründe, hem de sanayide istihdam edilmiş durumda.
Yaratıcı sınıfın oluşması, yaygınlaşması aynı zamanda ülkeler arası küresel boyutta gerçekleşmekte öyle değil mi?
Kesinlikle. Yaratıcı sınıf, ekonomi politiği gereği, küreselleşmenin de bir kavramı; zira açıklamaya çalıştığım dönüşümün itici güçlerinden biri de küreselleşme. Gelişen bilgi ve iletişim teknolojileri, gezegenimizi küresel bir köy haline getirdi. Fikri mülkiyet, yaratıcılık ve entelektüel sermayenin, üretim biçimlerini yeniden tanımlamaya başlamasıyla beraber, Enformasyon Toplumu konusundaki en yetkin araştırmacılardan olan, sosyolog Manuel Castells'in "Enformasyonalizm" adını verdiği yeni bir üretim biçimi ortaya çıktı.
Enformasyonun, sermaye, insan kaynağı, hammadde ve enerjinin yanı sıra beşinci bir üretim girdisi olarak tanımlanmasıyla ortaya çıkan bu yeni üretim biçiminde, enformasyon, gelişen bilgi ve iletişim teknolojileriyle, olağanüstü hızlı ve neredeyse maliyetsiz bir şekilde çoğaltılabildiğinden, küresel bir kaynak haline geldi. Küreselleşme de, bilginin serbest dolaşımı yaklaşımıyla, bunu körükledi elbette. Sonuçta ortaya, küresel bir vizyonu paylaşan ve geliştiren, yaratıcı bir toplumsal üst sınıf çıktı. Geçmişte yazının burjuva sınıfını ve sanayileşmenin de işçi sınıfını etkilemesi gibi, bugün de enformasyonalizm, Internet üzerinde birbirleriyle sürekli etkileşim içinde bilgi, enformasyon, beceri, yetkinlik ve deneyimlerini paylaşan bir yaratıcı sınıfı ortaya çıkarttı.
Yaratıcı sınıf insanının ortak özellikleri nelerdir? Çalıştıkları işin tanımını, sektörlerini ve özgeçmişlerini bir kenara bırakarak sıfatlarla bu kişileri tanımlamaya çalışsanız hangi sıfatları seçersiniz?
Size bir dizi sıfatı sıralamadan, bu sıfatların kökeninde yatan temel kavramı söyleyeyim önce: "Bilişsel Artıkdeğer" yani İngilizcesiyle "Cognitive Surplus." Bu kavramı gündeme taşıyan isim, ülkemizde "Herkes Örgüt: Internet Gruplarının Gücü" adıyla yayımlanan kitabın yazarı Clay Shirky. "Cognitive Surplus" Shirky'nin 2010 tarihli yeni kitabının da başlığı. Bilişsel Artıkdeğer, yaratıcı sınıfın tamamen fikri mülkiyet, yaratıcılık ve entelektüel sermayeyle ortaya koyduğu ve bahsettiğim değişimleri sağlayarak toplumları dönüştüren itici güç. Bu gücü ortaya çıkartan unsur da, elbette sanayileşme ve şehirleşme. Şehirlerde birikmeye başlayan kentli nüfusla beraber, boş zaman olgusu ortaya çıkıyor. Bu boşluğa dayanamayan geniş toplum kitleleri, önceleri ne yapacaklarını da bilmeden, kendilerini avutmaya hatta uyuşturmaya çalışıyorlar. Örneğin, 1720'lerin Londra'sında o kadar fazla Cin tüketilmeye başlanıyor ki, Cin Çılgınlığı adı verilen bir dönem yaşanıyor. Bu durum, günümüzde boş zamanlarını televizyonun önünde öldüren geniş toplum kitlelerinden çok da farklı değil. Sonuçta, bu kaçış üretkenliği ve yaratıcılığı öldürüyor. Zira yaratıcılık da üretkenlik de, hep bu bilişsel artıkdeğerin bir sonucu. Dolayısıyla, ilk ve en önemli iki sıfat, kendiliğinden ortaya çıkıyor: yaratıcılık ve üretkenlik. Bunlara, mutlaka inovatif sıfatını eklemek gerekiyor. Yani yenilikçi olacak ve bu yenilik, eğer mümkünse, ticarileşebilecek bir değeri ortaya çıkaracak. Bu üç temel sıfatı tamamlayanlar, bence şunlar olmalı: çalışkan, yetenekli, bilinçli, sosyal, yetkin, tarz sahibi, güçlü, zeki, odaklı, deneyimli, araştırmacı, özgüvenli, esnek, hareketli, girişimci, dinamik, yöntemli, genç, açık, hoşgörülü, bilgili, teknolojik…
Doç. Dr. Aykut Arıkan kimdir?
Yeditepe Üniversitesi'nde Rektör Danışmanı ve İktisadi & İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi olarak görev yapan Doç. Dr. Aykut ARIKAN, Türkiye'de Bilgi & İnovasyon Yönetimi alanının öncülerinden biridir. 2009 yılından beri, yürüttüğü Bilgi & İnovasyon Yönetimi (MBA) Yüksek Lisans Programı'nda, paydaşlarıyla birlikte ortaya koyduğu "sürdürülebilir değer yaratma" yaklaşımı çerçevesinde, küresel düşünüp yerel hareket edebilen, rekabetçi ve dinamik "değişim elçileri" (agents-of-change) rolünü üstelenebilecek insan sermayesini geliştirmektedir. Endüstriyel, ticari, kamusal ve sivil toplum olmak üzere, bir dizi kuruluşa da, bu çerçevede danışmanlık hizmetleri veren Arıkan, değişik uluslararası toplantılarda sunulmuş bilimsel bildiri ve makalelere de sahiptir. İş dünyasına yönelik yazıları, The Brand Age, GenNaration vb. dergilerde yer alan Arıkan, Innovation Times blogunun (http://innotimes.blogspot.com) da kurucusudur. Başvuru aşamasında (pending) olan bir patentin sahibi olan Arıkan'ın, bilimsel çalışmaları, TÜBİTAK tarafından da desteklenmeye layık görülmüş ve 2007-2008 yılları arasında, TÜBİTAK'ın maddi desteğiyle 107K209 numaralı bilimsel araştırma projesini hayata geçirmiştir. Bilimin profesyonel bir iş olduğunu ve profesyonelliğin de bilimsellikten geçtiğini savunan Aykut ARIKAN, konuşmalarında bilim ile iş dünyası arasındaki yapay sınırları ortadan kaldırabilen bir yaklaşımı benimser; böylece katılımcıları bir araştırmacı gibi düşündürtüp, iş dünyasının sorunlarına yaratıcı çözümler geliştirir.
Haftaya Doç. Dr. Aykut Arıkan'la Değişim Yelpazesi'ndeki sohbetimize yaratıcı sınıfın çekim merkezleri şehirlere odaklanarak devam edeceğiz.