Yönetimde Türk Kültürü sentezi
Kültürel farklılıkları yönetim stratejisine yansıtan yöneticiler kurumlarında çok daha az insan sorunları yaşayacaklardır.
Batı kültürünün ürettiği kavramları tüm dünya uyguluyor. Genç kuşaklar internet aracılığı ile uluslarası medyaya göbekten bağlanıyorlar. Ortak kültürümüzü, yeni yönetim anlayışları ile yoğurarak, kendi sentezimizi üretmek gerekiyor. Böyle bir konuda düşünen, araştıran Prof. Dr. İsmet Barutçugil bu araştırmalarını kitap haline getirmiş.
Batıdan ithal kavramları üzerimize küçük değişiklerle uydurmaya çalışan organizasyonların kendi kültürümüze, değerlerimize uygun politikalar ve uygulamalarla fark yaratmaları en büyük isteği.
Hocam, bize piyasaya yeni çıkan kitabınızdan biraz bahseder misiniz?
Son kitabımın başlığı "Kültürler Arası Farklılıkların Yönetimi." Bu aslında, birbirini tamamlayacak iki kitaptan ilki. Diğeri ise "Kültürler Arası Yönetim" başlığıyla önümüzdeki ay yayınlanıyor.
Uzun yıllardır, gerek eğitimler verirken gerek organizasyonlarda danışmanlık yaparken insanların kültürel farklılıklarının yönetim süreçlerinde mutlaka dikkate alınması gereken önemli bir boyut olduğunu düşündüm. Kültürel farklılıklar anlaşılmadığında ve iyi yönetilmediğinde çatışmaların, gerilimlerin ve başarısızlıkların nedenini oluşturuyor. Buna karşın, farklılıkları anlayan ve değerlendiren organizasyonların bu yaklaşımlarıyla büyük yararlar sağladıklarını gördüm.
Bu nedenle, yöneticilerin başarılı olmak için kültürel farklılıkların farkında olmaları ve farklılıkları doğru yönetmeleri gerektiğini vurgulayacak bir çalışma yapmaya karar verdim.
Bu kitabımın ilk üç bölümünde kültürel farklılıkların kaynakları, süreçleri ve sonuçları üzerinde duruyorum. Dördüncü bölümde, kültürler arası ilişkilerde çok önemli olan güven, iletişim ve inanç farklılıklarını ele alıyorum. Beşinci bölüm kültürler arası çatışmaların yönetimi ve son bölümde organizasyonlarda farklılıkların yönetimine ayrılmış bulunuyor.
FARKLILIKLARLA İLGİLENMEK
Türkiye kaynaklı böyle bir çalışmanın yapılması bizi gururlandırdı. Bizler çoğunlukla belli zamanlarda deyim yerindeyse aniden moda olan yabancı kavramlardan yola çıkıyor ve yabancı akademisyenlerin kitaplarını pusula olarak kullanıyoruz. Siz böyle bir çalışmayı yapmaya nasıl karar verdiniz? Sizi yönlendiren ne oldu?
Bu konu da son on, onbeş yıldan bu yana toplumların ve organizasyonların gündeminde yer alıyor. Ancak, bunu bir moda olarak değil, değişen dünya koşullarının bir gerekliliği olarak düşünmek doğru olur. Küreselleşme, toplumları ve kültürleri yoğun bir biçimde bir araya getirmektedir. Şirketlerde farklı milliyetlerden, dinlerden, etnik kökenlerden insanlar daha fazla sayıda bir arada çalışmaktadırlar. Yaş, cinsiyet, fiziksel özellikler, inançlar ve kültüre bağlı yönetim tarzları farklılıkları daha fazla dikkat çekmektedir. Bu nedenle, farklılıklarla ilgilenmek kaçınılmaz olmaktadır.
Yönetimin etkinliği ve organizasyonların başarısı için yöneticilere farklılıkları anlama ve doğru yönetme konusunda yardımcı olmak istedim. Bu konuda, Türkiye’de bugüne kadar yapılan çalışmaların, çok değerli olmakla beraber, akademik düzeyde kaldığını, çoğu akademik unvanları almak için yapılmış teknik ve teorik çalışmalar olduğunu gördüm. Amacım, bu kaynaklardan da yararlanarak kolay okunan, anlaşılan ve uygulanabilen bilgi ve düşünceleri ortaya koymak olmuştur.
Kitabınızda okuyucularınıza ulaştırmak istediğiniz en önemli mesajlar neler?
Temel mesajlarımdan biri kültürler arasında farklar olduğu ve bunun bir yaşam gerçeği olarak kabul edilmesi gerektiğidir. Bu farklar, tehlike ve tehdit olduğu kadar olanaklar ve fırsatlar anlamına da gelmektedir. Anlayış ve hoşgörünün ötesinde farklılıkları bir değer olarak gören ve bunlardan güç, büyüme ve zenginlik anlamında yararlanan organizasyonların ve toplumların doğru düşündüklerini, haklı olduklarını vurgulamak istedim.
Farklılıklardan kaynaklanan gerilimler, çatışmalar elbette olacaktır. Ancak, doğru yaklaşım ve uygun tekniklerle bu sorunların üstesinden gelmek, çatışmayı değişme ve gelişmeye dönüştürmek mümkündür. Farklılıkları yönetme konusunda geliştirilmiş kavramlar, ilkeler ve teknikler bulunmaktadır. Şüphesiz her farklılık durumu farklıdır. Ancak iyi niyet, bilgi ve cesaretle ele alındıkları takdirde her durum yönetilebilir ve arzu edilen sonuçlar elde edilebilir. Bireyin, organizasyonun ve toplumun birlikte kazandığı bir dünya yaratmak herhalde herkesin arzusudur. Ben bu kitabı yazarken bunun gerçekleştirilebilir olduğu mesajını vermek istedim.
KÜLTÜRLER MOZAİĞİ
Türkiye zaten bir farklılıklar ve kültürler mozaiği. Biz Türkler hem profesyonel hem de kişisel anlamda bu farklılıklardan besleniyoruz. Bizleri Batı ülkelerinden ayıran bu farklılıkları yönetim alanında gerek günlük gerekse stratejik kararlarda gözlemliyoruz. Siz bu farklılıkları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kültürler konusu üzerinde çalışanlar, Batı’yı, Doğu’yu, Avrupa’yı, Amerika’yı, Çin’i, Japonya’yı oldukça net ifadelerle tanımlayabilmektedirler. Ancak, konu Türkiye’ye geldiğinde bu o kadar kolay olmamaktadır. Çünkü Türkiye gerçekten, belirttiğiniz gibi, bir farklılıklar ve kültürler mozaiğidir. Bu bizi birçok toplumdan ayıran ve bu anlamda farklılıkların yönetimi konusunun önemini çok artıran bir özelliğimizdir.
Genellemeler yapmanın yanlış olduğunu bilerek; Türk toplumunun dolaylı iletişim kurmayı tercih eden, kolektif davranış gösteren, belirsizlikten ve çatışmadan kaçınan, rekabetçi olmayan, sonuca değil sürece odaklanan bir toplum olduğu söylenebilir. Türk organizasyonlarında güç mesafesi yüksektir ve dış faktörlerin etkisi olduğundan fazla önemsenir. Ancak, bütün bu özelliklerin; coğrafi bölgelere, eğitim, gelir ve sosyal statü düzeylerine, kurum kültürlerine ve sonuçta bireysel durumlara göre çok farklılık gösterdiği de söylenebilir.
Yöneticilerimiz, bu kültürel farklılığın yarattığı zenginlik içinde yetiştiklerinden yüksek kültürler arası ilişki yetkinlikleri, uyum yetenekleri, esneklikleri ve ilişki zekâlarıyla dikkat çekmektedirler. Kriz durumlarında, çok değişkenli sorunlarda hızlı, pratik ve başarılı kararlar almalarıyla fark yaratmaktadırlar.
Ben, yöneticilerimizin kültürel farklılıkların yönetimi konusundaki yetkinliklerini ve olgunluklarını daha da artırdıkları takdirde çok daha başarılı olacaklarına inanıyorum.
FARKLI ÇÖZÜMLER
Sizce bu kültürel farklılıkları yönetim stratejisine yansıtmak yöneticilere neler kazandırabilir?
Her şeyden önce, yöneticiler, çok daha zengin bir yetenek havuzuna sahip olacaklardır. Yaş, cinsiyet, etnik köken, dini inanç, yaşam tarzı gibi çeşitli nedenlerle ayırımcılığa uğramış yetenekli insanlar organizasyonlarda değer yaratma olanakları bulacaklardır. Ayrıca, farklılıklara saygılı bir organizasyonda kalıcılık arttığı ve işgücü devri azaldığı için önemli maliyet kazanımları olacaktır.
Farklılıklar; yaratıcılık, olumlu etkileşim, dinamizm ve ekip çalışmasıyla yeniliklerin ve büyümeyi sağlayacak inovasyonların kaynağını oluşturacaktır. Yaratıcılık çeşitli bakış açılarının, fikirlerin, farklı yaklaşımların bir araya gelmesiyle artacaktır. Bugün hemen her organizasyonun yeni ürünlere, farklı çözümlere ihtiyacı vardır.
Farklı kültürlere sahip insanlara sahip organizasyonların farklı pazarlara girmesi ve farklı özelliklerdeki müşterilere ulaşması da çok daha kolay olacaktır. Firmanın bilinilirliği ve saygınlığı yükselecektir.
Bütün bunların ötesinde, kültürel farklılıkları yönetim stratejisine yansıtan yöneticiler kurumlarında çok daha az insan sorunları yaşayacaklardır. Moral, bağlılık, verimlilik ve iş kalitesi yükselecektir. Ayırımcılık, mobbing gibi sorunlar azalacak, organizasyonun devlet, kamuoyu ve yasalar karşısındaki gücü artacaktır.
Kendi kültürümüze, değerlerimize uygun politikalar ve uygulamalarla fark yaratılmalı
Bu kitabınızla ve bu konudaki çalışmalarınızla ilgili olarak başkaca ne söylemek isterseniz?
Farklılıkların yönetimi konusu, bireyleri, organizasyonları ve toplumları yakından ilgilendiren önemli ve oldukça geniş bir konudur. Üzerinde çok daha fazla çalışılması gerektiğine inanıyorum. Gelecek yıllarda, küreselleşmeyle birlikte daha da güncellik kazanacaktır. Kasım ayında yayınlanacak ikinci kitabım, bu çalışmayı bir adım daha ileri taşımaktadır. Ancak, yeterli olmayacaktır. Akademisyenleri ve uygulamacıları bu konuda çalışmaya ya da yapılan çalışmalara katkıda bulunmaya davet etmek isterim.
Benim gerçekte arzum, yaptığım bu genel çalışmaların ötesinde, Türk yönetim tarzını anlamak ve geliştirmek için çalışmalar yapmak ve bir kitap hazırlamaktır. Böylece, Türkiye’deki organizasyonların kendi kültürümüze, değerlerimize uygun politikalar ve uygulamalarla fark yaratmalarını isterim. Ancak, bunun kapsamlı bir araştırma ve uzun zaman gerektiren zor bir uğraş olacağını da biliyorum. Umarım, bir gün bu arzumu gerçekleştirebilirim.
Prof. Dr. İsmet Barutçugil kimdir?
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinden mezun oldu. 1971-1999 yılları arasında Bursa Uludağ Üniversitesinde ve İ.Ü.İktisat Fakültesi İngilizce İktisat Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yaptı. İşletme, yönetim, pazarlama, üretim yönetimi ve insan kaynakları gibi konularda dersler verdi. Marmara, Yıldız ve Yeditepe Üniversitelerinde de yüksek lisans programlarında öğretim üyesi olarak görev aldı.
Uludağ Üniversitesinde çalıştığı dönemde İngiltere ve ABD’de bulundu ve çeşitli üniversitelerde eğitim ve araştırma programlarına katıldı. Bu yıllarda sekiz kitap, 50 kadar makale yayınladı ve yaptığı bilimsel çalışmalarla dört ödül kazandı.
1990’lı yıllardan itibaren farklı sektörlerdeki çok sayıda firmaya yönetim, satış-pazarlama, insan kaynakları ve kişisel gelişim alanlarında eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermeye başladı. Prof Dr. İsmet Barutçugil’in 2000’li yıllarda, uygulamacılara yönelik olarak hazırladığı; Eğiticinin Eğitimi, Performans Yönetimi, Bilgi Yönetimi, Stratejik İnsan Kaynakları Yönetimi, Organizasyonlarda Duyguların Yönetimi, İş Hayatında Kadın Yönetici, Yöneticinin Yönetimi, Müşteri İlişkileri ve Satış Yönetimi, ARGE Yönetimi ve Proje Yönetimi konulu kitapları yayınlanmıştır.