Hem tatlı hem acı hikaye: Şeker

Dünyada 382 milyon, Türkiye’de 10 milyondan fazla diyabetli hasta var. Kişi başı günlük şeker tüketimimiz 89.6 gram. Uzmanlar "50 gramı geçmeyin" diyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

 

 

kezban-019.jpg

 

İSTANBUL - Yazılı kaynaklara göre şeker, tarihte zenginliğin bir simgesi olarak kullanılıyor. Hükümdarlar konuklarını en özel formüllerle hazırlanmış tatlılarla ağırlıyor. Ancak bugün şeker ya diyabetle birlikte anılıyor ya da başka bir hastalığın belirtisi olarak akıllara geliyor. IDF’nin (Uluslararası Diyabet Federasyonu) dünyadaki diyabetli hastalara ilişkin verdiği rakamlar bu durumu açıklıyor. IDF 2013 Dünya Diyabet Atlası diyabet verilerine göre, dünyada 2013 yılında 382 milyon olan diyabet hastası vardı ve 2035 yılında 592 milyon olacak. Ayrıca son veriler, şu anda yetişkin dünya nüfusunun yüzde 8,4’ünde diyabetin görüldüğünü ve bu kişilerin yüzde 45’inin diyabetli olduklarını bilmeden yaşadıklarını gösteriyor. Türkiye ise diyabetli hasta sayısı bakımından Dünya Sağlık Örgütü’nün 2030 yılı tahminlerini şimdiden geçti ve diyabetin Türkiye’ye yıllık maliyeti 10 milyar lirayı aşıyor. Peki, nedir bu diyabet?  Nasıl tanımlanır?

Diyabet, şekerin hücrelere giriş yapabilmesi için hayati önem taşıyan ve pankreastan salgılanan insülin adlı molekülün hiç üretilmemesi ya da bazı metabolik dengesizlikler yüzünden üretildiği halde kullanılamaması sonucu ortaya çıkan bir hastalık. Çünkü kullanılamayan şeker, hücre içine giremiyor ve kan dolaşımında kalıyor. Bu da zamanla damarlara ve organlara ciddi oranda zarar veriyor. Şeker hastalığının latince karşılığı ‘Diabetes Mellitus’.

Doç. Dr. Alper Çelik’in aktardığı bilgilere göre diyabetin iki ana türü var. Tip 1 diyabet ve tip 2 diyabet.  Eğer diyabetli bir insanda pankreastan herhangi bir insülin salınımı yoksa bu hastalara tip 1 diyabetli deniliyor. Bu hastalar diyabet hastalarının yaklaşık %10’unu oluşturuyor. Ömür boyu sentetik insülin kullanmaları gerekiyor. Kalan %90’lık kısmı ise tip 2 diyabetli. Tip 2 diyabette hastalarda insülin salınımı var.

Yılda 2.5 milyon ton şeker tüketiyoruz

1997-98 yılları arasında TURDEP kapsamında yapılan çalışmalarda Türkiye’nin %7,7’si diyabetliydi. Daha sonra 2011 yılında yine aynı çalışma kapsamında yayınlanan veriler Türkiye’nin %13,7’sinin diyabetli olduğunu gösterdi. Bundan 10 sene öncesinde, 2030 yılına gelindiğinde Türkiye nüfusunun %9’unun diyabetli olacağı tahmin edilmekte iken, 2013 yıl sonu itibariyle Türkiye’nin nüfusunun %16’sı diyabet hastası. Bu rakam, Türkiye’de diyabet hastalarının son 11-12 yılda 2’ye katlandığını ortaya koyuyor. Uzmanlara göre artış bu hızla devam ederse 2030 yılına geldiğimizde Türkiye’de her 2 kişiden birinin diyabet hastası olabileceği ifade ediliyor.

Çelik’in verdiği bilgilere göre 2011’de Türkiye’de yıllık kişi başına düşen şeker tüketimi 32,7 kg. Bu da günlük 89,6 gram demek oluyor. Ortalama günlük 90 gram saf şekerin verdiği enerji 360 kilokalori olup, normal alım düzeyinin çok üzerinde bir değerdir.

Sağlıklı bir beslenme düzeninde, saf şekerden gelen enerjinin günlük toplam enerji alımının %10’unu geçmemesi gerekir. 70 kg ağırlığında bir bireyin günlük enerji ihtiyacını 2000 kilokalori olarak alırsak, saf şekerden gelen enerji 200 kilokaloriyi geçmemelidir. Buna göre bireyler günlük ortalama 50 gramdan fazla saf şeker tüketmemelidir.

Hastalık değil yatkınlık genetik

Alper Çelik’in ifadesiyle diyabet hastalığının temelleri genetik. Çelik bu durumu şu şekilde ayrıntılandırıyor: “Yani annesinde, babasında, teyze ya da amcasında ya da hatta önceki kuşak akrabalarda diyabet hikayesi olan bireylerde diyabet görülme olasılığı her zaman daha yüksektir. Ancak, aktarılan hastalığın kendisi değil, yatkınlık genleridir.”

Peki, diyabetli hastalar ne yapmalı, kimler risk altında, bu hastalık ile nasıl başa çıkılmalı?

Çelik’in verdiği tavsiyeler, bilgiler önemli: “Bu bireyler yaşam tarzlarına, yediklerine içtiklerine çok daha dikkat etmelidir. Bunun yanı sıra genelde göbek bölgesinden kilo alınmaya başladıysa ve bel çevresi kadınlarda 80 cm, erkeklerde 100 cm’nin üzerinde olan bireylerde alınan kiloya rağmen kollarda ve ayaklarda aynı oranda bir kilo alımı gözlemlenmiyorsa yine diyabet riski söz konusudur. Obez bireyler de aynı şekilde diyabet tehdidi altındadır. Hareketsiz yaşam tarzına sahip ve beslenmesine fazla özen göstermeyen bireyler de diyabete yakalanabilir.”

Çin’de diyabetin nedeni pirinç

Diyabet hastalığına yakalanmamak için yapılması gereken şeylerin çok da zor olmadığını belirten Çelik şöyle konuşuyor: “En önemli korunma hareketsiz yaşam tarzından kendimizi kurtarıp yediğimize içtiğimize dikkat etmekten geçiyor. Yediğimiz gıdalar eskisi kadar sağlıklı olmayabilir ama hayatımızdan şekeri çıkartmanın, en azından azaltmanın bile büyük etkisi var. Örneğin yoğun tempoda çalışan bireylerin, gün içinde asansörleri kullanmayarak, çok uzak olmayan yerlere gidilmesi gerekiyorsa yürümeyi tercih ederek, karbonhidrat ağırlıklı menüleri tüketmemeye özen göstererek bu hastalıktan korunabilir.”

Sağlıklı beslenme önerilerini, kendi deneyimleri ve alışkanlıklarından da yola çıkarak veren Doç. Dr. Alper Çelik, kendisinin artık hiç ekmek tüketmediğini belirtiyor ve birkaç basit öneri daha sıralıyor: “Hayatımızdan her türlü rafine gıdayı, özellikle de rafine şeker ve beyaz ekmeği tamamen çıkarmamız gerekiyor. Örneğn pirinç pilavı yerine bulgur pilavı tüketmek daha doğru olacaktır. Bir örnek vermek gerekirse Çin’de diyabetin patlamış olmasının nedenlerinden biri pirinçtir. Bireylerin meyve ve sebze tüketimine ağırlık veren bir beslenme alışkanlığı kazanmaları gerekiyor. Tükettiğimiz ekmekler tam tahıllı olmalı. Kendimden örnek vereyim ben artık hiç ekmek yemiyorum. Şekerli gıdalardan uzak durmak en iyisi.”

Bu konularda ilginizi çekebilir