Kalkınmanın 'kimya'sı, yatırım üssü kurmakla tutar

İster farkında olarak, ister olmayarak her gün dokunduğumuz bir sektör… Türkiye ekonomisinde kalkınmanın en önemli yapı taşlarından biri. Onlar kalkınmanın ‘kimya’sına değer katmak istiyorlar.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ece CEYHUN

Kapıya park ettiğiniz o çok sevdiğiniz kırmızı arabanın boyası, her hafta izlemeye doyamadığınız takımın peşinden koştuğu meşin yuvarlağın tutkalı, bugün hangisini kullansam dediğiniz parfüm, az evvel elinizde tuttuğunuz kahve, hep daha sağlıklı olsun diye uğraştığınız gıda, hanımefendinin dudağındaki ruj, gözündeki sürme…. Biraz daha derine gidersek sanayideki çarkları çalıştıran enerji, hastalanınca içtiğiniz antibiyotik… Bu saydıklarımızın hepsi ve daha fazlası 250 bin kişiye istihdam sağlayan, yüzde 95’inin KOBİ’lerden oluştuğu, istenen ölçüde olmasa da, dünya devlerinin de gelip yatırım yaptığı bir sektör olan kimyanın dokunduğu alanlar... 30’dan fazla sektöre can veren ve yatırım ufuklarını 30 sene, 40 sene ile ölçen bu sektör bölgesinin yatırım üssü olmak istiyor.

Sürdürülebilirlik Buluşmaları’nda Escarus Genel Müdürü Hülya Kurt’un ev sahipliğinde, DÜNYA Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ moderatörlüğünde, Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği Başkanı Timur Erk, Dow Türkiye ve Orta Asya Başkanı İhsan Necipoğlu, BASF Türk CEO’su Türkiye ve Azerbaycan Pazar Başkanı Buğra Kavuncu ile bu defa kimya sektörünün geleceğini konuştuk. Kimya sektörü için sürdürülebilirlik sadece daha çok çevre ya da daha çok büyümeden fazlasını ifade ediyor. Kimya sektörü, geleceğin yapı taşlarını inşa ederken bugünkü sorunlarının çözümünü bekliyor. Çünkü sorunların çözülmeden ötelenmesi, bölgesel üs olma potansiyelini kullanmak isteyen sektör açısından yeni yatırımların başka ülkelere kaçırılması anlamına geliyor. Aslında kimya sanayicileri, yerleşme sorunu, yatırım ortamı, beşeri sermaye derken büyük pastadan alınan dilimin küçüldüğü endişesini yaşıyorlar.

Sektörün yol haritasını çıkartan Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği ve TOBB Kimya Sektör Başkanı Timur Erk, sektörün önce ‘yer ve yerleşme’ sorunu olduğunu belirtiyor. Erk, kimya sanayi için Batı Akdeniz’de İspanya Tarragona bölgesinde olduğu gibi Doğu Akdeniz’de de, büyük bir kümelenmenin sağladığı bir üs kurulması gerektiğine inanıyor. Erk, sektör sözcüsü olarak diyor ki; gelişmiş bir Türkiye ve gelişmiş bir kimya sanayii için farklı coğrafyalarda oluşturulmuş modeller örnek alınabilir. Kimya sektörü açısından bugün geldiği nokta açısından önemli örnekler ise Jurong Adası (Singapur), Rotterdam (Hollanda), Antwerp (Belçika) ve Tarragona (İspanya) olarak sayılıyor. Global iyi örnekler kimya sanayinin önce yer sorununu çözmüş. Bunu da kamulaştırma modelini kullanarak hayata geçirmiş. Sanayinin her dalında olduğu gibi ulaşım, lojistik ve destek vermiş. Türkiye’nin de yıllardan beri kimya sanayine ev sahipliği yapacak bir projesi var: Chemport… Fakat henüz pratiğe geçememiş bu proje için bahsedilen alan 30 bin dönüm.

Sektöre global gözlüklerle bakmak gerek

Erk ve sektör temsilcileri yer ve yerleşme sorununun çözülmesi gerektiğinin anlatırken Dow Türkiye ve Orta Asya Başkanı İhsan Necipoğlu, bu çözümün öneminin altını çizerken “Kimya sektöründe artık ölçek konuşuyorsunuz. Küçük bir kimya şirketi artık yok. ‘Bir kimya şirketimiz olsun, Türkiye’ye yetsin’ dönemi bu global konjonktürde geride kaldı. Büyük düşünmek ve uluslararası aktör olmak lazım. Bunun içinde büyük risk almak lazım” ifadelerini kullandı.

BASF Türk Kimya CEO’su Buğra Kavuncu ise noktayı Türkiye ekonomisinde tüm yolların çıktığı bir noktaya getiriyor. İşin cari açık boyutuna dikkat çeken Kavuncu, “Ülkemizde cari açığın önemli bir bölümü enerjiden kaynaklanıyor. Ancak unutmamalıyız ki ikinci sırada kimya sektörü geliyor. Enerjide dışa bağımlılığın devam edeceğini hep söylesek dahi kimya sektörü müdahale edebileceğimiz ve gidişatı değiştirebileceğimiz bir alan” diyor.

Kimya sanayiinin büyürken diğer sektörlerdeki büyümeyi de tetikleyici özelliği olduğuna işaret eden Buğra Kavuncu, “Kimya sektörü sanayi sever. Sanayi büyüdükçe kimya yatırımlarının da payı artar” yorumunu yaparken Timur Erk, kimya sanayinin payının GSMH içinde 10 sene önceye göre yüzde 22'den bugün yüzde 15’lere kadar düştüğüne işaret etti. Erk, “Yeniden kimya sektörünün payının yüzde 22’lere yükseldiğini düşünün. O zaman Türkiye ekonomisinin yakalayacağı ivmeyi düşünün. Stratejik sektörlerin yatırım açısından önü açıldığında her sektörü sürükleyecek ve hacimleri daha da büyütecektir” dedi. İhsan Necipoğlu ise “Kimya sektörünün geleceğini pazar ve imalat sanayi çeşitliliğinin üzerine koyabiliriz” değerlendirmesinde bulundu.

Denizde çözünen plastikler, streç folyoya sarılarak depreme dayanan kolonlar

Kimya sanayii her sektörü besleyen ve sürdürülebilirlik anlamında çok farklı söylemleri dile getiren bir sektör. ‘Dünyada kimya sanayi nereye gidiyor?’ dediğimizde Timur Erk, sektörün gelecek hedefinin katma değeri yüksek kimyasallar üzerinde yükseldiğini belirtti. Erk, çalışmaları örneklerle anlatırken ikisi Türkiye için de önemliydi… Bunlardan biri kirlenen denizler, ikincisi de kentsel dönüşüm.

Kimya sektörünün 3 konusu, bioteknolojik kimsayallar, nano teknolojik kimyasallar ve kompozitlerin dünyanın geleceği açısından önemli olduğunun altını çizen Timur Erk, “Ambalaj, atık su değerlendirme, ilaç gibi ürünlere ihtiyaçlar ciddi oranda artacak. Biobozunur ürünler, bio plastikler konusunda sürekli inovasyon ve atılım gerekiyor” dedi. Erk’in verdiği örneklerden biri okyanus ve denizlerdeki kirlenmeyi önlemek. Denizde 100 sene çözünmeden kalabilen plastikler, bozulmuyorlar ama bazı fiziksel şartların etkisiyle parçalanıyorlar. Üstelik o mikro plastikler özellikle balıklar tarafından algılanıyor, yeniyor ve ölümlere neden oluyor. Bu nedenle bio bozunur ürünler önemli. İkincisi de yine bizden bir konu. Deprem kuşağında bir ülke olarak kentsel dönüşüm yapıyoruz ve binalarımızı yeniliyoruz. Her daire için harcanan tutar 100-150 bin doları buluyor. Halbuki kimya sektöründe bunun farklı bir karşılığı var. Kolonların etrafını-streç folyo karbon elyaf ile sarıp depreme hazır hale getirebiliyorsunuz.

İhsan Necipoğlu ise global konjonktürün işin Dow tarafındaki yansımasını 3 maddede özetliyor. İnsan, katma değer ve ileri teknoloji… Necipoğlu, “Teknolojinin sürekli olarak ihtiyaçlara cevap vermesi lazım. Dow olarak çok övündüğümüz ters ozmoz teknolojimiz var. Bu teknoloji ile suyu temizliyoruz. Dijital teknoloji ile veri tabanlı bir anlayışa gidiyoruz. Artık bir yerde veri tabanı hammadde haline geliyor. Enerjiyi kullanıp ne kadar çok insanın ihtiyaçları ile buluşturabiliyorsunuz? Ne kadar çabuk yeni ürün geliştirebiliyorsunuz? Dow tarafından yayınlanan son bir istatistiğe göre, son 2 senede her yıl ciromuzun yüzde 30’u yeni ürünlerden oluşuyor. Bu 48 milyar dolarlık cironun 16 milyar doları demek. Dinamizm, risk almak, veriyi doğru yorumlamak. Artık işin özü buraya gidiyor” dedi.

60 binden fazla ürünü yeniden şekillendirdi

BASF ise global olarak akıllı enerji, şehir hayatı ve gıda-beslenmeye odaklanıyor. Buğra Kavuncu, kimya sektörünün elektrikli otomobil için pil konusundaki çalışmalarına atıfta bulunarak aracın menzilini ileriye taşıyacak çalışmalardan, bir gıdanın raf ömrünü uzatmaya kadar pek çok çalışmanın kimya sektörü tarafından yapıldığını vurguladı. Kavuncu, “BASF olarak 60 binden fazla ürünü, belirli kriterlerle değerlendirdik. Bu değerlendirme sonucunda 4 grup oluşturduk. Bir tanesi 'accelerator' (hızlandırıcı, ivme kazandırıcı) dediğimiz grup. Piyasanın sürdürülebilirlikle ilgili tüm standartlarını karşılıyor. Bu ürünler, toplam ürün portföyümüzün yüzde 23’ünü, performans grubu, ürün gamının yüzde 74’ünü oluşturuyor. Bahsi geçen bu ürünler, sürdürülebilirlik anlamında bizim hammadde tedarik ettiğimiz sanayiciye ilave bir değer kazandırıyor. Yüzde 0,3’lük 'challenger' (meydan okuyan) dediğimiz bir grup var ki bu ürünlerin artık sürdürülebilirlik kriterlerine sahip olmadığı ve zaman içerisinde yerine yeni bir ürün konulması gerekliliği analiz edilmiş" bilgisini verdi.

150 yeni İstanbul daha eklenecek

Buğra Kavuncu, “2050 yılında nüfusun 2 milyar kişi daha artacağı öngörülüyor. Bu insanların yüzde 70’i şehirlerde yaşayacak. Dolayısıyla gıda, temiz su, enerji ve kaliteli yaşam konusunda ciddi sorunlar yaşanacak. 150 adet yeni İstanbul’dan bahsediyoruz” diyerek dünyanın sürdürülebilir gelecek sorunlarını kimya ile çözebileceğini vurguladı.

Yeni Petkim’ler için joint venture yapılabilir

Sektör, ara malı ithalatını azaltan üretim altyapısının oluşturulması gerektiğini aktarırken bugün sadece Petkim’in faaliyet gösterdiği ve ihtiyacın yüzde 15’ini karşıladığı petrokimya alanında yapılması gereken yeni yatırımlara ivmelenmesi gerektiğini düşünüyor. Socar Star rafinerisinin 2018 yılında devreye girmesi ve ihtiyacın yüzde 35’ini karşılaması beklenirken bu aynı zamanda hala yüzde 65’lik bir ithalat ihtiyacı demek. Zaman zaman ‘Türkiye’nin 5 Petkim’e ihtiyacı var demeçleri verilse de kimya sanayicileri Türkiye’nin sadece 2 Petkim’e daha ihtiyacı olduğuna inanıyor.

Nitekim Timur Erk de “Socar 6.5 milyar dolar harcadı, ikinci petrokimya tesisinin de 3 milyar dolarını ayırarak, yatırım yapıyor. Biz karbon fakiri bir ülkeyiz. Taşıma suyla değirmen yürüteceğiz. Demek ki Socar gibi bünyesinde ham petrol ve doğalgaz olan bir ülke ile joint-venture yapmamız lazım. Kaynaklarımızın yetersiz olduğu bir alanda öncelikle bir petrokimya entegrasyonunu daha düşünmek durumundayız. 50 milyar dolarlık Varlık Fonu’nda birikmiş parayı 3-4 petro kimya tesisine harcayamayız. Dikkatli hareket etmemiz lazım” görüşünü savunuyor.

Sektörde öne çıkan görüşler

Kimya sektörü için, Marmara Ereğli'si de seçenek olabilir

Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği Başkanı Timur Erk, 40 seneden beri kimya sanayinin içinde. Sektörün yer ve yerleşme sorununu anlatırken uluslararası kimya sanayii kümelenmelerinden de örnekler anlattı. Şu an hükümetin gündeminde olan İzmir Çandarlı ile Adana Yumurtalık’ın düşünüldüğünü ama sektör olarak Marmara Ereğlisi’ni de öneri olarak sunmak istediklerini belirtti.

Erk, “Yerleşme sorunu hallolsun, yatırım ortamı iyileştirilsin, eğitim sorunları halledilsin, yeni, yaratıcı, analitik düşünceye sahip bir eğitim sistemi kurgulansın, Türkiye’nin aşamayacağı hiçbir engel yoktur. Türkiye’de 80 milyon nüfus var. İç piyasada satılan kimyasalların yüzde 35’i tüketim kimyasalları. Demek ki sürükleyici bir güç var. Türkiye’de iç pazarın dinamiği, çok uluslu yatırım yapan şirketleri, büyük yerli ve uluslararası aktör haline gelmiş yatırımcıları var. Bu yatırımcıların önünü açmak için aşırı dozdaki regülasyonun da düzenlenmesi gerekiyor” açıklamasını yaptı.

Timur Erk şunları anlattı:

Kuzey Marmara düşünülebilir

► Kimya sanayini her yere kuramıyorsunuz. Mutlaka kıyısı, limanı, duble yolu, tren hattı olmalı. Sinerji yaratabilmesi için kümelenmesi lazım. 3 seneden beri Singapur, Antwerp, Rotterdam ya da Tarragona modeli yaratmaya çalışıyoruz. Buralarda, hükümetler 30 yıllığına kamulaştırılma yaparak yatırımcıya yer tahsis etmiş. Bir kimya yatırımı 3-4 sene sürer. Bu nedenle tahsisatlar 30 yılın altında olmaz. Üstelik dikkatinizi çekeriz, Tarragona İspanya’nın Zeytin Bölgesi. Orada Türkiye’nin yarı misli ağaç, 2 misli rekolte var. Demek ki aklı selimle çözmüşler. Ham petrolü ve karbonu olmayan Singapur ufacık bir ülke olmasına karşın, denizi doldurmuş ve 5 petrokimya entegrasyonunu geliştirmiş.

► Chemport gibi hub olabilecek büyük bir proje için 30 bin dönüm bir alandan bahsediyoruz. Dolayısıyla böyle bir alan Karadeniz’de yok. Ayrıca kimyasal yüklü gemilerin Boğazlarımızdan geçmesi bir risktir. Böyle bakınca Marmara’nın da dışarıda tutulması lazım. Geriye, Ege ve Akdeniz kalıyor. Buralarda da Zeytin Kanunu ve Kıyı Kanunu yatırımı sınırlıyor. Şu anda Bakanlık tarafından Büyük Endüstri Bölgeleri projesi kapsamında düşünülen iki yer var. Biri İzmir Çandarlı, diğeri Adana Ceyhan ve Yumurtalık. Biz buna bir de Marmara Ereğlisi’ni dahil etmek istiyoruz.

► Yatırım ortamının iyileştirilmesi için Türkiye’de 15 seneden beri gayret gösteriliyor. Ama istediğimiz oranda mesafe alınabilmiş değil. Neticede istenen ölçüde doğrudan yabancı yatırım gelmiş değil. Yatırımcı, aşırı dozda regülasyonun değil, güven ortamının sağlandığı, yatırımın kolaylaştırıldığı yere yatırım yapmaya gider.

Kimya sektöründe artık ölçek konuşuluyor

Dow Türkiye ve Orta Asya Başkanı İhsan Necipoğlu, Türkiye’de kimya sanayiinin bir üs olarak konumlanamamasında yer ve yerleşme konusunun çok önemli bir sorun olarak ön plana çıktığını kaydederken “Sektör açısından olmazsa olmaz bir başka faktör daha var; o da hammadde ve enerji. Dow’un son yaptığı yatırım Suudi Arabistan’da. Suudi Arabistan’da pazar yok. Türkiye’de var. Ama Türkiye’de petrol yok, hammadde yok, en önemlisi de doğalgaz yok. Oysa gazdan başlayarak ana kimyasallara geçmeniz mümkün. Enerjiyi garantiye almanız lazım. Bizim işimiz enerji değil ama rekabetçi bir fiyata enerjiyi alıp, geri kalan riskleri yönetebilirsiniz. Kimya sektöründe artık ölçek konuşuyorsunuz” dedi. Necipoğlu, Dow Türkiye’nin global bazda zaman zaman içinde bulunduğu bölge değişse de her zaman bir numaralı sırada yer aldıkları bilgisini de paylaştı. Türkiye’nin sürdürülebilirlik bağlamında kimya sektörü ile yapacağı işbirliği ile önemli mesafeler alabileceğine de işaret eden Necipoğlu şu açıklamaları yaptı:

► Biz Dow olarak sürdürülebilirlik ile büyümenin birlikte olabileceğini akıllı şehirlerdeki olimpiyat yaklaşımımızla gösterdik. Olimpiyatların 2010’dan sonra 10 ana sponsorundan biri Dow oldu. Olimpiyatların karbon partneri olarak ilk olarak Soçi ve Rio için taahhüt verdik. Soçi’nin karbon emisyonunun tamamını, Rio’nun yüzde 20’sini sildik. Akıllı şehirler konseptinde, bütün şehrin belli kullanım alışkanlıklarını, sanayinin inşaat alışkanlıklarını, teknoloji seçimlerini etkilemeye çalıştık. Tüm bunları da şehri inceleyerek yaptık.

► Rio da enteresan, Soçi de enteresan. Soçi’de endüstriye ağırlık verdik. Teknoloji seçimlerine ağırlık verdik. Su arıtması gibi. Diğerlerinde plastiklerin geri toplanması, gıda ve kısmen tarıma ağırlık verdik. Rio’da kullanım alışkanlığına baktık, enerji verimliliği çok büyük. Yerleşim yerlerinde alüminyum sandviç panel kullanmıyorlarmış. Onların üretimi, kullanılması alışkanlığı getirildi ve o teknoloji ile beraber çok büyük katkı sağlandı. Rio’nun etrafındaki tarım alanlarından kirlilik geldiği tespit edildi. Oralarda da biomas teknolojileri kullanılarak değiştirildi ve çok ciddi bir verim elde edildi. Endüstri ile, oradaki mühendislerle çalışmamız 2026’ya kadar giderek de artacak. Olimpiyatlar bitti ama bizim işimiz bitmedi. Bazı teknoloji alışkanlıklarını tümüyle değiştirmeyi amaçlıyoruz.

► Burada Türkiye için paraleller kurarsak Türkiye’de su teknolojilerimiz hala konvansiyonel. İleri teknoloji hala kullanılmıyor. Halbuki yüksek teknolojiyi kullanarak bugün başlasak nehirlerimizi, göllerimizi kurtarabiliriz. Üstelik sadece denizden su almaktan bahsetmiyorum. Baktığınız zaman bir sorun geliyor, ardından çözümü de geliyor. Önemli olan, kimya endüstrisi ile neleri çözebileceğimizi bilmek. Türkiye’yi kimya endüstrisinde dünya seviyelerine getirmek çok önemli.

Türkiye, ekonomik çeşitliliğiyle bile yatırımcı çeker

BASF Türk Kimya CEO’su Buğra Kavuncu, uluslararası yatırımcıların kimya sektöründe hammadde, pazar, istikrar ve huzura odaklandığını belirterek, ekonominin çeşitliliğinin uluslararası yatırımcıyı bu pazara çekecek en önemli argüman olduğunu savundu. Kavuncu, Türkiye’nin Ar-Ge trenini yakalaması halinde ekonomisine ekleyeceği katma değer ile ihracatının yıldızını daha da parlatabileceğini belirtti.

Buğra Kavuncu, “Macaristan’ın doğusundan Güney Kore’ye kadar olan coğrafyaya baktığınızda ekonomisini en fazla çeşitlendirmiş ve farklı segmentler açısından gelişme sağlayabilmiş ülke; Türkiye. Türkiye’nin ihracatını Rusya ile karşılaştırdığınızda parasal olarak Rusya, Türkiye’yi geçebilir. Ama, iki ülkenin ihracat ürünlerine baktığınızda, Rusya’nın 450 milyar dolarlık ihracatının çok büyük kısmının hammadde olduğunu görüyorsunuz. Bu hammaddenin bir kısmı enerji, bir kısmı maden ürünleri, büyük bir kısmı savunma sanayi. 450 milyar dolarlık Rusya ihracatının yaklaşık 70-75 milyar doları imalat sanayinden. Türkiye’nin ihracatı Rusya’nın dörtte biri ama yüzde 90’ı imalat sanayiinden. Türkiye bunun üzerine Ar-Ge trenini yakalayarak katma değer ekleyebilirse, Güney Kore’nin yapabildiği birim/kg fi yatlarını yukarı çekecek eşiği aşabilirse, bu rakamlar çok daha yukarıya çıkacaktır. Dolayısıyla bizim uluslararası yatırımcıyı Türkiye’ye çekebilmek adına çok daha güçlü argümanımız ve kozumuz olacaktır” dedi. Buğra Kavuncu şunları anlattı:

Marmaray’dan çıkan kalıntılar koruma altında

► Ortadoğu, Afrika, Rusya, CIS ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan pazarlar içerisinde şirketimizin işlem hacmine baktığımız zaman; Türkiye olarak iş büyüklüğümüzün Afrika kıtasından, Ortadoğu'dan veya Rusya, CIS ülkelerinden çok daha fazla olduğunu görüyoruz.

► Sosyal sorumluluğu da sürdürülebilirliğin bir parçası olarak görüyoruz. BASF’nin özellikle inşaatta kullandığımız çözümlerimiz var. Marmaray’da kullanılan betonun dizaynında verdiğimiz katkılar var. Biliyorsunuz Marmaray dünyanın batırma tünel yöntemi ile yapılmış en derin inşaatıdır. Orada yapılan kazılar sırasında eski Bizans kalıntıları çıktı. Yenikapı batıkları dünyanın sayılı antik tekne koleksiyonlarından birisi ve Bizans dönemi gemileri, gemi yapım teknikleri açısından eşsiz bir hazine. O kalıntıların yeraltından çıkıp hava ile temas etmeleri halinde, bir anda bozulma riski vardı. Bizim başkanlığımızda yürütülen Yenikapı Batıkları Belgeleme, Konservasyon, Restorasyon ve Rekonstrüksiyon Projesi kapsamında, Mainz Antik Gemi Müzesi’nden Alman restoratör Markus Wittköpper tarafından önerilen bizim ürünümüz Kauramin 800 malzemesi kullanıldı. Bu sayede korunmasını ve günümüze kadar gelebilmesini sağladık. Bu tarihi eserler halen sergileniyor. Sürdürülebilirlik açısından baktığınızda bu yaptığımız önemli başarı hikayelerinden sadece bir tanesi.

Daha hafif otomobiller için çalışıyor

► Odaklandığımız ürünlerden biri de otomotivde ağırlığı azaltan ürünler. Otomotivde ağırlık azaldığında karbondioksit emisyonu da azalıyor. Ar-Ge’nin büyük otomotiv markaları ile en fazla yaptığı özel çalışmalar bu yönde. Örneğin Mercedes ile birlikte yapılan SmartforVision adı verilen bir otomobil var. BASF’nin otomobilde ağırlık azaltmaya yönelik ürünlerini kullanmaya çalıştık. Ayrıca pil yatırımları önemli. Bu da elektrikli otomobillerle birlikte yürüyen bir süreç. Sosyal sorumluluk kapsamında da eğitime odaklandık.

İhracat bağımlılığının azaltılması, stratejik anlamda ekonominin gelişmesi için önemli

TSKB Sürdürülebilirlik Danışmanlığı AŞ – Escarus Genel Müdürü Hülya Kurt, “Kimya her sektörün yapı taşı. İlaçtan, otomotive her sektörün içinde kimyadan bir parça var. Bir ülkenin kimya sektörü ne kadar güçlenirse, sanayi ve teknoloji kaslarını o kadar kuvvetlendirebiliyor. Ülkemizdeki kimya sektörü önceliklerine gelecek olursak; birçok sektörün hammadde ve ara mamul tedarikçisi konumundadır. Sektörün ithalat bağımlılığının azaltılması stratejik anlamda ekonominin gelişimi için önem arz etmektedir. Kimya sektörü için ürün portföyünde katma değerli ürünlere ağırlık vermek; ithalata bağımlılığı azaltacak üretim süreçlerini ülke içerisine çekecek yatırımları teşvik etmek sektörün uluslararası düzeyde sürdürülebilir bir rekabet gücüne ulaşması için elzemdir” dedi.

Kimya sektörünün ilişkili olduğu birçok sektörle etkileşimini ve süreçlerinde verimliliği artırması açısından kümelenme modellerinin sektörün paydaşları tarafından tartışılarak geliştirilmesinin de önemine işaret eden Kurt, üretim sanayiini besleyen iki temel girdiden birinin enerji diğerinin kimya sektörü olduğuna dikkat çekti. Kurt şöyle devam etti: “Kimya sektörünün sürdürülebilirliği noktasında en temel öğeler yüksek hammadde ve ara malı ithalatı bağımlılığıdır. Kullanılan hammaddenin ithal-yerli oranı yüzde 70-30’dur. Türkiye’de kimyasal ürünler imalatı sanayi petrol, doğalgaz vb. enerji kaynaklarının yetersiz ve petro-kimya üretim kapasitesinin düşük olması sebebiyle ithalata bağımlı şekilde kurulmuş ve aynı şekilde gelişmeye devam etmektedir. Kimya sektörü güçlü olursa bu sanayii de fırsat yaratır. Kimyasal hammadde ve enerji girdi olarak var olursa Ar-Ge desteğiyle ve inovasyonla katma değerli ürünlere dönüşebilir. Bu şekilde gelişecek sektör Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma modelinde rekabet üstünlüğü sağlayacaktır. İhracatın içinde yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 3-5 aralığında seyretmektedir. Ar-Ge yatırımlarının hız kazanmasıyla yüksek katma değerli, ileri teknoloji ürünlerin üretilmesi ve bu sayede global pazarlarda rekabet avantajı kazanılması mümkün olabilir.” Hülya Kurt şu mesajları verdi:

Kimya sektörü erken regüle oldu

► Türkiye’de sürdürülebilirlik denildiğinde ilk akla çevre ve sosyal sorumluluk geliyor. 2000’li yılların başında dünyada da bu şekilde idi. Çevre ve sosyal sorumluluk da sürdürülebilirliğin bir parçası ama konunun bunlar kadar önemli bir de ekonomik tarafı var. Sürdürülebilirliğin çevresel ve sosyal etkilerini de dikkate alarak iş modeli ile entegre edildiğinde kurumları, şirketleri ve toplumu ileriye taşıyacağına inanıyoruz.

► 1976 yılında Seveso felaketi büyük bir çevresel felaket olup Avrupa çapında bir çevre politikasının doğuşunu tetiklemiştir. Çevre felaketlerinden dolayı kimya sektörü çok erken regüle olmuş bir sektördür. Dünyada yaşanan nadir kimyasal kazalar akabinde daha katı sağlık, güvenlik ve çevre mevzuatları yürürlüğe girmiştir. Üçlü sorumluluk (Responsible Care) sürdürülebilir kalkınma konusunda ürün gözetim ve diyalog dahil olmak üzere sağlık, çevre ve iş güvenliği konularını yönetebilmek için oluşturulan girişimdir. Dünyada yaşanan bazı petrokimya kazalarından dolayı, bu sektörleri finanse eden finans kuruluşlarının bile sorumlu olmasını, bunun finans kuruluşu için de çevresel-sosyal etki ve risk oluşturmasını tetikleyen sektör kimyadır. Dolayısıyla kimya sektörü tehlikelerin önlenmesi ve bertaraf edilmesi konusunda erken yapılandı. Aslında bir taraftan her sorun da kendi çözümünü yaratıyor. Dünya olarak global sorunumuz: artan nüfus, artan tüketim, azalan kaynaklar ve karbon emisyonlarındaki artış. Tüm bunların aşılabilmesi için sürdürülebilir kalkınma modellerinin oluşturulması çok önemli. Yüksek teknoloji, verim, ar-ge ile sağlanacak çözüm fırsatlarıyla bu darboğazları aşabiliriz.

► Sonuç olarak; kimya sektöründe güçlü olabilmenin yolu yeterli rafineri kapasitesi ile mümkün olabilecektir. Kümelenme modeli ile birlikte yabancı direkt yatırımların çekilebileceği, sektörün ara malda ithalat bağımlılığının azaltılabileceği katma değerli ürün üretiminin artırılabileceği bir modele odaklanılabilir. Ve tüm bu sistemi besleyecek olan kimya sektörüne ilişkin know-how ve eğitimli ve yetişmiş insan gücü.

Yeni Aziz Sancar'lar yetiştirelim

Türk kamuoyunun son dönemde en çok konuşup tartıştığı konulardan biri de eğitim. Hemen hemen her sektör yetişmiş ve kalifiye eleman eksikliğinden bahseder. Fakat kimyacılar için eğitim, diğer sektörlere göre çok daha fazla üzerinde durdukları bir konu oldu. Hele Aziz Sancar’ın Nobel Kimya ödülünü bir Türk olarak almasını ayrı bir gurur konusu olmuşken…. Her bir isim aramızdan yeni Aziz Sancar’lar çıkartalım vurgusunu yaparken yaptıkları çalışmaları da anlattı.

TKSD Başkanı Timur Erk, eğitimde yaratıcı, inovatif, rasyonel ve analitik düşünceye sahip öğrenciler yetiştirilmesi mümkün kılan bir modele geçilmesi gerektiği üzerinde durarak “Türkiye’de kimya sanayiinin gelişmesi için Ar- Ge, inovasyon ve tasarım merkezlerine şiddetle ihtiyaç var. Eğer bu 3’ü olmazsa, katma değeri yüksek kimyasal üretemiyorsunuz. Bu da iyi bir eğitim gerektiriyor” dedi. Kimya sektörü özelinde durumu, “40 tane Ar-Ge merkezine kalifiye, lisans üstü, doktoralı kimyager ya da kimya mühendisi bulamıyorsak, üniversitelerimizde kimya mühendisliği ve kimyager giriş puanları eskisine nazaran yüzde 20 düşmüşse, bu çok vahim bir durumdur” sözleriyle özetleyen Erk, bu konuda proaktif davrandıklarını anlattı.

Erk, “Kimya Mühendisliği eğitimi veren 12 üniversitenin bölüm başkanları ile konuştuk, panel yaptık, sonuçlarını hazırladık. Bizim sektörümüzde de mavi yakalı, ara insan gücüne ihtiyacımız var. Biz iyi eğitilmiş ara insan gücü yetiştiremiyoruz. Buna ne yapmamız lazım? Branş okullarımız var. Boya sanayiine odaklı, boya sanayiinden destekli bir branş meslek okulumuz var. Bir deterjan, bir kozmetik, 2 plastik var. Bunların sayısını artırmamız lazım. Şu anda geleneksel meslek okullarıyla bir yere varamıyoruz. Bütün OSB’lerde bunu yaptılar ama artık hakiki anlamda destek vermek lazım. OSB’nin karakterine uygun, branş meslek okulları şart. Bu olduğu takdirde ancak katma değeri yüksek kimyasalların üretimine geçilebilir” açıklamasını yaptı.

Buğra Kavuncu ise Türkiye’de katma değeri yüksek ürüne geçmenin yolunun onları icat edecek, geliştirecek beyinleri yetiştirmekten geçtiğine işaret ederek, “Bunu yaparken sadece Ar-Ge merkezi açmak yeterli olmadığının da farkındayız. Dolayısı ile BASF Türkiye olarak biz Sosyal Sorumluluk politikamızın ana merkezinde eğitim var. Ülkemizden yakın zamanda Kimya Nobel Ödülü alan çok değerli bir bilim insanımız çıktı. Sayın Aziz Sancar bu ülkede okudu ve ülkemize bu başarıyı getirdi” dedi. BASF olarak eğitim konusunda pek çok adım attıklarını da kaydeden Kavuncu, şu bilgileri paylaştı: “Çocuklar ve gençler bizim ana hedefi miz, onların geleceğini şekillendirebilmek ve destek olabilmek adına yürütmekte olduğumuz Sosyal Sorumluluk Projelerimiz var.

6-12 Yaş çocuklar için yürütmekte olduğumuz ve her ayın dört günü İstanbul Modern’de gerçekleştirilen Kids’ Lab projemiz ile çocukların bilim ile tanışmasını ve deneyimlemesini amaçlıyoruz. Şu an itibari ile yaklaşık 15 bin çocuğa ulaştık. 2010 yılında MEB ile başlattığımız bir bağış protokolü kapsamında Türkiye’nin her ilinde bir Kimya Laboratuvarı olsun istedik ve şu an halen 70 farklı ilde 70 okulun laboratuvarlarını kurduk. Gençlerimiz bu laboratuvarlarda bilimi deneyimleyerek öğreniyor. “Anadolun Kimyası” adını verdiğimiz bu proje sayesinde 81 İlde 81 Kimya Laboratuvarı Projesini yakın zamanda tamamlıyor olacağız. YouTube üzerinden yayın yapan “Basfi ile Deneysel Bilim” adlı kanalımızda yine 12-18 yaş gençlerimizin kimyayı eğlenceli bir şekilde deney yaparak deneyimlemesini amaçlıyoruz. Bu mecrada da kanalımız kısa süre içerisinde 50 bin aboneyi aştı. Üniversite çağında ki gençlerimiz için TÜSİAD’ın önderliğinde yürütmekte olduğumuz “Bu Gençlikte İŞ Var” projesi Türkiye’de Girişimciliğinin yaygınlaşması anlamında önemli.”

“Öğrencinin merak güdüsünü nasıl harekete geçirebilirim diye düşünmemiz lazım” diyen İhsan Necipoğlu da “Fen Bilimleri eğitimi, inovasyonu mümkün kılan temel unsur olması nedeniyle Dow’ın en çok önem verdiği sosyal sorumluluk alanlarından birisi. Bu kapsamda Öğretmen Akademisi Vakfı ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle 'Öğretmenin Kimyası' projesini geliştirdik. Bu proje ile orta okul ve lise öğretmenlerine modern fen bilimleri eğitim metotlarının kimya alanındaki en yeni ürünler ve uygulamalarla, en son teknolojileri içeren örneklerle desteklenerek uygulamalı atölye çalışmaları ile aktarılıyor. Öğretmenin Kimyası ilk olarak 2013 yılında Dow’ın üretim tesislerinin bulunduğu Kocaeli bölgesinden öğretmenlerin katıldığı atölye çalışmalarıyla başladı.

Öğrencilerin fen bilimlerine ilgilerini artırmak amacıyla 2013-2017 yılları arasında; İstanbul, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Kocaeli, Gaziantep, Trabzon, Adana, İzmir ve Eskişehir illerinde düzenlenen atölye çalışmalarıyla 17 değişik ilde 582 okulda eğitim veren 745 kimya öğretmenine yüz yüze eğitimler düzenlendi. Eğitimlere katılan öğretmenler 4 öğretim yılı boyunca yaklaşık 65 binden fazla öğrenciye kimya ve fen bilimleri sevgisini aşıladılar. Dow Türkiye olarak 2017 yılı itibariyle de TÜSİAD STEM projesinin de ana sponsorlarından biri olduk. Bu proje, STEM eğitimine yönelik farkındalığın ve eğitim kalitesinin artırılması yoluyla insani gelişime ve bu sayede ekonomimizin rekabetçiliğine katkı sağlamayı hedefliyor.

Birden fazla ayaktan oluşan bu proje, pilot olarak İstanbul ve Hatay’da 38 öğretmeni derslerinde kullanacakları STEM Kitleriyle buluşturdu ve geçtiğimiz aylarda öğretmenlerin eğitim yılı süresince geliştirdikleri projelerin sunumu gerçekleştirildi. Gelecekte de hem geleneksel hem de dijital iletişim kanallarından projeye ve STEM eğitime yönelik farkındalık artırma çalışmaları devam edecek. İş dünyasının liderlik ettiği bu proje ile STEM eğitiminin önemini vurgulamaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.