‘Çiftçi kapıcı olmak için kente göçmezse et ucuzlar’

Alanya, Antalya ve Beyşehir’deki çiftliklerde üretim yapan şirketin 3. kuşak patronu Ahmet Hacıince, et fiyatının meracılık, aile tipi hayvancılığın canlanması ve Anadolu’daki çiftçinin kapıcı olmak için kente göçmemesiyle ucuzlayacağını söyledi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YASEMİN SALİH

İSTANBUL - Ahmet Hacıince ismini Türkiye, 2008’de uçakla ilk Angus cinsi dana ithal eden işadamı olarak tanıdı. Oysa 100 yılı aşkın süredir et işinden ekmek yiyen Hacıince ailesi için bu tablo yeni kararlar almalarına neden olan bir dönüm noktasıydı. Çünkü aile ikinci kuşak döneminde Mersin Limanı’ndan Beyrut’a dana ihraç ederken, üçüncü kuşağa sıra gelince canlı hayvan ithalatı yapmak zorunda kalmıştı. Meralarda hayvan kalmadığını ve canlı hayvan bulmanın zor olduğunu gördükleri için kasaplıktan besiciliğe geçiş yapan Hacıincelerin memleketi olan Antalya ve bölgesinde Toroslar’ın geleneksel yöntemlerine bağlı kalarak modern hayvancılığa geçiş yapması da bundan sonra oldu. “Dedem kasaptı, babamla besicilik başladı, ben işi yurtdışına taşıdım ve ambalajlı et ürettim” diyen üçüncü kuşak patron Ahmet Hacıince, son dönemin en çok tartışılan konusu ucuz etle ilgili üreticiye yüklenilmesini eleştirdi.

“Et pahalı değil”

Aynı zamanda Ulusal Et Konseyi Başkanı da olan Hacıince’ye göre Türkiye’de mevcut şartlarda ucuz et satmak mümkün değil. “Türkiye’de et pahalı değil; her şeyi dolara endeksli alırken eti neden lirayla ölçüyorlar” diyen Hacıince, antibiyotiksiz ve kaliteli et üretiminin ucuz olmadığını vurguladı. Yerelde aile tipi hayvancılık artırılıp, köyden kente göç önlenmediği müddetçe canlı hayvan açığının, dolayısıyla da ithalatının devam edeceğini öne süren Hacıince, şöyle devam etti: “Meracılık layıkıyla konuşulmadığı ve gençlerin köyde tutulamadığı Türkiye’de ucuz et mümkün değil. Gençler bu işi yapmak istemiyor. Kapıcı olmak için hayvanlarını bırakıp kente gidiyor, orada sürünüyor ama köyüne dönmüyor. Aile hayvancılığını yeniden canlandıracak projeler yapılmalı, hayvancılık ana geçim kaynağı haline gelmeli.”

Şirketin kurumsallaşma çalışmalarının Al-Et ile başladığını ve ilk olarak 1991’de mağaza açtıklarını belirten Ahmet Hacıince, ilk mezbahayı da bu yıllarda kurduklarını vurguladı. Et işinin endüstrideki kullanım alanlarını daha iyi görmek için 1995’te İngiltere’ye giden Hacıince, burada hem dil hem de fastfood mantığını öğrendiğini anlattı. “Ben babamın ortağı olarak büyüdüm, ikinci jenerasyon olarak değil” diyen 42 yaşındaki işadamı, Türkiye’ye döndüğünde babasını hamburger hattı kurmak için ikna etmiş. Askerlikten sonra da şirketin genel müdür koltuğuna oturmuş. O dönemde meralarda ırk sorununun dikkat çekmeye başladığını anlatan Hacıince, 2004’te Konya ile başlayan arazi ve tesis yatırımlarını devam ettirdiklerini ve 2014’te 41 milyon dolarlık et tesisi kurduklarını vurguladı. Şu anda Beyşehir, Antalya, Alanya’daki üç tesiste toplam 27 bin büyükbaş hayvan kapasitesi ile besicilik yapan şirket, et ırkı problemini çözmek için uzun yıllardır melezleme çalışmaları yürütüyor. 2017’de 220 milyon liralık ciro hedefl ediklerini söyleyen Hacıince, et ırkı kapasitesini artırmak için yaptıkları çalışmalar sonrasında 5 bin adetlik doğuran hayvan havuzuna sahip olduklarını söyledi.

“Hedefim çiğ ette marka olmak”

Türkiye’nin en büyük etlik besi çiftliğine sahip olduğunu söyleyen Ahmet Hacıince, şirketini et perakendeciliğine taşıdığını ve hedeflerine adım adım ilerlediklerini belirtti.

Haciince markasıyla kutulu, darfresh vakumlu ve map tabaklı olmak üzere ambalajlı et hazırladıklarını vurgulayan Hacıince, "Hedefim çiğ ette marka olmak” dedi. Hacıince, şunları söyledi: “Et piyasasını tüketici yönetmeli. Antibiyotikli et almamalı. Çünkü kıymetli bir şey satın alıyor, pahalıya alıyor. Ne yediğini sorgulama hakkı var ama sormuyor.Ürünlerimizde o etin geçmişiyle ilgili her türlü bilgi var. Takibe açık bilgiler. Tüketici hangi ırktan, nerede yetişmiş bir hayvanın etini yediğini biliyor.”

‘Günlüğü 1000 dolara uzman getirttik’

Ahmet Hacıince 2016’da ABD’de imzaladıkları MC Donalds sözleşmesinin üç yıllık hazırlık süreci gerektirdiğini belirterek, bu dönemde çok şey öğrendiklerini ve şirketlerini 100 yıl sonrasına taşıyacak adımlar attıklarını ifade etti. “2013’te firmanın kapısını ilk çaldığımızda hiç umut vermediler. Gittik 41 milyon dolarlık tesis yatırımı yaptık. Hayvan refahı ile ilgili yaptırımları vardı. İlk kez duyuyorduk, o da ne diye düşünürken, elimize kriterleri tutuşturdular. Amerika’den hayvan refahı uzmanı getirtip günlük 1000 dolar verdik. Sistemi kurduk” sözleriyle süreci anlatan Hacıince, Amerikalı şirketin kendilerini merkeze çağırıp, “100 yıl sonra bu şirketi kim yönetecek” diye sorduğunu da söyledi. Hacıince, “Benden sonra oğlumun geleceğini söyledim. ‘Onun avukat olmayacağını nereden biliyorsun’ dediler. Çiftliğe uzmanlar gönderdiler. Oğlumla pedagoğa gitmemi istediler. Pedagog oğluma rol model olarak “dedesini” çizdiğini söyledi. Çocuğa çiftliği sevdirmemiz için bir Midilli almamızı istedi. Mecbur aldık, el üstünde tuttuk. Sonuç olarak planları işe yaradı. Oğlum şimdi ahırların yanından ayrılmıyor. İnekler doğururken izliyor. Şu anda 10 ineğin ajandasını tutuyor” dedi.