Sürdürülebilir gelecek için Ar-Ge ile kimya yaratıyor
BASF’nin bugün dünyadaki en yenilikçi şirketlerden biri olmasını sağlayan inovasyon yolculuğu aslında 150 yılı aşkın bir süre önce başladı.
Selenay Yağcı
BASF’nin bugün dünyadaki en yenilikçi şirketlerden biri olmasını sağlayan inovasyon yolculuğu aslında 150 yılı aşkın bir süre önce başladı. Kuruluşundan sadece 3 yıl sonra boya uzmanı Heinrich Caro ve bir araştırma yöneticisi BASF'de çalışmaya başladı ve bundan kısa bir süre sonra da BASF ilk patentini aldı.
Ar-Ge çalışmalarının BASF için hayati önem taşıdığını belirten BASF Türk CEO’su Buğra Kavuncu, sürdürülebilir bir gelecek için kimya yaratmayı kurum felsefesi olarak benimsediklerini söyledi. Kavuncu, "Bu doğrultuda Ar-Ge, sadece var olan ürünlerinin inovasyonu ve yeni ürünlerin yaratılması anlamında değil, aynı zamanda sürdürülebilirlik açısından da önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Tüm dünyada; doğal kaynakların korunması, sağlıklı su ve gıda tüketimi, hastalıklardan korunma gibi birçok konuda sosyal sorumluluk faaliyetleri yürüten BASF, tüm bu operasyonlarını Ar-Ge çalışmaları sonucunda geliştirerek ihtiyaç içindeki coğrafyalara ve insanlara fayda sağlıyor" diye konuştu. Araştırmaların odağını, gelecekte kimya temelli inovasyonların kilit rol oynayacağı başlıca üç alan oluşturduğunu söyleyen Kavuncu bunları şöyle sıraladı: “Doğal Kaynaklar, çevre, iklim, beslenme ve yaşam kalitesi. Hammadde değişimi, materyal sistemleri, nanoteknoloji ve beyaz biyo-teknoloji ise bu alanlara teknolojik temel sağlıyor."
Akıllı ambalajlama konusunda en çevreci çözümler
BASF’nin geliştirdiği inovatif ürünlere birçok örnek vermek mümkün… Bugünlerde gıda ambalajı için neredeyse gıda üretimiyle eşit araştırma ve geliştirme yapılırken, bu alanda gerçekleştirilen inovasyonlar ve ileri teknoloji çözümleri sayesinde karton, film ve şişeler gıdaların tazeliğini korumasını sağlıyor. Böylece gıda üretimi daha verimli ve güvenli hale getiriliyor. BASF, uzun yıllardır gerçekleştirdiği inovasyonlarla akıllı ambalajlama konusunda en çevreci çözümleri geliştirmeye devam ediyor. BASF, içecek kartonları ve yiyecek kaplarını da artık kısmen yenilenebilir hammaddelerin bileşimiyle oluşturulan biyobozunur plastiklerden üretiyor. BASF’nin ürettiği bu ambalajlar kullanıldıktan sonra diğer gıda atıklarıyla birlikte çevreye zarar vermeden değerlendirilebiliyor.
BASF’NİN REKABETÇİ GÜCÜ VERBUND YAKLAŞIMI'NDAN GELİYOR
Ar-Ge anlamında BASF’nin en büyük yatırımı ve rekabetçilik konusunda en güçlü desteği üretim zincirinde geliştirdiği Verbund yaklaşımı olduğunu söyleyen Kavuncu, şunları anlattı: "Verbund prensibi, kaynaklarımızı tek bir şirket halinde, etkin bir şekilde kullanarak katma değer yaratmamıza imkan sağlıyor. BASF 6 Verbund tesisi ve 376 ilave üretim sahası ile dünyanın neredeyse her ülkesinde müşteri ve iş ortaklarını destekliyor. Verbund prensibinin temeli, üretim tesisleri, enerji akışı ve altyapının akıllı bir şekilde birbiriyle ilişkilendirilmesine dayanıyor. Ayrıca bilgi birikimi ile müşteriler de akıllı bir şekilde birbirine bağlanmış oluyor. 1865 yılında Ludwigshafen’da kurulan BASF’nin merkezi, bugün yaklaşık 10 km2’lik alanda 2 bin bina ile hizmet veriyor. 160’ı aşkın kimyasal üretim sistemi, yüzlerce laboratuvarı, teknik merkezi, atölyeleri ve ofi sleri ile merkez, Avrupa’daki en büyük entegre endüstriyel kompleks konumunda. Verbund sistemi, temel kimyasallardan, boya kaplama ve zirai koruma maddeleri gibi katma değerli ürünlere kadar etkin değer zincirleri yaratıyor. Ayrıca bir fabrikadaki yan ürünler bir başkasında hammadde olarak kullanılabiliyor. Bu sistemle kimyasal süreçler daha az enerji tüketiyor, daha fazla ürün elde ediliyor ve kaynaklar korunuyor. Bir yandan hammadde ve enerji tasarrufu elde edilirken diğer yandan emisyonlarımız asgari seviyelere indiriliyor, lojistik maliyetleri azalıyor ve sinerji oluşturuluyor. Bu çözümler, BASF’nin rekabetçiliğini sürdürmesine imkan veriyor."