Dünde geçirilecek bir gün için rotamız Cumalıkızık

Bursa’daki kızık köyü, tam 700 yıllık. Osmanlı Beyliği’nin ilk dönemlerinin tanığı sivil mimari örnekleri, bugün UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde. Kar keyfi için Uludağ’a uzanmayı düşünüyorsanız, bu nefis köyü de görmelisiniz...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN

Eminim ki pek çoğunuz şu sıralar karın hangi merkezde kaç santimetreye ulaştığını takip etmekle meşgulsünüz. Lafı böyle açtım ama, hayır, bu hafta bir kar merkezine davet etmeyeceğim sizi, ama yakın bir şey yapacağım: Beyazın çok yakıştığı Uludağ’a çevirdiyseniz yüzünüzü, bu doğa harikamıza çıkmadan yahut da indikten sonra verebileceğiniz keyifl i bir moladan söz edeceğim: Cumalıkızık’tan. Kentin merkezine, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde yaptığım seyahati kısa bir süre önce paylaşmıştım sizlerle. İşte o seyahatte, doğa ve fotoğraf meraklılarından sık sık methini duyduğum bu köye de kırdık direksiyonu. Tarihi mirasını korumuş köye öyle kanım ısındı ki başlı başına bir molada size tavsiye etmek üzere, kenara ayırdım gönlümde. Eh, işte şimdi sırasıdır...

Merkezden 15-20 dakika uzaklıkta olan Cumalıkızık, Uludağ’ın kuzey eteklerine kurulmuş kızık köylerinden biri. Zaten Uludağ’la vadiler arasına sıkışıp kalmış köylere verilen bir nam kızık, kökeni ise Oğuz boylarından birinin ismine dayanıyor. Bu 5 köy, yani; Değirmenlikızık, Derekızık, Hahamlıkızık, Fidyekızık ile Cumalıkızık, Osmanlı Beyliği’yle yaşıt, yani 1300’lerden kalmalar. 700 yıl öncesinin dokusunu koruyanların başında Cumalıkızık geliyor. Adıyla ilgili iki rivayet var, Etnografya Müzesi’nde öğrendim: İlki Bursa’nın fethinden sonra bölgedeki ilk cuma namazının burada kılınmasından dolayı bu ismin verildiği. İkincisiyse başlarda Camilikızık olan adın sonradan Cumalıkızık’a evrildiği... O dönem sivil mimarisinin yaşadığı bir köy bulmak artık çok çok zor. Bu yüzden de buraya bir gelen, bir daha geliyor. Hatta, UNESCO’nun Dünya Mirası olarak tescil etmesinin de etkisiyle yabancılar yavaş yavaş keşfediyor.

Aslında Cumalıkızık’ın kaderini değiştiren, televizyon olmuş. “Kınalı Kar” dizisi köyü; gezmeye, keşfetmeye tutkun kitleye sunmuş. Döneminde çok sevilen bu diziyle birlikte, köy halkı da ellerindeki “hazine”nin farkına varmış. Tabii köye gelen gezginlerin artışı, yavaş yavaş bir hizmet sektörü de yaratmış. Diziden 10-12 yıl sonra bugün Cumalıkızık’a gideni, bol ağaçlı taş yolların arasında kalan küçük meydanda açılan tezgâhlar karşılıyor. Satıcıların çoğu kadın, zaten kendi el emeği göz nuru ürünleri satıyorlar. Aralarında örgüler; danteller de var, doğal yiyecekler de. Bal, salça, tarhana, erişte, ev ekmeği, ıhlamur, turşu, sirke, reçel... Doğayı doğalla yaşatan, biz seyyahların da Cumalıkızık molasını bir kavanozcuk olsun kentimize taşıyabildiğimiz lezzetler... Bu arada reçele bir parantez açmak lâzım: Buranın ahududusu meşhur, hatta haziran aylarında bir Ahududu Şenliği’ne de ev sahipliği yapılıyor.

Cumalıkızık’ta hanımlar çok çalışkan. Köyün içine doğru hafif yokuş yollarda yürüdükçe bu yargıma siz de katılacaksınız. Kimi gözleme, kimi kahvaltı, mantı, bilemedin çay-kahve sunuyor köylerini merak edip gelen konuklara; evlerinden devşirilmiş, küçük, tam da istediğimiz gibi yerel “kafeler”de. Köyde çok hoşuma giden bir başka “girişimcilik” de ne oldu biliyor musunuz?

Bugün Anadolu’da önemli turist potansiyeli olan pek çok yerde bulamayacağınız kent temalı ürünleri yaratmışlar ve satıyorlar. “Cumalıkızık Hatırası” çantalar, gece lambaları, biblovari hediyelik eşyalar ve benim gibi koleksiyonunu yapıyorsanız mahrum kalmayacağınız magnetler bekliyor sizi bu şirin köyde.

Köy meydanından girişimizi yaptık, hediyeliklerden; doğal yiyeceklerden seçtik, kahvaltımızı ettik, gözlememizi yedik, e şimdi ne yapıyoruz... Hadi bakalım artık tabana kuvvet. Ama baştan uyarayım, spor ayakkabısız katedilecek “parkur” değil Cumalıkızık. Çünkü yerler arnavutkaldırımı filan değil, bildiğiniz çeşitli büyüklükte taşlarla döşeli. Ortalarından suyun çevredeki dereciklere ulaşma çabasıyla şırıl şırıl aktığı dar sokaklar, düğün dış çekimlerine sık sık mekân oluyor. Bu yüzden, fotoğraf makinenizle ya da telefonunuzla yapacağınız Cumalıkızık çekimlerine bir-iki duvağın, bilemedin tülün girmesi an meselesi!

Cumalıkızık’ı gezenleri tarihsel bir yolculuğa çıkaracak evler, ağırlıklı olarak üç katlı. 270 ev varmış köyde ve bunun yaklaşık 180’i restore edilip düzenlenmiş. En güzeli de renk renk, çivit mavisinden saman sarısına, tirşe yeşilinden patlıcan moruna rengarenk boyanmış olmaları. Tıpkı sokaklarında satılan allı güllü Osmanlı macunları gibi. Dar sokakların etkisiyle neredeyse birbirine değecek cumbalı evlerin geniş kapılarını nefis kapı tokmakları süslüyor. Bu Cumalıkızık’a özgü tokmaklarda garip bir büyü var, neden derseniz, çalasınız geliyor. Anlaşılan bu hissi bütün seyyahlar yaşıyor olacak ki bir kapıda “Lütfen çalmayınız” yazısı gördüm, diğerinde ise tokmak iki yanından çiviyle sabitlenmişti!

KURTULUŞ SAVAŞI’NDAN BİR ANEKDOT

Cin Aralığı’nı da görmelisiniz. Bu sokakla ilgili bir rivayet var: Kurtuluş Savaşı’nda, Yunan askeri köylüyü yakmak üzere camiye dolduruyor. Bir fırsat bulup camiden çıkan halk, iki evin arasındaki bu çok dar yoldan kaçıyor ve tepedeki askerimize sığınıyor. Aralığın başına gelen Yunanlar onca kabalalığın burdan nasıl geçtiğine akıl sır erdiremeyip “Olsa olsa cinlerin işidir” diyor. Güzel öykü değil mi?

EN GÜZEL FOTOĞRAF KARELERİ

Küpeli Ev’in dantel perdeleri ardından Cumalıkızık... Taş sokaklarda emektar traktörler, evlere sarılı yarı bozulmuş bağlar, yapraklarını dökmüş ağaçlarda bir tiyatro dekoru gibi duran cennet elmaları objektifinize sığacak diğer güzellikler...

İçini de görmek isterseniz

Mutlaka uğramanız gereken bir adres vereyim: Küpeli Ev. 2010 yılında açılan Bursa UNESCO Derneği Proje Uygulama Evi’nin adı, köyde çok yetişen küpe çiçeğinden geliyor. Odalarının isimleriyse Ahududu, Kestane, Kiraz, Ortanca. İçi de geleneksel olarak yerleştirilen bu evde zaman yolculuğunun alâsı var. Semaverinden el yapımı lamba rafına, elişi örtülerinden 100 yılı geride bırakmış kitaplarına, dantel perdelerinden pencere önü sardunyalarına sizi alıp bir başka çağa çekecek bir mekân burası...

KÖYÜN CAMİSİ 300 YILLIK

Tarih kokan bir başka mekân da köyün ahşap ağırlıklı camisi. Altında 1917’ye tarihlenen Zekiye Hatun Çeşmesi’nin bulunduğu cami için 300 yıllık dense de, kitâbesi yok. Bilinen 1916’da ve 1950’lerde iki önemli onarım geçirdiği.

Yaşanmışlığın yüzü Etnografya Müzesi’nde

Dev kapıların ardından güzel bir avluya açılan tarih kokulu evlerin içinde yaşanan hayatlar, müzede yaşatılıyor. İçerdeki levhalarda hem Kızık Türkmenlerinin Bursa’ya gelişi hakkında bilgi bulabilir hem de köyde yüzyıllar boyu kullanılan eşyalardan bugüne ulaşanları inceleyebilirsiniz. Yangınlara "gidilen" tulumbadan antika kapı kilitlerine, daktilodan radyoya pek çok yaşanmışlık izi sürebilirsiniz burada. Köyün adetlerini anlatan panolar da var. Örneğin gelinin arkadaşlarıyla birlikte gittiği Cuma hamamında yakılan kınaya köyde “deli kına” denirmiş. Bir başka düğün adeti de “paça günü.”

Bu konularda ilginizi çekebilir