Zarif ve yemyeşil bir düş

Balkanların en eski yerleşim merkezlerinden Belgrad, tarihle bugünü buluşturan sokakları, zengin kültürü, lezzetli yemekleri ve doğaya alan bırakan kentleşmesiyle ideal bir hafta sonu molası...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN

Görkemli iki nehrin çocuğu o: Kara Orman’da doğup 10 ülke gezen Tuna ve sağkolu Sava'nın... Avrupa’nın bu coşkun akarsuları, Balkanların “beyaz şehri”nde buluşup hasbıhâl etmeyi seçmişler! Ve adına 878’den beri Belgrad (Beograd) denen platolarına kurulu bu kentin kaderini binyıllardır etkilemişler. İki nehrin görkemi, toprağa sunduğu bereket ve elbette stratejik önem, onu Eskitaş Çağı’ndan beri arzu nesnesine çevirmiş, öyle ki kent tam 115 savaş görmüş, 44 kez de yerle bir edilmiş... Bu hafta sonunda Belgrad’dayız. Tarihini anlatmayı topraklarında bulunan Avrupa’nın insan biçimli ilk objesi sayılan Vinca Leydisi’ne havale edip bugünün gezginine sunduklarına geçiyorum hemen!

Bu yazıyı 10 Temmuz’da yazıyorum, yani Nicola Tesla’nın doğumgününde. “İyi ki doğdun,” diyorum, İstanbul’dan 1.5 saatlik bir uçuştan sonra indiğimiz Tesla Havaalanı’ndan itibaren, 2016’nın Belgrad’ında en çok karşılaşacağımız ismin sahibi bilimadamına bir kez daha, “Belgrad’da senden öyle çok bahsedildi ki tanış gibiyiz...” İnanın abartmıyorum; müzeden magnetlere kadar hemen her yerde bugün hayatımızı kolaylaştıran pek çok şeyin mucidi bu nev-i şahsına münhasır bilimadamı... Belgrad’ta ikinci en sık rastlayacağınız isimse -Tito’dan bile çok!- yukarıdaki büyük resimde azametli bir heykelini göreceğiniz Prens III. Mihailo (Knez Mihailova.) Heykel, bugünün Belgrad’ının buluşma noktasının tam ortasında, Trg Republike yani Cumhuriyet Meydanı’nda... Burası Belgrad gezinize başlamak için de çok uygun bir nokta... Heykelin hemen arkasındaki devasa binasıyla bile sanatseverin iştahını kabartan Ulusal Müze tadilatta olsa da üzülmeyin, o kadar canlı bir noktadasınız ki yapacak onlarca şey var... Örneğin, hemen çaprazdaki Ulusal Tiyatro’nun programına göz atabilir ya da heykelin sağından Belgrad’ın kalbi olan Knez Mihailova Caddesi'ne girebilirsiniz. Sokak şarkıcıları ve ressamlarının “işgalindeki” cadde boyunca yapılacak bir yürüyüş Belgrad’ın ruhunu anlamak için en iyi yardımcınız olacak. Gülümseyin: Beyaz kadar yeşile de düşkün, estetikten yana, tarihi binalarını sevmiş ve kollamış, seyyahına sürprizler yapan, yemekleri gayet lezzetli ve bol kepçe, sanat ve sporun başrolde olduğu, hayvansever, güzel genç kızlar ve delikanlıların şenlendirdiği kadim bir şehirdesiniz... Hadi caddenin sonundaki 1908’den kalma Hotel Moskva’da bir mola verin ve Figaro, Alexandre ya da Napolyon pastalarından birini, yok yok en iyisi spesyalitesi Cup Moskva’yı yerken, önünüzden akıp giden Belgrad’ın sihrine kapılın...

KALEMEGDAN, KENTİN RUHU!

Belgrad, Kanuni tarafından 1521’de fethediliyor ve 1867’ye kadar Osmanlı'nın Balkanlardaki en önemli kentlerinden biri oluyor. Osmanlı etkisini en çok, Knez Mihailova Caddesi'nin sonunda bulacağınız 53 hektarlık Kalemegdan’da hissedebilirsiniz. Kalemegdan; dev bir kale, yemyeşil bir park, farklı yüzyıllarda eklenen yapılarıyla bir açıkhava müzesi, hayvanat bahçesinden kafelerine kentin en güzel soluk alma alanlarından biri. Kalemegdan'dan adını Kanuni’nin buradan Tuna ve Sava’nın birleştiği noktaya dalıp kimbilir neler düşünmesinden alan Fikirbayır terasını, farklı renklerde akan iki nehrin insanlara barış dileyerek sükûnetle kavuşmasını, Savaş Adası’nı, Viktor anıtını ve sarmaşıklı St. Petka şapelini görmeden ayrılmayın!.

SOKOLLU’DAN ANNESİNİN ANISINA..

Kalemegdan’ın adı Osmanlı’dan kalma, tıpkı içindeki Defterdar ve İstanbul kapıları gibi. Parkın içinde 1716’daki Petrovaradin’de şehit edilen Mora Fatihi Damat Ali Paşa’nın türbesi de yer alıyor. Neredeyse Belgrad var olalı beri var olan, her gelen uygarlığın bir şeyler eklediği Kalemegdan’ın tarih meraklılarına anlatacakları bitmez. Ama benim dinlediğim en hüzünlü öyküsü Sokullu Mehmet Paşa Çeşmesi’ninki. Devşirme sistemine çocuk yaşta dahil edilen paşa, bu çeşmeyi annesinin hatırası için yaptırmış, çünkü annesi, Yeniçeriler onu eğitmek üzere memleketinden alırken Drina’ya kadar peşinden gelmiş! Çeşme hemen ırmağın kıyısında ve işte bu manzaraya sahip... Doğa ve tarih meraklısıysanız, Belgrad gezinizde Kalemegdan’a en az bir gün ayırın. Minik bir “tren”le de gezebileceğiniz Kalemegdan’da anahtar teslim anıtı, Fransa’ya teşekkür heykeli, çocuklarınızla gittiyseniz Dinopark, tenis sahaları, saat kulesi, tarih boyunca savaşlarda kullanılmış aletlerin sergilendiği askeri müze ve işkence müzesi görebileceğiniz yerler arasında...

Günün her saati hareketli bir cadde

Her kentin bir İstiklâl Caddesi vardır, Belgrad’ınki Knez Mihailova! Gündüzü ayrı, gecesi ayrı neşeli olan bu caddede uğramanızı önereceğim iki mekân var: İlki çantadan giysiye, biblodan mutfak eşyalarına el yapımı son derece orijinal objeler satan Katapult... İkincisi ise hemen karşısındaki -başta Tesla olmak üzere- Belgrad'ı çağrıştıran pek çok şeyle süslenmiş hediyelikler satan Belgrade Window. Hediyelik işini burada çözemediyseniz, Karlofça turunda dünyaca ünlü bal, şarap, kahvaltılık ajvar ya da şuruplarla da halledebilirsiniz, üzülmeyin. Bu arada Karlofça, tarih açısından öneminin yanı sıra çok keyifl i bir “geçmiş zaman kenti.” Uğramanızı ve meşhur anlaşmanın imzalandığı çadırın yerine kurulan şapel başta olmak üzere kenti turlamanızı tavsiye ederim.

Acıktınız mı?

Belgrad hesaplı bir kent, özellikle de yeme içme söz konusu olduğunda. Yemeklerin lezzeti ve porsiyonların büyüklüğü de cabası... Buralara kadar gelmişken denemeniz gereken ilk yemek hiç kuşkusuz cevapi ya da cevapcici dedikleri köfte. “Kaymak”la yani tereyağla servis edilen köftenin yanında mis gibi domateslerle yapılmış bir salata da söyleyin, hatta beyaz lahana salatası da. Lahana deyip geçmeyin, ekşi sosla çok ferahlatıcı. Tuna kıyısına uzandığınızda sizi bekleyen bir sürü sevimli lokanta göreceksiniz. Buradaysa tavsiyem nehir balıkları. Ustalıkla pişiriyorlar, beğeneceksiniz. Sokak lezzeti meraklılarına önerimse toprağından mı, suyundan mı bilmem, her deneyenin bayıldığı mısırlar, İtalya’yı aratmayan pizzalar ve krep benzeri çeşitli soslarla servis edilen palaçinkalar.

Novi Sad, rengarenk!

Belgrad’a gelmişken yakın çevreye de uzanın: Karlofça’da tarihin bir başka zaman dilimine gidin, Petrovaradin Kalesi’ni gezin; iki akrep ve yelkovanı olan ilginç saat kulesini görün, Bütün Belgrad’ı ayaklar altına seren Avala Kulesi’ne ve Meçhul Asker Anıtı’na çıkın... Hele hele Novi Sad’ı sakın atlamayın! Belgrad’ın burnunun dibinde, yürüyüş yolları, iyi korunmuş zevkli binaları, adım başı şair yazar heykelleriyle kesinlikle görülesi bir yer.

Bambaşka bir sokak

Şehrin göbeğindeki Skadarlija'ya (Bohemian Quarter) da zaman ayırın. Sakinlerinin buluşma noktası olmuş üç ağızlı eski çeşme, artık silinmeye yüz tutmuş Arnavut kaldırımları, geçmişin güzel binalarını boylu boyunca sarmış rengarenk çiçekler ya da renk ve desenleri naif tutulmuş graff itiler, geleneksel Sırp şarkıları çalan müzisyenler, sanat atölyeleri, köşeleri tutmuş görünen sanatçı heykelleri, yerel mutfağın lezzetlerini sunan lokantalarla cıvıl cıvıl.

Bu konularda ilginizi çekebilir