İtalyanların ıskaladığı Has bir başarı öyküsü

Has Group, bir İtalyan tekstil makineleri üreticisinin Türkiye temsilcisiyken, ana şirket ‘Türkiye artık yeterince kazandırmıyor bir de ihracat yapıp bize rakip olmayın’ deyince yola yalnız devam etme kararı aldı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ozlem-ermis-beyhan-001.png

Fasoncu olmamak için direnen Has Group, bugün tekstil makineleri üretiminde Avrupa’nın ilk iki şirketinden biri. İtalyan bir tekstil makineleri üreticisinin Türkiye distribütörü iken bölgeye ihracat için kalıplarını zorlayan, süreç içinde İtalyanların ‘Türkiye pazarı eskisi gibi kazandırmıyor, ihracatta bize rakip çıkmayın’ diyerek ortaklıktan ayrılma kararı aldığı Has Group’un 2015’te 35 milyon euro olması beklenen cirosu bugün o İtalyan şirketin üzerinde... Has, karlılıkta ve cirosal büyüklükte Çin ve Hindistan hariç bırakılırsa sektörde 2’nci sırada. İhracatta ise bölgenin lideri. Şirket, TOBB ve TEPAV ortaklığında gerçekleştirilen 2011 – 2013 döneminde Türkiye’nin en hızlı büyüyen ilk 100 şirketi sıralamasında 28’inci sırada yer aldı. Bu başarı hikayesini, Has Group Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Hasbay ile konuştuk. 

Tamer Hasbay’ın hikayesi 1990’lı yılların başında, İtalyan Lisesi sonrası üniversite okumak için gittiği İtalya’da başlıyor. Tekstilin patladığı yıllar, Türkiye’den teksil işine girmek isteyen eş dost akraba ona ve yine İtalya’da okuyan ağabeyine danışıyor. Bu vasıta ile İtalyan tekstil makineleri üreticisi Lafer SPA’nın temsilciliğini alan Hasbay kardeşler, Çorlu’da bugünkü fabrikalarının bulunduğu alanda satış sonrası hizmet için teknik hizmet veren bir birim kuruyorlar. 1994 yılına gelindiğinde İtalyanları Türkiye’de bir montaj fabrikası kurmaya ikna eden Hasbay Çorlu’da yüzde 50-50 ortaklıkla bir montaj fabrikası kurma çalışmalarına başlıyor. 1996’da üretim başlıyor ama montajın maliyeti artırdığı ortaya çıkıyor. Böylece makine parçalarının yüzde 80’ini Türkiye’de üretecek yeni bir yatırıma imza atılıyor. 

Sadece Ortadoğu’ya ihracat yapmamıza izin verdiler 
Türkiye pazarı çok canlı, satışlar iyi, İtalyan ortak memnun. Ancak 2000’li yıllarla pazar daralmaya başlayıp satışlar azalınca üretim fazlası ortaya çıkıyor. Hasbay bu noktada İtalyan ortağa ihracat yapma teklifinde bulunduklarını ancak ortaklarının bunu kabul etmediğini anlatıyor. Zaman geçtikçe ihracatın zorunlu olduğu, iç pazarın üretimi karşılamayacağı netleşiyor. Bu kez İtalyan ortak, ‘Türkiye’de tekstil bitiyor. O zaman siz kendi markanızı koyup ihracat yapın, bizim markamızı kullanmayın. Elbette tüm ülkelere değil sadece Ortadoğu pazarına’ diyor. Hasbay, “Çünkü kendi markalarında Made in Turkey yazmasını istemiyorlardı, İtalyan üretimi olmalarını çok önemsiyorlardı. Çok iyi satışlar yakaladık Ortadoğu’da. Bu kez bundan da rahatsız oldular onların pazarlarını alıyoruz” diye anlatıyor yaşananları. İtalyan şirket yaşanan süreç sonunda önce Has Group’dan bütün teknik desteğini çekiyor, sonra hisselerini Hasbay’a devrederek finansal ortaklıktan da çıkıyor. 

Türkiye’ye malesef fasoncu olma modeli çizilmiş 
Has Group bu arada kendi Ar- Ge ve teknik ekibini oluşturuyor. Teknik tekstil üretebilecek makinelerden 60 metrelik RAM denilen makinelere kadar farklı üretim yetenekleri geliştiriliyor. Kurşun geçirmez, antibakteriyel kumaşlar üreten makineler de üretir hale geliyor Has Group. 6 adet patenti, TÜBİTAK ve AB fonu destekli 13 projesi olur konuma ulaşıyor. Çin ve Hindistan dışarıda bırakılırsa, karlılık ve ciroda bir Alman şirketinin ardından ikinci sıraya yerleşmiş. Şirket adım adım ihracatı artıyor ve üretiminin yaklaşık yüzde 45’i ihracata gidiyor. “Size satın alma teklifi gelmiyor mu?” diyoruz, Hasbay iç ferahlatan bir yanıt veriyor: “Biz fasoncu olmayı hiç kabul etmedik. Bazen danışmanlar bize Avrupalı bir firmanın fason üretimini niye yapmadığımızı soruyor. Bu insanların bile bir aşağılık kompleksine sahip olması beni şaşırtıyor. Ben niye fasoncu olayım ki, ben onun zaten önündeyim. Bana yardım edin, rakibimi de geçip kendi markamla dünyada bir numara olayım. Türkiye’nin tekstili de 5 büyük markaya çalışır. Bize böyle bir model çizilmiş, kafalar malesef fasonculuk mantığının dışına çıkmıyor.” 

Outsource etmemek başarı anahtarı oldu 
Peki Has Group ne yaptı da bölgesinde lider konuma ulaşabildi? Tamer Hasbay, analizini paylaşıyor: “Biz entegre bir tesisiz. Demiri ham olarak alıp parça haline getirip, sonra makine haline getirerek bunu otomasyonuyla elektroniği ile birleştiren, A’dan Z’ye her şeyi bünyemizde yapan bir iş modelimiz var. İşortaklarımız var, onların Ar-Ge’lerinin de bize büyük katkısı oluyor. Bize hep işleri outsource etmemiz önerildi ama o tip çalışan fabrikalar bu sektörde ayakta kalamadı. Çünkü bizimki terzi işi bir imalat. Az adetli büyük hacimli imalattan bahsediyoruz. Burada ürünün geliştirilebilmesi de bizimki gibi yapılarda mümkün oluyor. Bir de çalışan arkadaşlarımın da özverisi başarımızda gizli bir silah oldu diyebilirim.” 

Bugün ihracatla büyüyor Has Group. İhracat rakamlarında Çin ve Hindistan dışarıda bırakılırsa lider. Has Group fuarlara katılıyor, 60’a ülkede satışı, 30 ülkede mümessilleri bulunuyor. Şimdi yeni hedef modernizasyon yatırımı ve bir Ar-Ge merkezi kurmak. Ana pazarlarının bölge ülkeler olduğunu anlatan Hasbay son dönemde kendilerini şaşırtan ülkelerden de talep aldıklarını vurguluyor: “Avrupa pazarından ciddi ilgi görmeye başladık. Örneğin Fransa’dan bir gıda şirketi jambonların üzerine kaplanan kumaşı üretmek için makine sipariş ediyor. Teknik tekstil makineleri talebi artıyor. Ayrıca Amerika’dan da değişik makine talepleri geliyor. Bu pazarlarda tekstilin hiç bitmeyeceğini görüyoruz biz.” 

Peki İtalyan ortak şimdi gelinen noktada bu şirketten çıktığı için pişman mıdır? Hasbay, “Onu bilemem ama Made In Italy’nin gücüne fazla inanıp, Türkiye’nin tekstilin kayacağı ülkeler açısından çok önemli bir örnek ülke olacağını öngöremeyerek bence büyük bir yanlışlık yaptılar” yanıtı veriyor.

Pakistan ve Bangladeş’te fabrika müdürleri hep Türk
Türk tekstil makinesi üreticileri özellikle teksilin kaydığı yeni pazarlarda çok avantajlı. Nedenini Tamer Hasman şöyle anlatıyor: Tekstilin en hızlı büyüdüğü Pakistan’da, Bangladeş’te bir fabrikaya gittiğimizde işletme müdürü ya da danışmanlar Türk çıkıyor. Eski yıllarda İtalyanlar yapardı bu işleri. Türkiye’nin bu alandaki bilgi birikimi bize büyük avantaj sağlıyor. Özbekistan, İran, Afrika gibi tekstilde yeni gelişen ülkelerin idolü Türkiye. Türkiye’deki fabrikaları örnek alıyorlar, Türkiye’deki gelişmeleri takip ediyorlar. Bu ülkelerden gelecek talep de bize büyük potansiyel yaratıyor.

Dolarda 10 kuruşluk artış brüt kârımızı %1 artırır
Dolardaki oynaklık bize zarar veriyor. Ama doların yükselişi karlılıkları artırıyor. Şöyle netleştireyim, dolardaki 10 kuruşluk artış bizim sektördeki bir firmanın EBİTDA’sını yüzde 1 artırır. Bizim de ötemizde hitap ettiğimiz müşteri kitlesine dolar artışı daha da büyük kar artışı sağlıyor. Tekstilcinin maliyetinin yüzde 70’i TL bazlı olduğu için çok daha avantajlı oluyorlar. Elbette dolar artışına bütünlüklü bakmak gerekir ama bunun doğrusu bir ülkede yüzde 8 enflasyon varsa doların da o seviyede artmasıdır. Bizde senelerce bu olmadığı için, maliyet artışına rağmen dolar kuru yerinde saydığı için karlılıklarda düşüş oldu. Kurun ne kadar sabit kalacağı belli değil, 6 ay sonra düşebilir ve bu oynaklık bize büyük bir olumsuzluk yaratır

'OĞULLARIMI ÜRETİME GİRMEYE İKNA EDEMİYORUM'
Gençler üretim sektörüne ilgi göstermiyor malesef. Ben de oğullarımı üretime girmeye ikna edemiyorum. İtalya da aynı süreçlerden geçti. Orada da ikinci üçüncü jenerasyon üretimden kaçındı, Çin üretsin denildi ve bu noktaya gelindi.

ŞU 3 ADIM ATILSA SANAYİ SIÇRAMA YAPAR

1 - Yatırım ortamının iyileşmesi gerekiyor. Bunun için yapılabilecek şey sektörün Eximbank gibi kuruluşlarca desteklenmesi. Pakistan’a bir yatırım malı satmak için gittiğinizde sizden vadeli bir finansman ister. Siz bunu sağlayamadığınız zaman müşteri bunu sağlayan ülkelere gider. Türk Eximbank Almanya’ya mal satacaksanız destek veriyor ama Hindistan’a mal satacaksanız işler zorlaşıyor.

2 - Üniversite-sanayi işbirliğinin artırılması gerekiyor. Bu sayede yeni ürünlerin geliştirilip sektöre kazandırılması çok önemli. Türkiye’de Ar-Ge değil Ür-Ge yapılıyor. Bizim sanayimizde de bu böyle. Yepyeni makineler değil, var olan makinenin daha verimlisi geliştirilir. Ar-Ge’yi sanayici değil akademisyenler yapar. Ülkemizde sanayi üniversite işbirliği çok zayıf malesef. Burada güçlü projelere ihtiyaç var.

3 - İşgücü ve insan kaynağında istenen seviyede değiliz. Gençler üretim alanına ilgi göstermiyor, üniversitelerden öğrenci talep ediyoruz ama çok az karşılık buluyor. Öyle ki sektörde robot kullanımına maliyet avantajı nedeniyle değil, işçi bulunamadığı için yatırım yapılacağı belirtiliyor. Devletin işgücünün sanayiye ilgi göstermesi için bir teşvik vermesi çok etkili olabilir.

Türkiye tekstilde İtalya'nın 1990'lı yıllarını yaşıyor
Türkiye’de teknik tekstile bir kayış gözlemliyorum. Hiçbir zaman tekstil bitmeyecek ama şekil değiştirecek. Türkiye’de tekstilde müthiş bir bilgi birikimi var. Bu şimdi bizim gibi üreticileri besleyen çok önemli bir güç. İtalyanlar 1990’larda tekstil makinelerinde çok ilerideydiler, çünkü tekstilde de çok ileriydiler. Sektör, makine üreticilerini sürekli geliştiriyordu. Şu anda Türkiye, İtalya’nın 1990’lı yıllarını yaşıyor. Yeni tip üretimler, makineler bizden çıkıyor.

Bu konularda ilginizi çekebilir