'Eğer geleceğe saygı gösterirseniz ödüllendirilirsiniz'
Yıldız Teknik Üniversitesi Finans, Kurumsal Yönetim ve Sürdürülebilirlik Merkezi Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güler Aras, kitabının başlangıç sayfasında şu mottoya yer veriyor: “Eğer geleceğe saygı gösterirseniz ödüllendirilirsiniz.”
Prof. Dr. Güler Aras, Yıldız Teknik Üniversitesi Finans, Kurumsal Yönetim ve Sürdürülebilirlik Merkezi Kurucu Direktörü. Prof. Aras, 2015 yılında ikisi İngiltere’de olmak üzere, dört kitap yayınladı.
Bu kitaplardan ilki olan “Sustainable Markets for Sustainable Business: A Global Perspective for Business and -Financial Markets (Gower, UK 2015)” firmaların sürdürülebilir performansları ile içinde bulundukları sistemin ve piyasaların sağlıklı işleyişi ve sürdürülebilirliği arasındaki yakın ilişki ve etkileşimin varlığını ele alıyor.
Maria Alucna ile birlikte kaleme alınan ikinci kitabın başlığı “Transforming Governance: New Values, New Systems in the New Business Environment” (Gower, UK 2015). Kitap son dönemlerde yaşanan finans krizinden sonra, kurumsal yönetim ilkeleri ve yaklaşımlarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini tartışıyor. Özellikle; 2008 krizinden sonra firmaların artık farklı şekilde yönetilmesi ve yönetişimin de daha farklı şekilde ele alınması gereği anlaşıldıktan sonra, teori ile pratiğin nasıl uyum içinde olabileceği sorusunun yanıtını arıyor.
TÜSİAD tarafından yayınlanan “Kurumsal Raporlamada Yeni Dönem: Entegre Raporlama”( 2015) ise Türkiye’de bu alandaki kapsamlı kılavuz niteliğinde olan ilk yayın.
Prof. Aras imzası taşıyan dördüncü yayın ise “Firmaların Ar- Ge ve İnovasyon Performansının Stratejik Analizi” başlığını taşıyor. Kitapta sürdürülebilir performans için, firmaların Ar- Ge ve inovasyon düzeyi ile finansal performansları arasındaki iliski araştırılmış. Çalışma, firmalar için stratejik bir yol haritası önerisinde bulunuyor.
Prof. Dr. Aras’a, Türkiye’de sürdürülebilirlik bilinci ne yönde gelişiyor, KOBİ'lerde sürdürülebilirlik nasıl desteklenmeli, entegre raporlama nedir gibi konuları sorduk. Yanıtları şöyle:
Sürdürülebilirlik stratejik bir konu
“Türkiye’de sürdürülebilirlik konusunda epey ilerleme kaydetmekle birlikte hala yolun başında olduğumuzu söyleyebiliriz. Sürdürülebilirliğin ne olduğunu anlama sürecinden, nasıl uygulayacağımızı öğrenme ve şirketlerin biz nasıl yaparız sorusunu sorma aşamasına geldik. Firmalar bu konuya eğilirken öncelikli olarak ne kadar ilave maliyet, zaman ve iş yükü getireceği sorusu ile ilgililer. Temelde sürdürülebilirlik prensiplerinin kurumun bütün fonksiyonlarında yer alması gerektiğinin farkında olarak, bir proje çerçevesinde uygulanmasının planlaması önemli bir başlangıç noktası. Bu süreç başaladıktan sonra sadece bir proje olarak algılanmaktan çıkıp sürdürülebilir iş modeli olarak sürekliliğini sağlamak gerekli. Sürdürülebilirlik aslında firmalar için stratejik olarak ele alınması gereken bir konu. Kurumsal sürdürülebilirliği “stratejik bir yaklaşım” ile ele alırsak, ekonomik, çevresel ve sosyal açıdan risk yönetimi yaklaşımı ile, uzun dönemde firma ve yatırımcılar için getiri sağlayabilecek bir hedef olarak tanımlayabiliriz. "
Geleceği önemsemeliyiz
“Kurumsal sürdürülebilirlik, ekonomik, çevresel ve sosyal açıdan, uzun dönemde firma, yatırımcılar ve bütün paydaşlar için yarar sağlamayı amaçlayan bir yaklaşımdır. Sorunların temelinde ekonomik amaçlar ve bunlara ulaşma yöntemleri ile çevre arasındaki dengesizlik yatmaktadır. Sürdürülebilir organizasyonlar ekolojik sistemin bir parçası olarak çevreden aldıkları kaynakları diğer faktörlerle birlikte etkin bir biçimde kullanarak, geri dönüşümlerini sağlamayı hedefl erler ve bunların gelecek nesillerce de kullanılacağını dikkate alırlar. Bu aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın temel koşuludur. İşletmeler artık geleneksel iş modeli yerine, sürdürülebilirliğin yapılan her işin ve sürecin merkezinde olduğu yeni bir iş yapış şekli geliştirmek zorundalar. Bunun icin de sürdürülebilirliğin şirketin yönetim ve üretim felsefesinin merkezine konulması onemli. Bu anlamda sürdürülebilirliği artık işletmelerin başarısı için bir anahtar olarak görüyoruz. Sürdürülebilirlik için temel bir koşul olarak en kısa ifade ile şunu söyleyebiliriz: ‘Geleceği önemsemeliyiz.’ Kısa vadeye odaklanmak uzun vadeli değişimleri, fırsatları ve tehditleri görmemizi engeller. Bu nedenle sürdürülebilirliği kısaca uzun vadelilik olarak da tanımlayabiliriz. Kısa bir süre önce İngiltere’de yayınlanan “Sustainable Markets for Sustainable Business” isimli kitabımın başlangıç sayfasında yer verdiğim mottoyu hatırlatmak isterim: ‘If you respect the future you will be rewarded’ 'Eğer geleceğe saygı gösterirseniz ödüllendirilirsiniz”. Bu inancımı, düşüncemi yazılarımda ve konuşmalarımda paylaşmaya çalışıyorum.”'
KOBİ'ler de inovatif iş modelleri kullanmalı
“KOBİ'ler büyük işletmeler gibi sürdürülebilir büyüme hedefl erine ulaşmayı amaçlayan, ancak ölçek ve kurumsallaşma anlamında farklılık gösteren işletmeler. Türkiye’de ekonominin yüzde 98’ini KOBİ niteliğindeki işletmelerin oluşturduğunu düşünürsek, bu işletmelerin istihdam sağlama, yatırımlar, ekonomik kalkınma ve büyümedeki yerini çok daha iyi değerlendirebiliriz. Öncelikle kobilerin hem esnek ve dinamik yapılarının korunması hem de kurumsallaşmalarının sağlanarak varlıklarını sürdürmeleri önem taşıyor. Özellikle aile şirketlerinin sürdürülebilirliğini sağlamak için kurumsal bir yapının oluşturulması son derece önemli. Bir diğer konu ise, artık kobilerin de inovatif, güncel iş modellerini kullanmaları ve bunu işlerinin her aşamasına entegre etmeleri son derece onemli. Geçmişteki iş modelleri ile gelecekte var olmak olanaklı olmadığı gibi, sosyal ve doğal çevre ile denge kurmadan varlıklarını devam ettirebilmeleri de olanaklı değil. KOBİ'ler için bir diğer motivasyon ise tedarikçisi oldukları büyük şirketlerden geliyor. Artık sürdürülebilir iş modelleri uygulayan büyük firmalar tedarikçilerini seçerken de sürdürülebilirlik ilkelerine uygun olup olmadığına göre karar veriyorlar. Bu uygulamalar firmaların üretim kalitesini ve verimliliklerini artırırken, itibar da kazandırıyor.”
Entegre Raporlama: Sadece dünü ve bugünü değil, geleceği de yansıtacak
“Entegre raporlama finansal ve finansal olmayan bilgilerin bir arada ve entegre bir şekilde sunulduğu ve bütün paydaşları için değer yaratma amacı taşıyan yeni bir raporlama düzeni. Aslında temeli entegre düşünceye dayanıyor. Uluslararasi Entegre Raporlama Konseyi’nin (IIRC) tanımına göre; ‘Kurumların stratejisi, yönetimi, performansı ve gelecekten beklentilerinin kısa, orta ve uzun vadede nasıl değer yarattığının kısa ve öz bir sunumu’ olarak ifade ediliyor. Entegre raporlama, yatırımcılar başta olmak üzere firmaların tüm paydaşlarına daha kapsayıcı bir bakış açısıyla firmaya iliskin kararlar vermelerine yardımcı olmayı amaçlıyor. Bu, firmaları daha stratejik, uzun vadeli hareket etmek açısından disipline ederken, paydaşların da kararlarında daha bilinçli olamalarını sağlar. Entegre raporlama konusunda benim de yazarı olduğum Türkiye’deki ilk kapsamlı çalışma TÜ- SİAD tarafından 2015’te yayınlandı. Uygulamaya baktığımızda Türkiye’de bu konuda sadece iki pilot firmanın hazırlık yaptığını görüyoruz. Yani henüz yayınlanmış bir Entegre Rapor bulunmuyor. Dünyada entegre raporlama uygulamaları çok yakın bir zamanda başlamakla birlikte, kısa zamanda yaygınlaşarak bugün birçok ülkede çok sayıda kuruluşun kullandığı bir raporlama formatına dönüştü. Mevcut durumda binin uzerinde firma Entegre rapor yayınlıyor.
Güney Afrika’da borsada işlem gören firmalarda raporlama zorunlu hale getirilmiş durumda. Türkiye’de son derece onemli bir gelişme ise, Entegre Raporlama Turkiye Komitesi’nin oluşturulmuş olması. Benim de oluşumunda yer aldığım ve başkanlığını yürütmek üzere sorumluluk üstlendiğim bu komite entegre raporlama konusunda firmalara yol gösterecek. Türkiye’deki yetkili başvuru mercii olacak.”
Krizlerin önlenmesinde yasalar tek başına yeterli değil
"Globalleşme ile birlikte artan riskler ve artan kırılganlık nedeniyle finansal krizleri daha sık, daha uzun ve çok daha derin yaşıyoruz. Aşırı rekabetin getirdiği kontrolsüz ve yönetilemeyen riskler ve ihtiraslı yöneticiler, mali piyasaların ve enstrümanların daha karmaşık hale gelmesi, bilgi teknolojilerindeki hızlı değişim, fonların serbest dolaşımı, düzenlemelerdeki ve uygulamarındaki yetersizlikler ya da sorunlar, sistemdeki kırılganlığı artıran temel nedenler arasında sayılabilir. Yaşanan krizler ve büyük firma skandallarının ardından yapılan düzenlemelere rağmen tekrar benzeri sorunların yaşandığını görüyoruz. Yıllardır başarılı bir performans gösteren, kurumsal şirketlerin bile yolsuzluk yapabildiğine şahit olduk.
Bütün bunlar aslında bize krizlerin önlenmesinde yasaların ve düzenlemelerin tek başına yeterli olmadığını gösterdi. ABD’de Enron, Worldcom gibi büyük skandalların hemen ardından Sarbanes- Oxley (2002) Yasası getirildi. Bankacılık sistemini düzelemek üzere Basel II düzenlemeleri yapıldı. 2008 krizi sonrası, ABD’de 1930’lardan bu yana finansal denetim alanında getirilen en kapsamlı değişiklik olan ve hesap verilebilirlik ve şeff afl ık ilkelerine dayandırılan Dodd-Frank Yasası yürürlüğe girdi. Bütün bu düzenlemelerin amacı krizlere karşı daha dayanıklı bir sistem yaratmak.
Bu durum aslında sadece düzenlemeler, ilkeler ve standartlar ile sistemin ve kurumların işleyişini kontrol etmenin olanaklı olmadığını gösteriyor. Bu nedenle kurallar, düzenlemeler ve ilkelerin varlığı kadar önemli olan bunların tam olarak uygulanmasıdır.”