Suya erişim kısıtlıyken dünyada barıştan söz edemeyiz

Dünya nüfusunun yaklaşık yarısı yılın en az bir bölümünde ciddi su sıkıntısı yaşıyor. Diğer yandan su ile ilişkili doğal afetlerin payı son 50 yılda giderek artıyor. Dünyanın istikrara kavuşmasında su önem kazanırken, ‘sınır ötesini aşan su havzalarına’ sahip 153 ülkeden sadece 24’ünün bu kaynağı paylaşıyor olması gelecek ile ilgili kaygıları artıyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hüseyin VATANSEVER

Günlük hayatımızda bir şeyin önemsiz olduğunu ifade etmekte kullandığımız bir deyim vardır: “Havadan sudan konular” şeklinde…

Oysaki dünyanın geldiği durum ve iklim krizi karşısında en hayati konu olarak hava ve su gündeme geliyor. Yağış rejimlerinin düzensizleşmesiyle yaşanan kuraklık gıda güvenliğini tehdit ederken, diğer yandan oluşan seller yerleşim yerlerinde can güvenliğini tehdit ediyor. Buna ek olarak suyun kıt olması, su kaynaklarının kirlenmesi. İnsanların suya erişimde adaletsizlik yaşaması ya da erişemiyor olmasının insan toplulukları veya ülkeler arasındaki gerilimi de attıracağı ön görülüyor.

Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde 1993’ten bu yana her yıl 22 Mart’ta tatlı suyun önemini gündeme taşımak amacıyla düzenlenen Dünya Su Günü, her yıl kutlanmakta ve güvenli suya erişimi olmadan yaşayan 2,2 milyar insan hakkında farkındalık oluşturmayı hedefliyor. Küresel su krizinin üstesinden gelmek için harekete geçmek ile ilgili bu gününün temel odak noktalarından biri “2030 yılına kadar herkes için su ve sanitasyon” olan Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi 6’ya ulaşılmasını desteklemek.

Su, barışı sağlayabildiği gibi çatışmaları da tetikleyebilir

BM’nin su ve sanitasyon konusundaki koordinasyon mekanizması olan UN-Water her yıl Dünya Su Günü için bir tema belirliyor. 2024 yılının teması ise “Barış için Sudan Yararlanmak” oldu.

Dünya genelinde yaklaşık 3 milyar insan ulusal sınırlarının dışında kalan suyu kullanmaya ihtiyaç duyuyor. Dünyada içme suyu kaynaklarının yaklaşık yüzde 60’ı ülke sınırları ötesinde bulunuyor. UN-Water tarafından paylaşılan verilere göre 153 ülke, 310 sınır aşan nehir ve göl havzasının en az birinde toprak sahibi ve 468 sınır aşan akifer sisteminin envanteri çıkarıldı.

Sadece 24 ülke, sınır aşan havzalarını işbirliği düzenlemeleri kapsamında olduğunu bildirmiş durumda. İklim değişikliğinin etkileri arttıkça ve nüfus artışı hızla sürdükçe ülkeler arasındaki su kirliliğini önleme ve su kaynaklarını koruma doğrulusunda acil bir iş birliği anlayışının geliştirilmesi ihtiyaç halini alıyor. Çünkü kamu sağlığı ve refahı, gıda ve enerji sistemleri, ekonomik üretkenlik ve doğal bütünlüğün korunması gibi birçok şey iyi işleyen ve adil şekilde yönetilen bir su döngüsüne bağlı. Suyun bilinçli kullanımı bir bütün olarak insanlığın sorumluluğu altında…

Dünya yüzeyinin yüzde 71’ine yakın kısmını sular kaplıyor olsa da bu suyun yüzde 96’sını denizler ve okyanuslar oluşturuyor. Doğal olarak insanlar başta olmak üzere doğadaki canlıların tüketimi için ihtiyaç duydukları miktar bütün suların küçük bir kısmıyla karşılanıyor. İnsanların öncelikle gıda ve beslenme ihtiyaçlarını karşılayan ve sanayiyi de destekleyen tarım sektörü su ihtiyacının en büyük olduğu alan.

Buna ek olarak endüstri kuruluşlarının üretiminde kullanıma uygun tatlı suya ihtiyaç var. Denizler ve okyanusların yanı sıra geri kalan suyun yaklaşık yüzde 3’ünü tatlı su oluşturuyor ve bu suyun çok büyük bölümü buzullarda, toprakta ya da atmosferde bulunuyor. İnsanların diğer tüm canlılar ile birlikte kullanabildiği kısmı ise dünyadaki bütün suların yüzde 1’ine anca ulaşıyor.

Bu kadar hayati önem taşıyan sınırlı bir kaynağın verimli ve tasarruflu değerlendirilmesi elzem. Bu bakımdan evlerde ve sanayide kullanılan suyun israf edilmiyor olması, tarımda ve sanayide daha az su tüketerek kaynaklar üstündeki baskıyı azaltmak gerekiyor. Çünkü akarsu ve göller başta olmak üzere su kaynaklarını korumak aynı zamanda ekosistemin sağlıklı şekilde var olmasını ve biyoçeşitliliğin korunmasını sağlıyor.

Suyun kirlenmesi, rotasının değişmesi gibi su yönetimi ile ilgili birçok unsur biyoçeşitliliğin kırılganlığını artırıyor. Yapılan tahminlere göre endüstri çağından günümüze kadar Türkiye’de göllerinin yüzde 40'ından fazlasını kaybettiğimiz görülüyor. Ama doğal ekosistemler ve biyoçeşitlilik için bu kayıp yüzde 40'tan daha fazlasına tekabül ediyor.

Suyu en çok tarımsal sulamada kullanıyoruz

Devlet Su İşleri (DSİ) verilerine göre Türkiye’nin aldığı yıllık ortalama yağışlar, yaklaşık 450 milyar metreküp suya tekabül ediyor. Günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde, çeşitli amaçlarla tüketilebilecek yerüstü suyu potansiyeli yılda ortalama toplam 94 milyar metreküp olarak belirtiliyor.

18 milyar metreküp olarak belirlenen yeraltı suyu potansiyeli ile birlikte Türkiye’nin tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar metreküp olurken, 57 milyar metreküpü kullanılıyor. 44 milyar metreküpü sulama suyu olarak kullanılırken, içme-günlük kullanım ve sanayi suyu kullanımı ise 13 milyar metreküpe ulaşıyor.

Lityum madenciliği kaynaklar üzerinde baskı oluşturuyor

Yaklaşık 100 elektrikli otomobil aküsü üretmek için gereken bir ton lityumu elde etmek adına yaklaşık 2 milyon ton su gerekiyor.

Bu durumda karbon emisyonunu azaltmak amacıyla elektrikli otomobile yönelmek, yeni bir sorunun doğmasına yol açabilir. Batarya üretimi yoğun su tüketimi olan bir uygulama olmakla birlikte Şili, Arjantin ve Bolivya'dan oluşan Güney Amerika lityum üçgeninde yoğun lityum madenciliği nedeniyle yoğunlaşan su tükenmesi yaşanıyor. Sadece Şili’de bölgedeki suyun yüzde 65’i lityum çıkarılması için kullanıldı.

ABD'nin Nevada eyaletinde, Lithium Americas Projesi nedeniyle çok büyük miktarlarda yeraltı suyunun kullanılması öngörüldüğü için yakın zamanda protesto gösterileri düzenlendi. Benzer şekilde Çin’in Yichun kentindeki lityum üretimi, yerleşim yerlerinin ana su kaynağı olan Jin Nehrinin su kalitesine ilişkin bir araştırmada zehirli kirleticilerin varlığını ortaya çıkarmasının ardından durduruldu.

Yarı iletkenler muazzam miktarda su tüketiyor

Günümüzde geniş kullanım alanı bulunan yarı iletkenler, üretim aşamasındaki enerji tüketimi ve büyük karbon ayak izinin yanı sıra su tüketimi ile de dikkat çekiyor. Yarı iletken üretiminde sektörün dünya genelinde yılda 264 milyar galon (yaklaşık 999 milyar litre) gibi büyük miktarda su tüketimi söz konusu.

İklim koşullarında yaşanan değişiklik nedeniyle suyun daha da kıtlaşacağı düşünüldüğünde, yarı iletken üretimi bu tüketim ile birlikte daha çok tartışmayı beraberinde getirecek. Yarı iletken üretimi yapan tesislerin çoğunun bulunduğu Güney Kore’de fabrikaların çoğu orta ile yüksek su stresi olan bölgelerde bulunuyor.

Ülkenin en büyük üreticilerinden olan bir şirket, 2020 yılında 340 bin konutun kullanımına eşdeğer miktarda günlük 390 milyon litre su tüketti. Bu miktarın neredeyse yarısı yeniden kullanılıyor olsa da Güney Kore, entegre su yönetimine ilişkin yasaları yürürlüğe koydu. Böylece Ulusal Su Yönetimi Komitesi kuruldu ve akıllı su şebekesinin uygulanmasına yönelik çalışmalara yatırım yapıldı.

Etkili kaynak yönetimi yoksulluğu da azaltıyor

Su tedarikinin ve temizliğin geliştirilmesi ve su kaynakların daha etkili yönetilmesi, ülkelerin ekonomik büyümesini artırırken yoksulluğun azaltılmasına da yol katkı sağlıyor.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 2010’da su ve temizliğe erişimin bir insan hakkı olduğunu tanıdı. Buna göre herkesin, kişisel ve evsel kullanım için yeterli, sürekli, güvenli ve erişimi kolay suya sahip olmaya hakkı olduğu belirtildi. Öte yandan yıllarca yer altı sularının yanlış ve aşırı kullanımı, kötü yönetimi ve tatlı su kaynaklarının kirletilmesi su stresini artırdı.

Bazı ülkeler de suyla bağlantılı ekosistemlerin zarar görmesi, iklim değişikliğinden kaynaklanan su kıtlığı, suya ve temizliğe yatırımın az olması ve sınırı aşan sular üzerine işbirliğinin etkisiz olması nedeniyle artan sorunlarla karşı karşıya. Dünyanın her yerine su ulaştırmayı amaçlayan “Water.org” adlı sivil toplum örgütünün verilerine göre, 771 milyon kişinin suya erişimi bulunmuyor.

Bu durum ise hastalıkları beraberinde getiriyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl yaklaşık 829 bin kişinin, güvenli olmayan su, temizlik ve el hijyeni nedeniyle ishalden hayatını kaybettiği belirtiliyor. Suyun hazır bulunmadığı ve erişiminin kolay olmadığı yerlerde insanlar, ellerini yıkamanın bir öncelik olmadığını düşünebiliyor ve bu da hastalıklara yakalanmayı kolaylaştırabiliyor.

Türkiye’de 16.4 milyar m3 atıksu deşarj edildi

TÜİK verilerine göre Türkiye’de belediyeler, köyler, imalat sanayi işyerleri, termik santraller, OSB’ler ve maden işletmeleri tarafından 2022 yılında doğrudan alıcı ortamlara toplam 16,4 milyar metreküp atıksu deşarj edildi. Doğrudan alıcı ortamlara deşarj edilen atıksuyun yüzde 76,5’i denizlere, yüzde 19,5’i akarsulara, yüzde 1’i barajlara, yüzde 0,8’i foseptiklere, yüzde 0,7’si göl ya da göletlere, yüzde 0,2’si araziye, yüzde 1,4’ü ise diğer alıcı ortamlara deşarj edildi.

Denize deşarj edilen atıksuyun yüzde 80,2’si soğutma suyundan oluştu. 2022 yılında çekilen suyun yüzde 56,8’i denizden; yüzde 22,1’i yeraltı ve yüzde 21,1’i yüzey suları olmak üzere toplam yüzde 43,2’si tatlı su kaynaklarından temin edildi. Denizden çekilen suyun yüzde 94’ü soğutma amaçlı temin edildi.