“Her adımım kayıt altında ama hayatım daha güzel”

“2030 yılına hoş geldiniz. Şehrime, ya da daha doğrusu şehrimize hoş geldiniz. Hiçbir şeye sahip değilim. Arabam yok. Evim yok. Herhangi bir cihazım yok. Kıyafetlerim de yok. Bu size garip gelebilir; fakat bizim şehrimiz için çok anlamlı.”

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

DİDEM ERYAR ÜNLÜ

Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu, Küresel Gelecek Konseyleri adında farklı oturumlara ev sahipliği yaptı. Bu oturumlarda geleceğe yönelik senaryolar geliştirildi. Bu senaryolardan birisi de Danimarkalı parlamenter Ida Auken’e ait. Auken’in senaryosu 2030 yılını yansıtıyor. Ve bu senaryo bugünden çok farklı. Auken, anlattığı dünyanın bir “ütopya” olmadığını söylüyor. Çünkü yaşadığımız teknolojik gelişmelerle, iyi ya da kötü, bu yönde ilerlediğimiz bir gerçek.

Haydi önümüzdeki 13 yılı hızlı saralım ve 2030’a ışınlanıp, Auken’e kulak verelim:

“2030 yılına hoş geldiniz. Şehrime, ya da daha doğrusu şehrimize hoş geldiniz. Hiçbir şeye sahip değilim. Arabam yok. Evim yok. Herhangi bir cihazım yok. Kıyafetlerim de yok. Bu size garip gelebilir; fakat bizim şehrimiz için çok anlamlı. Bir zamanlar ürün olarak değerlendirdiğiniz her şey artık bir hizmete dönüşmüş durumda. Ulaşım, konut ve gıda gibi tüm yaşamsal ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. Tüm bunlar teker teker bedava hale geldi ve bunun sonunda ‘sahip olma’ kavramı bizim için anlamını yitirdi.

Önce iletişim, sonra enerji bedava oldu

İlk önce iletişim dijitalleşti ve herkes için ücretsiz oldu. Bunu temiz enerji izledi. Temiz enerjinin bedava olması ile her şey hızla değişti. Ulaşım fiyatları inanılmaz ucuzladı. Otomobil sahibi olmanın hiçbir anlamı kalmadı; çünkü birkaç dakika içinde sürücüsüz bir otomobil ya da uçan bir otomobil çağırabilir olduk. Kamu ulaşımı kolay ve hızlı bir hale geldikçe, ulaşımımızı çok daha organize bir şekilde yapmaya başladık. Şu anda düşünüyorum da, tüm o trafik sıkışıklıklarına, hava kirliliğine nasıl dayanabildik bilmiyorum.

Arkadaşlarımı görmeye gittiğimde bazen bisiklet kullanıyorum. Bu sayede hem spor yapıyorum hem ruhum dinleniyor. Bazı şeylerin değişmemesi ne kadar güzel: Yürümek, bisiklete binmek, yemek yapmak ve bitki yetiştirmek.

Şehrimizde kira ödemiyoruz; çünkü evlerimizde kullanmadığımız alanları başkaları kullanıyor. Örneğin kullanmadığım zamanlarda salonumu iş toplantılarına kiralıyorum.
Yemek yapmak istediğim zamanlarda, gerekli mutfak gereçleri birkaç dakika içinde kapıma getiriliyor. Ulaşım ücretsiz olduğundan, tüm bu malzemeleri evde depolamamız gerekmiyor. Bu durum döngüsel ekonominin yerleşmesini de hızlandırdı. Ürünler hizmete dönüştüğünde, insanlar sahip olma ihtiyacından uzaklaştı. Sürdürülebilirlik, tamir edilebilirlik, geri dönüşüm önem kazanmaya başladı. Ekonomimizde malzemeler daha hızlı bir şekilde hareket ediyor ve çok kolay bir şekilde yeni ürünlere dönüştürülebiliyor. Sadece temiz enerji ve temiz üretim yöntemleri kullandığımız için çevresel sorunlar ortadan kalktı. Hava temiz, su temiz, kimse koruma altındaki doğal alanlara dokunmuyor, çünkü bu alanların iyiliğimiz için değerli olduğunu biliyor. Şehirlerimiz yeşil alan ve ağaçlarla dolu. Geçmişte tüm bu yeşil alanları neden betonla doldurmuş olduğumuzu anlamış değilim."

Şehrin dışında kalanlar

"En büyük derdim, bizim şehrimizde yaşamayan insanlar; Yani yolda kaybettiklerimiz. Tüm bu teknolojinin çok fazla olduğunu düşünenler... Robotlar ve Yapay Zeka işlerinin büyük bir bölümünü ele geçirdiğinde, kendilerini işe yaramaz hissedenler... Siyasi sistemle ters düşüp, değişime karşı koyanlar... Onlar şehrin dışında farklı yaşamlar sürüyorlar. Bazıları kendi kendine yeten küçük topluluklar kurdu. Diğerleri 19. yüzyıl kasabalarının boş ve terk edilmiş evlerine yerleşti. Bir zamanlar, gerçek anlamda özel hayatım kalmayacağı fikri beni rahatsız etmişti. Gittiğim her yer kayıt altındaydı. Artık yaptığım, düşündüğüm ve hayal ettiğim her şey kayıt altında. Umarım kimse bunları bana karşı kullanmaz...”

Ida Auken’in gelecek senaryosu burada bitiyor. Bu olumlu senaryonun olumsuz bir yanı da var Auken’in dediği gibi. O da “mahremiyet” kavramının ortadan kalkması. Ama bugün ödediğimiz bedellere baktığımızda, kayıplarımız çok daha fazla. Yaşam tarzının neden olduğu hastalıklar, küresel ısınma, göçmen krizi, doğal kaynakların tükenmesi, gitgide kalabalıklaşan, kirlenen şehirler, zehirlenen hava ve su, sosyal çatışmalar, işsizlik, açlık... Ve daha birçok sorun. Mevcut büyüme modelinin sürdürülebilir olmadığı ortada. Ida Auken’in dediği gibi teknolojik gelişmeleri “eğlence” odaklı görmekten vazgeçip, daha iyi amaçlarla kullanmanın vakti çoktan geldi. Farklı bir model geliştirmek için daha fazla insanı yolda kaybetmeyelim. Dünyayı kadınlar kurtaracak, o nedenle Ida Auken’e kulak verelim.

ALIŞVERİŞ Mİ? O DA NE DEMEK?

Alışveriş mi? Bunun ne demek olduğunu hatırlamıyoruz. Biz artık alışveriş yapmıyoruz, kullandığımız şeyi seçiyoruz. Bu seçim işlemini bazen kendim yapıyorum bazen de algoritma benim yerime yapıyor. Algoritma benim tercihlerimi benden daha iyi biliyor. Yapay Zeka ve robotlar işlerimizin çok büyük bir bölümünü devraldıklarından bu yana, daha iyi beslenmek, daha iyi uyumak ve sosyalleşmek için zaman bulmaya başladık. Acele etmeki koşturmak gibi kavramlar artık hayatımızda yok; çünkü yaptığımız işi, istediğimiz her zaman yapabiliyoruz. Aslında buna ‘iş’ demek doğru mu bilemiyorum. Daha çok; düşünme zamanı, yaratma zamanı, geliştirme zamanı diyebiliriz. Bir süre boyunca, her şey eğlenceye dönüştü ve insanlar kendilerini zorlayan konularla meşgul etmek istemediler. Ama en sonunda tüm bu yeni teknolojilerin zaman öldürmek yerine daha iyi amaçlarla kullanılabileceğini keşfettik.