Kalkınma Bakanı Yılmaz: İFM, Türkiye’nin projesi

Finans dünyasının gündemini tutan İFM Dergisi, yeni sayısında Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz'ın değerlendirmelerine yer verdi...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

HÜSEYİN GÖKÇE (İFM Dergisi)

“Türkiye olarak daha fazla sermayeyi cezbetmeye ihtiyacımız var. Bu anlamda İstanbul Finans Merkezi (İFM) projesi çok önemli. Bu belli şehirdeki belli gelişme projesi değil. Bu aslında bir Türkiye projesi”… Bu sözler Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’a ait. Bakan Yılmaz, İstanbul Finans Merkezi’nin (İFM) de yer aldığı birçok eylem planının hazırlanmasında emeği geçenlerin başında geliyor.

“2023 yılı hedefimiz, İstanbul’un dünyadaki ilk on finans merkezi arasında yer almasıdır” diyen Bakan Yılmaz sorularımızı şöyle yanıtladı:

 

- İstanbul Finans Merkezi’nin hedefi nedir? Türkiye’ye katkılarını öğrenebilir miyiz? 

İstanbul Finans Merkezi projesi aslında ulusal bir proje, ülkenin projesi; ama İstanbul merkezli bir taraftan... Türkiye’nin bölgesinden ve dünyadan daha fazla sermaye cezbetmesini hedefleyen bir program. Yeni finansal enstrümanlar getirmeyi öngören, finansal enstrümanlarımızı çeşitlendirmeyi ve derinleştirmeyi öngören bir program. Türkiye’nin finansal anlamda cazibesini yükseltmeyi öngören bir program. Altyapıdan eğitim sistemine birçok alanda faaliyetler içeren geniş kapsamlı bir program.

Bunu sadece İstanbul’da belli bir coğrafyadaki çalışmalar olarak algılamamak lazım. Bütün ülkenin aslında projesi ama bir taraftan da İstanbul’da da fiziki bir takım boyutları olan bir proje. Ama onu çok aşan unsurları olan bir proje. Türkiye öncelikle bir bölgesel merkez ama uzun vadede bir küresel merkez olmayı hedefliyor. Vizyonun iki aşaması var. Son 10-12 yılda Türkiye bu konuda önemli mesafeler kaydetti. Borsamızda doğrudan küresel sermaye yatırımlarıyla ve diğer enstrümanlarla… İstanbul Finans Merkezi buna daha büyük bir derinlik katacak inşallah.

İSTANBUL’UN ÖNEMLİ AVANTAJI VAR

- Küresel sermaye çekme anlamında konjonktürden etkilenmeden İstanbul’u liderliğe taşıyabilecek mi?

İstanbul doğal olarak bir cazibeye sahip zaten. Coğrafi konumuna dünyadaki imajına baktığınızda çok önemli bir yere sahip. Dünyada da biraz şehirler yarışıyor. İstanbul’un bu anlamda doğal bir avantajı var.  Biz bu avantajı daha da güçlendirmeye çalışıyoruz. Örneğin, havalimanı projemiz aynı zamanda İstanbul Finans Merkezi’ne de güç verecek. Veya metro ve alt yapı projelerimiz buraya da güç sağlayacak. Bilgi altyapısını, iletişim altyapımızı geliştirmemiz bu projeye destek olacak. İstanbul’un bu anlamda önemli bir avantajı var.

Küresel düzeyde finansal istikrarsızlıklardan dolayı dünyada sermaye hareketlerinde bir yavaşlama oldu geçmişe göre. Ancak bu değişecektir. Küresel krizlerden dünya çıktıkça daha farklı yerlere doğru gideceğiz. Bir taraftan da şunu görmemiz gerekiyor. Giderek gelişmekte olan ülkelerin, yükselen ekonomilerin ağırlığı artıyor. Bu yıl G-20 toplantıları var.  Türkiye dönem başkanlığı yapacak. Ben bunun da İstanbul Finans Merkezi anlamında önemli bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Dünya ekonomilerinin aşağı yukarı yüzde 80-85’ini ifade eden ekonomilere başkanlık yapacak Türkiye.

- İstanbul Finans Merkezi, ülkemizin rekabet gücünün artmasına olumlu katkı sağlar mı?

İstanbul, ülke ekonomisine katkısı, sahip olduğu iş ve ticaret potansiyeli, yerel ve nitelikli işgücünün varlığı açısından önemli bir potansiyele sahip olup Türkiye’nin doğal finans merkezi durumundadır. İFM Projesi’nin vizyonu İstanbul’un öncelikle bölgesel nihai olarak da küresel finans merkezi olmasıdır. İstanbul’un uluslararası bir finans merkezi haline getirilmesi, ülkemizin rekabet gücünün artırılmasına da önemli ölçüde katkı sağlayacaktır. Finans sektörü doğrudan ve dolaylı olarak ekonomik büyümeye katkı vermekte ve özellikle yeni istihdam olanakları yaratılmasını sağlayabilmektedir. Bu çerçevede 2023 yılı hedefimiz, İstanbul’un dünyadaki ilk on finans merkezi arasında yer almasıdır.

- İslam ülkeleriyle sermaye çekme anlamında özel çalışmalar var mı?

Kalkınma Bakanlığı olarak İSEDAK’ın sekreteryasını yürütüyoruz. BM’den sonraki en geniş organizasyon. Her yıl İSEDAK ülkesi üyeler 250 milyar dolar dış ticaret fazlası veriyor. Türkiye ekside ama toplamda bu kadar para fazla. Ne oluyor bu kaynaklar? Gelişmiş ülkelerin finans piyasalarına gidiyor. Farklı kanallarla farklı ülkelere finansmanın yöneldiğini görüyoruz. Biz bu finansmandan daha fazla pay almak istiyoruz. Türkiye olarak daha fazla sermayeyi cezbetmeye ihtiyacımız var. Bu anlamda İFM projesi çok önemli. Bu belli şehirdeki belli gelişme projesi değil. Bu aslında bir Türkiye projesi.

Yeni finansal enstrümanlarla, finansal okuryazarlığı geliştirerek, Türkiye’yi dünyanın her yerinden gelecek finans için daha cazip hale getirmek. Üniversitelerde daha fazla bu işlerle ilgili eleman yetiştirmeye varana kadar kapsamlı bir planımız var. İstanbul Finans Merkezi projesi bunlarla yakından ilgili. Sadece İslam ülkeleri değil, çevredeki birçok ülke için. İki aşamalı hedefimiz var. Öncelikle İstanbul’a bölgesel finans, uzun vadede ise küresel finans merkezine dönüştürmeyi arzuluyoruz. İstanbul’un uluslararası endekslerde giderek daha iyi noktalara geldiğini görüyoruz. Türkiye her zaman için cazibe odağı. Bize daha çok Avrupa ağırlıklı sermaye geliyor. Bunların bir kısmı dolanarak gelen sermaye, yani ilk kaynağını bilemiyoruz. Dolayısıyla burada önemli olan bütün dünya için cazip hale gelmek. Bunu başardığımızda İslam ülkelerinden de daha fazla sermaye gelir.

NİSANDA İLK SONUÇLAR AÇIKLANACAK

- Başbakan Ahmet Davutoğlu, bugüne kadar açıklanan en kapsamlı eylem planını kamuoyu ile paylaştı. Planda İstanbul Finans Merkezi’ni de ilgilendiren birçok uygulama yer alıyor. Eylemler nasıl takip edilecek?

Bu eylemleri ortaya koymak, takvimi netleştirmek aynı zamanda hesap verebilirliğin zeminini oluşturuyor.  Eylemleri artık herkes takip edecek. Bu bir temenniler paketi değil. İlk uygulama sonuçlarını nisan ayında paylaşacağız. Bu kısa vadeli bir program değil. 10’uncu planımızdan geliyor ana başlıklar. 2018-2019’a kadar giden bir perspektifte yapılacak. Sonraki dönemleri de periyodik biçimde izleyip raporlayacağız. Bu işlerin siyasi yaptırımı olur, hukuki yaptırımı olmaz. Gerek bürokrasi gerekse siyasi kademeye siyasi bir yaptırımı olur.

Sonuçta bu bir taahhüt. Bazen elinizde olmadan bir şeyi yapamayabilirsiniz. Bunun da izah edilmesi gerekir. İşte bunun zemini oluşacak. Biz bazen performans ölçüsü diyoruz ama bunu neye göre ölçeceksiniz? Bunu önceden ilan etmemiz lazım. Önceden “bunu yapacağım” dediğiniz zaman başarılı olursunuz. Bu karar öz disiplin altına almak, daha motive şekilde bu eylemleri hızlıca hayata geçirmektir. Niye paylaşıyoruz, niye ilan ediyoruz? Hem yapanlar teşvik edilsin, marifet iltifata tabidir.  İşini yeterince yapamayanlara da ikaz niteliğinde olacak. Yeniden dikkatler çekilmiş olacak. Bir sonraki dönem yapılamayan işler hızlanacak iki yönlü faydası var. Hem hızlı performansı ödüllendirme hem de zayıf performansı ikaz etme, dikkatleri yapılacak işe yönlendirme bakımından faydalı olacağına inanıyorum.

İSTİHDAMDA CİDDİ KATKI SAĞLIYORUZ

- İstihdamda sanayiye daha fazla teşvik verilmeli mi? Bu teşvik yeterli midir?

Birtakım teşvik politikalarımızla bunu yapmaya çalışıyoruz. Birçok bölgede işveren primini almıyoruz. 6’ncı bölgede ikisini de kamu olarak üstleniyoruz. Burada ciddi katkı sağlıyoruz. Kamu olarak üretken yatırımları rahatlatmaya gayret ediyoruz. Gençleri sanayiye çekmek bir taraftan ücretlerle bir taraftan da mesleki eğitimle ilgili. OSB’lerde meslek liselerine teşvik getirip, öğrenci başına bütçeden doğrudan kaynak veriyoruz. Sanayi ile iç içe eğitim görmesini sağlıyoruz. Bu bir taraftan mesleki beceriler geliştiriyor, diğer taraftan da gelecekte sanayide çalışma ortamını hazırlamış oluyoruz.

Mesleki eğitimde gerek İŞKUR gerekse diğer programlarda giderek daha fazla uygulama boyutunu ön plana çıkarmak istiyoruz. Aslında üniversite seviyesinde bile belirli dönemleri okulda, belirli dönemde işyerinde geçiren müfredatı tartışıyoruz. TOBB üniversitesi gibi güzel uygulamalar var. Bunu yaygınlaştırmamız lazım. Müfredatları uygulamaya yönelik güçlendirdikçe etkisi artacaktır. Sanayi çok önemli, küresel kriz de bize gösterdi ki imalat sanayi güçlü olmayan, üretim altyapısı güçlü olmayan ülkeler konjonktürel dalgalanmalardan daha kolay etkileniyorlar.

TEŞVİKTE UFAK TEFEK DEĞİŞİKLİKLER OLABİLİR

Yürürlükteki teşvik sistemimiz oldukça cömert ve etkili. Teşvik konusunda bazı tartışmalar yapıyoruz. Daha tekil mesele çıktığı zaman yeniden bakılabiliyor, ilaveler yapılabiliyor. Teşvik sistemimiz geliştirmeye açık, ana aksları sağlam, sektörel, bölgesel, stratejik boyutu var. Yapı olarak düzgün bir mimarisi var. Ufak tefek her zaman değişiklikler olabilir. Kamu alımları yoluyla üretim ve teknolojinin desteği ayrı bir mekanizma, kalkınma programlarında dönüşümden kaynaklanıyor.

Savunma sanayiinde başarıya ulaştık, aynı mantığı değişik sektörlerde görmek istiyoruz. Burada ürün bazında model geliştirmemiz gerekiyor. Genel geçer kurallar koymak olmaz, değişik yolları var. ürüne göre model geliştirmemiz gereken enstrüman. Genel teşvik sistemimizin dışında bir enstrüman. Genel teşvik sisteminde de teknoloji yüksek ürünleri nasıl daha fazla destekleriz onu tartışıyoruz. Bunlar peyderpey sonuçlanıyor. Fatih Projesi’nde belli hazırlıklar yapılıyor. Sağlık alanında belli bir yere getirmiş durumdayız. Somut ürünler tarif edilmiş durumda, hazırlıklar proje bazlı sürüyor. Benim fikrim, içinden geçtiğimiz küresel ortamda yatırımlarla ilgili desteklerin bir süre daha üst düzeyde korunmasından yanayım.

BÖLGESEL EYLEM PLANLARI

- Bölgesel eylem planları nasıl gidiyor? Bölgelerde hangi sektörler gelecek vaat ediyor?

GAP’ın bir eylem planı vardı, bunu güncelledik. DAP, KOP ve DOKAP için de yeni eylem planları hazırladık. Bölge idareleri yerelde, biz merkezde çalıştık, katılımcı şekilde çalışmalar toparlandı. Esas mesele kamu yatırımlarını daha sistematik yürütme, bir taraftan da şehirleşme başta olmak üzere yeni meseleleri daha fazla ön plana çıkaran anlayış içinde yapıyoruz. Her bölgenin kendine özgü öne çıkan unsurları var. Doğu Karadeniz’de turizm ön plana çıkıyor. Doğu Anadolu’da hayvancılık, KOP’ta ise çevresel meseleler işin odağında. Hepsinde kurumsal kapasiteyi geliştirme, KOBİ’lerin gelişmesini sağlama, sosyal boyutu ihmal etmeme, bütün bunlar bütüncül eylem planları içinde yer alıyor.

ÇÖZÜM SÜRECİ İLE OSB’LERDE KUYRUKLAR BAŞLADI

- Çözüm süreci bölge ekonomisine katkı sağladı mı?

Çözüm süreci ile ekonomi arasında güçlü ilişki var. Çatışma olması, ekonomiye zarar verir. Ekonomik aktivitenin yavaşladığı ortamda, çözüm süreci zarar görür. Tersi de olumlu yönden etki yapar. Bir kısır döngü oluşabileceği gibi bereketli döngü de oluşabilir. Çözüm süreciyle huzur ortamının pekişmesi ekonomik aktiviteye yansır, ekonomik gelişme ise sürecinin sürdürülebilirliğini güçlendirir. Sürecin ruhuna aykırı olaylar oldu ama ekonomik açıdan başarılı bir süreç oldu. Geçmişte hiçbir yatırımcının gitmediği illere kuyruk olmaya başladılar, OSB’lerde yer bulunmamaya başladı. Sürecin adı bile yetti bazı faaliyetleri canlandırmaya…

Bir de sürecin tam olarak hayata geçtiğini düşünün, bölgede büyük hamle başlayacak. Yıllardır kullanılmamış potansiyel harekete geçecek bu Türkiye’nin genel büyümesine katkıda bulunacağı gibi bölgelerin hızlı kalkınmasına ve bölgeler arasında dengenin iyileşmesine katkıda bulunacak. Çözüm süreci olmazsa, teşvik politikaları kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur. Yoksa istediğiniz kadar teşvik verin, güven tesis edilmemişse özel sektörün yatırım yapması çok zor. Kamu olarak biz üzerimize düşeni yapıyoruz yatırım anlamında. Özel sektörün de yatırım yapması için teşvik yetmez, güven ortamının güçlenmesi lazım.

ÖNCELİK İSTİKRARLI BÜYÜME

- Geçtiğimiz yıl ekonomide istenilen performans yakalanamadı. Seçimi, Fed kararlarını ve Rusya krizini de göz önünde bulundurarak ne bekliyorsunuz?

Türkiye ekonomisi 20 çeyrektir aralıksız büyüyor. Büyümeyi neredeyse tamamen ihracat odaklı sağlıyoruz. Cari açıkta ciddi iyileşme sağlandı. Dengelerin yerine oturma sürecinin güçlü yaşandığı yıl oldu. Geleceğe dönük büyüme perspektifini güçlendiriyor. Cari açığın makul seviyeye gelmesi sevindirici. Petrol fiyatlarında da iyi yönde sürpriz var. Eksileri de var ama artıları daha fazla. Her sene petrol ve enerjiye 60 milyar dolar ödeyen bir ülkeyiz.

Yani yüzde 4’ü başarılabilir büyüme olarak görüyoruz. Kamu yatırımları devam edecek ama özel sektör harcama ve yatırımlarıyla büyümeye devam edeceğiz, dış talebin de büyümeye katkı vermesini bekliyoruz. Son yıllarda pazarımızı çeşitlendirdik, özel sektör belli bir yere geldi. Çok daha çeşitlenmiş pazara hitap ediyoruz. En önemli unsur büyümede istikrarı ve sürdürülebilirliği sağlamak. Hız değişebilir ama önemli olan her yıl üzerine bir şeyler koyarak ekonomik büyümeyi elde etmektir. Bu yüzde 4’ü yeterli bulmuyoruz. Sonraki yıllar içinde bunu yüzde 5’e çıkacağı yönünde taahhüdümüz var.

Bölgesel ve uluslararası konjonktürün getirdiği, dış talebin daralması, jeopolitik gelişmeler sonucu bu noktadayız. Daha elverişli uluslararası ortamda daha hızlı büyüme bekleyebiliriz. İstihdam açısından geçime göre daha istihdam dostu büyüme sağlıyoruz. Son dört yılın performansına bakın, yüzde 5.5 büyüme sağlamışız.  İstihdamda da 5-6 milyon rakamına ulaşmışız. Geçmişte istihdam üretmeyen büyümeden şikayet ederdik. Bu aktif işgücü politikalarıyla da yakından ilgili. Geçmişe göre daha fazla aktif işgücü politikalarını kullanıyor. Genç ve kadınlara yönelik, araştırmacılara yönelik ciddi istihdam teşviklerimiz var. Bilgi toplumu stratejimiz var. Büyümeyi ve istihdamı yine odağa koyduk. Bütün politikalarımızda istihdamı gözetiyoruz. Geçmişte yüzde 4’le üretemediğimiz istihdamı fazlasıyla yürütüyoruz.


ifm_dergi.jpg