Akdeniz’in iki yakası, tarımın iki yüzü: Türkiye ve İtalya
İtalya’da her şişe bir tasarım nesnesi; her peynir, köy hikayesiyle raflara çıkıyor. Her makarna kutusunun ardında bölgesel kimlik, aile tarımı, gelenek anlatılıyor. Her lokma, bir kimlik, bir kültür mirası, bir turizm çekim alanı. Türkiye’de ise hikâye eksik. Üretim güçlü ama anlatı yok. Peki, biz bu ‘Akdeniz Sofrası’na nasıl otururuz? İtalya’dan öğrenilecek çok net başlıklar var.
BİLGE KEYKUBAT-Tarım ve Gıda Yazarı/Ziraat Mühendisi
Geçtiğimiz 10 günü İtalya’da, Akdeniz’in öbür kıyısında geçirdim. Marketlerden zeytinyağı işletmelerine ve şarap mahzenlerine, köy pazarlarından kooperatif merkezlerine kadar adım adım dolaştım. Bir litre zeytinyağının nasıl prestije, bir parça peynirin nasıl kültüre, bir yudum şarabın nasıl ülke imajına dönüştüğünü kendi gözlerimle gördüm.
Dönüş yolunda aklımda tek soru vardı: Aynı iklim kuşağında, aynı denizi paylaşan Türkiye ile İtalya arasında nasıl bu kadar fark oluştu? Ve daha önemlisi: Bu farkı nasıl kapatabiliriz?
Türkiye de İtalya gibi Akdeniz havzasının en verimli tarım kuşaklarından birinde yer alıyor. Zeytin, üzüm, incir, narenciye, kekik, biberiye, sebzeler, meyveler ürün desenlerimiz neredeyse birebir örtüşüyor. Ancak bu bereketin nasıl işlendiği, nasıl sunulduğu ve dünyaya nasıl satıldığı hususunda bambaşka bir tablo çiziyor. Bakarsanız coğrafya neredeyse aynı, yol haritası neredeyse 180 derece farklı.
Rakamlar basit ama çarpıcı:
Türkiye, zeytinde dünya liderlerinden biri; üretimde çoğu yıl İtalya’yı geçiyor. Ama ihracat gelirinde İtalya’nın çok gerisinde kalıyor.
Rakamlar gösteriyor ki Türkiye pek çok üründe hacimde liderliği yakalasa da İtalya, katma değer yaratmada her zaman dağlar kadar önde ve ilk sıralarda. Zeytinyağı bunun en güzel örneği. Türkiye zeytinyağı ihracatında çoğu zaman dökme yağda sıkışırken, İtalya küçük şişelerde, özel tasarım etiketlerde, bölgesel hikâyelerle dünyaya premium fiyatla satış yapıyor. Türkiye zeytinyağı ihracatının yüzde 70’i dökme, İtalya’nın ise ihracatının yüzde 90’ından fazlası şişeli ve markalı durumda. Bir litre İtalyan zeytinyağı, Türk zeytinyağının birkaç katına alıcı bulabiliyor.
Bu durum şarapta daha da belirgin: İtalya dünyanın en büyük şarap üreticisi değil, aynı zamanda şarap ihracatında Fransa ile başa baş rekabet ediyor. Türkiye’de ise bağlar var, şarap var ama global markalar yok.
Benzer iklimde üzüm yetişiyor ama İtalya, şarap ihracatından yaklaşık 7-8 milyar euro kazanırken Türkiye hâlâ potansiyelini keşfetmeye çalışıyor.

Tarım-gıda, ülke imajının en güçlü taşıyıcılarından
İtalya Tarım Bakanlığı’na göre tarım-gıda sektörü, ülke imajının en güçlü taşıyıcılarından biri. ‘Slow food’ hareketinin buradan çıkması tesadüf değil.
İtalya’da her şişe bir tasarım nesnesi. Her peynir, köy hikayesiyle raflara çıkıyor. Her makarna kutusunun ardında bölgesel kimlik, aile tarımı, gelenek anlatılıyor. Her lokma, bir kimlik, bir kültür mirası, bir turizm çekim alanı.
Türkiye’de ise hikâye eksik. Üretim güçlü ama anlatı yok. Kaliteli sürdürülebilirlikte sorun var. Marka yaratmak, ürünün görünüşü, ismi, ambalajı ve hikâyesiyle başlıyor. Ve tüketiciye bir duygu satıyor.
İtalya’da kooperatifçilik sadece üretim değil, markalaşmanın kalbi. Örneğin Emilia-Romagna bölgesi, Parmigiano Reggiano peyniriyle dünyaca ünlü. Bu peynir, küçük süt üreticilerinin kooperatif çatısı altında bir araya gelmesiyle 100 yılı aşkın süredir aynı standartla üretiliyor. Denetim, kalite, ambalaj, küresel tanıtım bu çatıdan yönetiliyor.
İtalya’da tarımsal üretimin yarısından fazlası kooperatifler eliyle pazarlanırken, Türkiye’de bu oran yüzde 15’i bile zor geçiyor. İtalya’da üretimin yaklaşık yüzde 50-60’ı kooperatifler kanalıyla pazarlanırken ülkemizde ise bu oran sektöre göre değişmekle birlikte yüzde 10-15’ler civarında.

Güçlü kooperatifçilik yaygınlaştırılmalı
Türkiye’de hâlâ bireysel üretici modeli yaygın. Bazı kooperatifler başarılı ama geneli yeterince kurumsal değil. Yerelde güçlü kooperatif örneklerinin ulusal çapta yaygınlaştırılması, İtalya’dan alınacak ilk ders.
İtalya; toplam 328 PDO (Protected Designation of Origin), PGI (Protected Geographical Indication) ve STG (Traditional Speciality Guaranteed) ile Coğrafi İşaretli tarımsal gıda ürünlerinde Avrupa'nın önde gelen ülkesidir. Her biri denetim, kalite ve hikâyeyle korunuyor. İtalya’da coğrafi işaretler bir isim değil bir sözdür. Ismea-Qualivita Gözlemevi'nin son tahminlerine göre, İtalya'daki PDO ve PGI gıda sektörü ekonomik olarak 8,9 milyar euro değerindedir ve tarımsal gıda sektörü, ülkenin toplam coğrafi işaret sepetinin yüzde 44'ünü oluşturmaktadır.
Qualivita Vakfı raporuna göre İtalya’ya gelen her 10 turisten 7’si, en az bir PDO veya PGI ürünü deneyimliyor. Zeytinyağı rotaları, peynir yolları, yerel pazarlar, bağ evleri; hepsi coğrafi işaretli ürünlerin cazibesini turizme bağlıyor.
Üreticiler, tüketicilerle iletişimi geliştirmek, üretim süreci ve bölgesel kimlik hakkında bilgi sunmak ve yerel tarım ürünleri ve gıda ürünlerinin değerini ve tanınırlığını artırmak için PDO ve PGI sertifikalarından yararlanıyor.

15-20 milyar Euroluk katma değeri koruyor
Türkiye’de her ne kadar coğrafi işaret başvuruları artıyor olsa da İtalya, bu alanda yıllık 15-20 milyar arası euroluk bir katma değeri yıllardır istikrarlı şekilde korumaktadır. Türkiye ise coğrafi işareti ile hâlâ daha ne kadar gelir elde ettiği tam olarak belli değil!
Türkiye’de coğrafi işaret başvuruları hızla artıyor, ama denetim yok denecek kadar zayıf. Aynı ürün farklı köylerde ayrı ayrı tescillenebiliyor. Etiket var, hikâye yok. Denetim yoksa coğrafi işaret raf etiketinden öteye geçemiyor. Coğrafi işaretli ürünler kimseye ait değildir. Bu toprakların bu coğrafyanın kültürel mirasıdır. Geçmişidir, birikimidir, yaşanmışlıklarıdır. Bu ürünleri ne bir kurum, ne bir dernek, ne de bir kimse sahiplenemez! Ülkece sahiplenilmesi gerekiyor…
Gıda ve turizm el ele veriyor
İtalya’da tarım, gıda ve turizm el ele veriyor. Bağ rotaları, zeytin yolları, çiftlik konaklamaları, tadım turları, festival ve şenlikler bölgesel markaların dünyaya tanıtımında anahtar rol oynuyor.
İtalya’da gastronomi turizmi, agro turizm bir sektör Türkiye’de ise şimdilik bir potansiyel.
Toskana, Puglia, Sicilya; her biri binlerce ziyaretçi çekiyor. Turist sadece manzara değil, lezzet, deneyim, hikâye satın alıyor.
Türkiye’de de bu potansiyel var: Urla Bağ Yolu, Şirince, Kapadokya bağları, Bozcaada, Güneydoğu mutfağı. Ama hâlâ bütüncül bir turizm-gastronomi planı eksik. Dağınık, bireysel, kısa soluklu girişimlerle yürüyor.
Sürdürülebilir ve entegre bir modeli ülkece henüz tam olarak oturtmuş değiliz. İtalya, ülkece bunu topyekûn uyguluyor.
Aynı deniz, farklı lezzet…
Akdeniz’i, yani aynı denizi paylaşıyor. Zeytin aynı güneşte büyüyor. Ama İtalya bu zeytini şişeliyor, hikâyelendiriyor, dünyaya en yüksek fiyatla sunuyor. Türkiye ise üretmekle övünüyor buna karşın markalaşmakta eksik kalıyor.
Bugün Türkiye, Ege’den Akdeniz’e, Trakya’dan Güneydoğu’ya kadar eşsiz bir ürün çeşitliliğine sahip. Artık mesele sadece üretmek değil, bu ürünleri dünyaya hikâyesi, markası ve ambalajıyla satmak.
Bu sofrada Türkiye’nin yeri hazır. Ama o sandalyeyi doldurmak için cesur bir vizyon, güçlü bir birliktelik ve stratejik bir plan gerekiyor
‘Akdeniz Sofrası’na nasıl otururuz?
Türkiye tarımsal üretimde güçlü ama markalaşmada hâlâ geride. Peki, biz bu ‘Akdeniz Sofrası’na nasıl otururuz? İtalya’dan öğrenilecek çok net başlıklar var:
* Güçlü üretici örgütlenmesi: Kooperatiflerin profesyonelleşmesi, markalaşmada rol alması, tek sesli tanıtım.
* Hikâye anlatımı: Ürünlerin arkasında coğrafya, aile, gelenek, tarif anlatmak.
* Coğrafi işaret ve denetim: Etkin kontrol, sahte ürünle mücadele, tutarlılık.
* Gastronomi diplomasisi: Yurt içinde tadım etkinlikleri, tadım rotaları, festivaller; yurt dışında tanıtım etkinlikleri.
* Ambalaj ve tasarım: Raflarda dünya standartlarında estetik.
* Turizm entegrasyonu: Tarım ve gastronominin turizmin lokomotifi olması.
* Kırsal kalkınma: Gençlerin köye dönüşünü teşvik eden gelir modelleri.
* Kaliteli sürdürülebilir ürün.
* Gerçek ve şeffaf veri.
* Konuyla ilgili belirlenmiş güçlü bir ülke stratejisi, yurt dışına yönelik olarak etkili bir algı yönetimi ve kapsamlı reklam çalışmaları.