Belirsizlik döneminin üç senaryosu

ABD ve Çin arasında sıkışan Avrupa artık bir merkez olmaktan çıkarken, ülkeler ‘Kapalı Çarşı esnafı’ usulü ayağına gelene mal satma eğilimini artırıyor. İki güçlü etkinin şekillendirdiği dünya ekonomisinde, öteden beri büyük dönüşümün taşlarını döşeyen Yeşil Kuğu etkisi ise hepsinden daha yıkıcı olabilir.

Belirsizlik döneminin üç senaryosu

Küresel ekonomide belirsiz­liklerin arttığı dönemde Prof. Dr. Kerem Alkin, Ca­ner Can ve Barış Sanlı tarafından kaleme alınan analize göre, önü­müzdeki dönemde üç muhtemel senaryo gündemde. Bunlar ‘Kapa­lı Çarşı’, ‘Mengene Diplomasisi’ ve ‘Yeşil Kuğu’ şeklinde sıralandı. Bu üç farklı bakış açısından Kapalı Çarşı senaryosunda, “Kapalı Çar­şı’ metaforu, önde gelen ülkelerin kendi ‘dükkan’ını sağlam tutma­ya çalıştığı, yalnızca güvendiğiyle alışveriş ettiği, üstü çizilmiş ‘küre­sel özgürlük’ vaadinin yerine, yerel dayanışmanın ve stratejik sadaka­tin geçtiği yeni bir küresel düzen” ele alındı. Mengene Diplomasisi senaryosunda, “AB’nin, iki kutup arasında diplomatik ve ekonomik bir mengeneye sıkışmakta olduğu, tek pazar olarak başladığı yolcu­lukta hızla jeopolitik bir baskı sa­hasına ve merkezden çevreye dö­nüştüğü” vurgulandı. Yeşil Kuğu senaryosunda ise “Ticaret savaş­ları da olsa, elektrikli arabalar, gü­neş panelleri, depolama teknoloji­leri, yapay zekâ, biyoteknolojik ge­lişmelerden dönüş yok” denilerek, “Bu dönem siyah kuğuya benzeti­len krizlerden daha büyük bir kriz­le geldiği” not edildi. Kapalı Çarşı senaryosunda, daha korumacı ve artan ticaret savaşları dikkate alı­nırken, Mengene Diplomasisi’nde AB’nin, iki kutup arasındaki çık­mazları yorumlandı. Yeşil Kuğu’da ise neoliberalizmin yerini teknoli­berteryan bir dönüşüme bırakma­sını ve sonuçlarını tartışıldı. Uz­manlar, “Üç senaryonun da hem fikir olduğu belki en önemli nok­tanın, eski dünyanın artık var ol­madığı ve yeni dünyanın bir ‘fetret devrinde’ olduğu” sonucuna varı­yor. Bugün yaşananlar ise “Sadece bir açılış.”

Trump, mevcut düzende sadece bir katalizör

Dünyada artan korumacı poli­tikalara işaret eden uzmanlar, şu tespitleri yapıyor: “Bugün tüm dünyanın tanıklık ettiği dönü­şüm, yalnızca bir ekonomik ye­niden yapılanma dönemini değil; bunun ötesinde dönemin ruhunu -yani Zeitgeist'ı- radikal bir şekil­de değiştiren bir dönüşümü tem­sil ediyor. Bu yeni ruh, kendisini ‘Kapalı Çarşı’ metaforunda bulu­yor. ‘Kapalı Çarşı’ metaforu, önde gelen ülkelerin kendi ‘dükkan’ını sağlam tutmaya çalıştığı, yalnızca güvendiğiyle alışveriş ettiği, üstü çizilmiş ‘küresel özgürlük’ vaadi­nin yerine, yerel dayanışmanın ve stratejik sadakatin geçtiği yeni bir küresel düzeni konuşuyoruz… Baş­kan Trump’ın ikinci başkanlık dö­neminde daha geniş kapsamlı bir şekilde öne sürdüğü ‘küresel tica­ret savaşları’ ise, yeni küresel dü­zene, ‘Kapalı Çarşı’ metaforuna ge­çişi bir kimyasal reaksiyona ben­zetirsek, bu sürecin ‘katalizör’ü olarak öne çıkmış durumda.”

ABD ve Çin arasında sıkı­şan AB’nin durumunu irdeleyen Mengene Diplomasisi’ne ilişkin ise uzmanlar, AB’nin tarafını seç­mek zorunda kalacağını öngörü­yor. Taraf ne olursa olsun AB’nin artık ABD ve Çin olarak konum­lanan iki merkez arasında bir çev­re konumuna düştüğünü savunan uzmanlar, “AB’nin, ABD-ÇHC ekseninde sıkışmış durumdan çıkabilmek için stratejik otono­mi politikalarını güçlendirece­ği, Hindistan, Brezilya gibi büyük pazarlarla yapacağı serbest tica­ret anlaşmalarına ağırlık verece­ği, ayrıca savunma kapasitesini artırarak jeopolitik bir güç haline gelmeye çalışacağı düşünülmek­tedir. AB’nin bağımsız bir küresel güç olma hedefine ulaşması güç­tür” değerlendirmesinde bulunu­yor. Uzmanlara göre, “AB’nin ABD ve Çin ile dengeli ilişkileri sür­dürme stratejisinin ön plana çık­ması daha olası. Ancak küresel öl­çekte, geleneksel güç merkezleri­ne duyulan güvenin sarsılmasıyla ve geleneksel aktörlerin AB gene­linde sorgulanan aktörlere dönüş­mesiyle, Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası inşa ettiği refah dü­zeninin dayandığı üç temel sütun ortadan kalktı: ABD’nin sağladığı güvenlik şemsiyesi, Rusya’dan te­min edilen uygun fiyatlı ve kesin­tisiz fosil yakıtlar ve Çin’e yönelik ihracata dayanan dış pazar. Ancak bugün bu üç sütun da anlamını yi­tirmiş durumda. AB derin bir ya­pısal kırılganlıkla karşı karşıya ve bu kırılganlığı aşabilecek stratejik karar alma kapasitesinden de bü­yük ölçüde yoksun.”

97 Asya krizi’nin bir benzeri yaşanır mı?

“Dünya yeşil bir devrimin eşi­ğindeyken, bir anda değişen den­geler ve yönetimler ile kendimizi bir başka anlatının içinde bulduk. Bazılarınca tek gerçek kriz olan iklim krizinden, çok kutuplu dün­yayı kabul eden ve buna göre tavır alan bir “yeni jeoekonomik düze­ne” geçişin sancılarını yaşıyoruz. Evet bu siyah kuğu değil, bir yeşil kuğu” tespitleri ile üçüncü senar­yoyu analizin okurlarına takdim eden uzmanlar, ticaret savaşları­nın bile yeni teknolojilere geçişten dönüşü sağlayamayacağı görüşün­deler. “Dünün çelimsiz teknoloji­leri bugünün savaş alanı, üstünlük mücadelesi. Kısaca yeşil kuğu gö­ründüğü kadar masum değil, as­lında başlayan bir kaosun haber­cisi. İlk defa karşılaşılacak riskler, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra deği­şecek düzen, yeni sınırlar, değişen ittifaklar ve bilinçli veya bilinç­siz olarak inşa edilen iki kutuplu dünyanın getireceği karmaşaların habercisi olan bir kuğu” değerlen­dirmelerine ver verilen üçüncü se­naryoda uzmanlar, kritik bir uya­rı yapıyor: “Dünyada birden çok politik fay hattı vardır. Hegemon­lar birbirleri ile satranç oynarken, orta ve küçük oyuncular bu oyu­nu anlamaya çalışırken kendileri­ni 1997 Asya krizi gibi bir dönemde bulabilirler. Bu kadar belirsizliğin olduğu yerde, ihtiyaç olan tek şey gerçek olmasa da bir ‘panik korku­su’dur.”

Yeni dönemde finansal istikrarın tesisi

Üç kapsamlı senaryonun ele alındığı analizde en uzak görünen ancak yaratacağı etkiler en yüksek olan ‘Yeşil Kuğu’ için uzmanlar, “Görmediğimiz değil, aklımıza da gelmeyen bir kuğu. Daha çok tek­noloji, daha çok rekabet derken be­raberinde getirdiği kaotik fırtına­nın habercisi bir yeşil kuğu” diyor. Herkesin içe kapandığı, AB’nin bir merkez olmaktan çıkıp ABD ve Çin arasında sıkıştığı ortamda süregelen ikiz dönüşümün durdu­rulamazlığı ve yaratacağı etkiler, dünya ekonomileri için yeni kal­kınma perspektifleri geliştirme­lerini zorunlu kılıyor. Elbette tek merkezden belirlenen finans poli­tikalarının geçerliliğini kaybetme­ye başladığı bu yeni dönemde mer­kez bankalarının da politikalarını buna göre şekillendirmesi gereke­cek. Üç senaryo temelinde belir­sizlik dönemine yönelik öngörü­ler sunan uzmanlara, naçizane bir öneri ile yazımızı sonlandırıyoruz: Yeni dönemin merkez bankacılığı nasıl olmalı?