iyiye, güzele, umuda odaklanmak

Otuz yedi yıldır yazan ve otuz bir kitap yayımlayan İpek Ongun, hep iyiye, güzele, umuda odaklanmış. Ödülünü de kitabının sonuna aldığı okur tanıklıklarının gösterdiği gibi sevgi, saygı, teşekkür duyguları ile almış.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

AYFER GÜRDAL ÜNAL

Bu ay tanıtacağım kitap, İpek Ongun'un "Anlat Anneanne" isimli özyaşam öyküsü. Çocuk ve ilkgençlik çağına kendini adamış yazar sayımız az olduğundan bu alanda yazılmış özyaşam öyküleri daha da değerli oluyor. İpek Ongun bu eseri ile hem geleceğe kalıcı bir belge sunuyor, hem de Cahit Uçuk, İsmet Kür, Muzaffer İzgü, Gülten Dayıoğlu, Nur İçözü ile gelen özyaşam öyküleri zincirine bir halka ekliyor.

Önce İpek Ongun'un eserlerinin Anadolu'da yaşayan genç kızlarımız üzerindeki etkisine nasıl tanık olduğumu anlatarak başlamak isterim. Yıl 2004 idi ve ben İLKYAR Vakfı ile Malatya, Tunceli, Erzurum, Bayburt, Giresun, Sivas, Ordu, Tokat illerinde 14 YIBO, 2 köy okulunu kapsayan güz projesine katılmış, çocuk edebiyatı etkinlikleri yapıyordum. Girdiğim sınıflardan 5. ve 6. sınıfların kız öğrencilerinin neredeyse tamamı en sevdikleri yazar olan İpek Ongun'un adını veriyordu. "Neden?" diye sorduğumda "Bize hayatı anlatıyor"- dan tutun, "Yer sofrası dışında yemek nasıl yenir'i ben onun kitaplarından öğreniyorum"a uzanan bir yelpazede yanıtlarla karşılaştım. Gençler, sınırlı bütçe sahibi olduklarından İpek Ongun kitabı sırasına girdiklerini anlatıyorlardı. Paralarını birleştirip bir kitap alıyorlar, sonra kitabın sırasına yazılıp okumak için sırada bekliyorlardı. İpek Ongun'u aklına güvenecekleri, önerilerini dikkatle dinleyecekleri bir yazar abla olarak gördükleri açıktı.

ilk gençlik yazınının amacı

"Anlat Anneanne" kitabını, İpek Ongun'un bu güvene nasıl lâyık olduğunun öyküsü olarak okumak mümkün. Yazar öncüsü olduğu "İlk Gençlik Yazını" alanındaki felsefesini kendi sözleri ile şöyle tanımlıyor (s. 399):

1. "İlk Gençlik Yazını"nın amacı bana göre, eğlenerek eğitmek olmalıydı. Çocukluktan gençliğe geçiş döneminde, o sancılı kişilik arayışında gence destek ve yardımcı olmalıydı.

2. Gence, sorgulamayı, sorgulayarak düşünmeyi öğretmeliydi.

3. "İlk Gençlik Yazını" gençlere evrensel değerleri öğretmeliydi. Adalet duygusu, hakşinaslık, dürüstlük, doğrusözlülükve demokratik bir anlayışın uzun vadede galip gelen öğeler olduğu anlatılmalıydı.

4. "İlk Gençlik Yazını" hayatımızda sanatın önemine vurgu yapmalıydı. Sanatsız bir toplumun, müziğin, resmin, heykelin, kitapların, dansın olmadığı bir toplumun nasıl da kupkuru kaldığı anlatılmalı, örneklerle gösterilmeliydi.

"Anlat Anneanne", bu felsefenin yaşamdan nasıl damıtıldığının da öyküsü. Atatürk hayranı bir ailenin tek çocuğu İpek Ongun. Annesi çok severek evlendiği eşinin çapkınlıkları karşısında 1940 yıllarda tek başına ayakta durmaya karar verip çocuğu olmuşken okula geri dönerek öğretmenlik belgesi alıp yaşamını kızıyla beraber sürdürmeyi göze alabilen bir kadın. İpek Ongun 5 yaşındayken boşanma gerçekleşiyor. Çocukluğunu "Yalnız bir çocukluk" diye tanımlayan Ongun, bu yalnızlığı faydaya dönüştürmeyi başaranlardan. Bu durumu kendi sözleri ile görelim (s. 89):

"İki tür yalnızlık var hayatta. Yalnız başına olmak başka, yalnızlık çekmek başka. Yalnız başına olmak beni hiç rahatsız etmezdi. Tam tersine yalnızlık beni ben yaptı diyebilirim. Daha güçlü olmayı öğretti. Kendi kendine yetmeyi, okumayı, düşünmeyi, sürekli bir şeyler üretmeyi, yazmayı öğretti."

Ongun, öğrenimini Arnavutköy Amerikan Koleji'nde sürdürüyor. O sınıftan üç yazar çıkıyor: Rahmetli Tomris Uyar, Ayşe Kulin ve İpek Ongun.

3. sınıftayken defterine "Büyüyünce meşhur bir muharrir olmak istiyorum" diye yazan Ongun, meşhur bir muharrir olmuş olmasına da bu yönünü zenginliklerinden sadece biri olarak tutmayı da başarmış.

Kitabın bütünü okurda önce eşine derin bir sevgi ve saygı ile bağlı bir kadın, sonra kızlarına ve torunlarına hayran bir anne, sonra yaşamının neşesi ve destek kaynağı olarak arkadaşlarını önceleyen bir dostla komşu ve tüm bunlar olurken güçlü bir entelektüel yaşamı beslemek için okuyan ve okuduklarını toplumun faydasına dönüştürmek için yazan bir insan portresi oluşturuyor.

Sait Faik gibi "Yazmasam deli olacaktım" türü bir yazar değil Ongun, "Gence hizmet sunmak" amacıyla, aile ve dostlarıyla anlamlanan yaşamını, yazma uğraşıyla bir katman katarak zenginleştirdiğine inanan, şudünyadangeçerkenfaydalıolabildiğiiçinsevinen bir yazar. Belki bu nedenle, "meşhurluk" boyutunu kontrolde tutmuş. Bu kontrolü kendi kaleminden aktarayım (s. 390):

"Yazı yaşamıma çeviriler yaparak başlamıştım, ama yazar olmak gibi bir iddiam yoktu. Hem de hiç yoktu, şöyle düşünüyordum. Yazar olmak kiiim, ben kiiim!

İşte tam da bu nedenle bayılıyorum, tek kelime ile bayılıyorum bacak bacak üstüne atıp benim yazdıklarımın her biri bir şaheserdir havasında konuşanlara. Benim hiçbir zaman yapamadığımı yapıyorlar. Helal olsun!"

yaşamı, eserlerini besliyor

Bu eseri okuyanlar, özellikle ileride İpek Ongun'a ilişkin araştırma yapacaklar, Ongun'un yaşamının eserlerini nasıl beslediğini kolaylıkla görecekler. Yazar cömertçe paylaşmış, yaşamından hangi kesitleri, hangi eserinin neresinde kullandığını, örneğin kendi anneannesi -ki ömür bir hanımmış, gülerek okudum - "Bir Genç Kızın Gizli Defteri" isimli eserinde Serra'nın babaannesi olarak kurgusal yaşama aktarılmış. Serra'nın dedesi ise gerçek yaşamda yazarın babasından esinlenilerek yazılmış. İstanbul, Ankara ve Mersin'de yaşayan Ongun'un bu eserinde o zamanlardaki gündelik yaşama ilişkin çok fazla ipucu bulmak mümkün, kültür tarihi araştırmacılarını da mutlu edecek yönleri var eserin.

Bu kitabı okurken yazarın yaşamının yanı sıra Mersin'deki üç dini birden barındıran şehir mezarlığının varlığını öğrenip çok etkilendim. "Vay canına bu hoşgörüden nasıl yaşadığımız bağnazlığa evrildik" diye de hayıflandım. Mersin'de 1970'lerdeki yaşamı anlatırken bahsettiği "Bir de yine o zamanlar şöyle bir durum vardı. Annelerin hepsi tüm çocuklara göz kulak olurdu. Susayan, annesi evde yoksa filanca teyzesinin kapısını çalardı" ve "Kapıcımız, bakkalımız, manavımız da çocuklara sahip çıkmakla kalmaz, onların terbiyesi(!) iledeyakındanilgilenirdi" konuları tıpkı kendi çocukluğumda yaşananlardı.

"Anlat Anneanne", yazarın değerleri hakkında kimi zaman açıkça, kimi zaman satır arasından yeterince ipucu sunuyor.

Yaşamın ekseni olarak görülen sevgi, eğitime duyulan katıksız inanç ve kimi zaman daha iyi bir eğitim için katlanılan fedakârlıklar, yaşama şükür duygusuyla yaklaşmak, din, dil, ırk farklılığını aşan güçlü dostlukları kurmaya ve beslemeye duyulan inanç, sızlanacağına durumu düzeltmek için harekete geçmek ya da harekete geçenleri takdir edip destek olmak, kendisine el uzatanlara vefa duygusu ile bağlanmak, kendini geliştirmek için sürekli okumak, sormak ve acıyı tatlıyı dostlarla paylaşmak, kahkahayı ve kendinle dalga geçebilmeyi yaşam kültürü olarak içselleştirmek bu kitabın okurlarının keşfedeceği değerler. Otuz yedi yıldır yazan ve otuz bir kitap yayımlayan İpek Ongun, hep iyiye, güzele, umuda odaklanmış. Ödülünü de kitabının sonuna aldığı okur tanıklıklarının gösterdiği gibi sevgi, saygı, teşekkür duyguları ile almış. Varlığı ile bir çok gence dokunduğunu yaşarken bilmiş.

Darısı tüm emek verenlerin başına.

Bir yazının daha sonuna geldik. İyilik, güzellik dolu anılar oluşturun şubat ayında. Umut hiç eksik olmasın. Sevgiyle, kitapla kalın.

ANLAT ANNEANNE, İpek Ongun, Artemis Yayınları, 455 s.

ahru@tnn.net

Bu konularda ilginizi çekebilir