"kimsesizlik bir suç olmamalı"

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan, Yakacık Yetiştirme Yurdu yıllarının anlatıldığı "Kimseli Kimsesiz" üzerine Pakize Türkoğlu ile…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

GÜLÇİN GÜLAN

Köy Enstitülü eğitimci, yazar Pakize Türkoğlu'nun Hatice Abbas Halim Yakacık Yetiştirme Yurdu yıllarını anlattığı "Kimseli Kimsesiz" kitabı İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıktı. Kitap, "Seni babama söyleyeceğim" diyen bir çocuğa özgüvenle "Bizim babamız da devlet" dedirten yetiştirme yurdu modelini ve onu hayata geçirenleri anlatıyor.

2017 Türkiye'sinde 24 Kasım Öğretmenler Günü'nün ardından Milli Eğitim'de öğretmen, öğretim üyesi, idareci olarak 40 yıl görev almış Pakize Türkoğlu ile "Kimseli Kimsesiz" i konuştuk.

Anlatılan hangi yıllar?

Bu kitap 1953-1963 yılları arasını kapsıyor. Gerçek olaylardan, anılardan, resmi bilgilerden, o yıllarda tuttuğum notlar ve tutanaklardan yola çıkarak rahmetli eşim Mücahit Türkoğlu'nun müdür, benimde öğretmen olarak dahil olduğumuz yaşamı özetliyor. Kitabı, 'Sunu' yazısında, "50'li yıllarda böyle bir yetiştirme yurdu vardı ve anlatılanlar birbir yaşandı" notunudüşen emekli albay öğrencimiz çevirmen Kayhan Yükseler gözden geçirdi. Kitaba belge ve fotoğraflar, çocukların ogün yazdıkları gözlemlerden, yetişkin olarak yolladıkları mektuplardan örneklerde ekledik.

Kitabın adı da kırmızı kaplı "Yetiştirme Yurdu" dosyasından mı çıktı?

Evet. İlk, orta ve yüksek öğretim kurumlarında geçen uzun meslek yaşamım boyunca, eğitimle ilgili küçük notlarımı bile atamazdım. Kimseli kimsesiz olmanın hiç kimsenin elinde olmadığını anlatan sonu tatlıya bağlanan bir olay yaşanmıştı. Çocuklar da devlet de kimseli kimsesiz diye bir ayrım istemiyordu. Köy Enstitülerinde olduğu gibi şehir yatılı köy yatılı okullarında ayrım yoktu, ailesi olmayanın parasını devlet öderdi. Bugün de ayrım olmamalı, çocuk damgalanmak, acınmak istemiyor. Sevgi Evleri gibi abartılarla çocuk ötekileştirilmemeli.

Yurt ne zaman, nasıl açıldı?

1949 yılında çıkan 5387 sayılı Korunmaya Muhtaç Çocuklar yasasına göre ilkokul çağındaki çocuklar için yetiştirme yurdu olarak 1952'de açıldı. Yurt binası, Hatice Abbas Halim'in bağışladığı, Yakacık girişinde Adalar'a karşı 10 dönümlük bağ bahçe içindeki görkemli köşktü. 10 yıl görev yaptığım, 250 kadar çocuk, 20 kadar erişkinin bir arada yaşadığı büyük bir aileydi. Çoğu kimsenin evinde olmayan oyunlar, oyuncuklar, kendilerini yurt çocuklara adamış idealist öğretmenler ve çalışanlar vardı. Çocuklar öğrenim için köyün okuluna giderlerdi. İki oğlumuz da orada doğup büyüdü.

Grup öğretmenliği görevine nasıl atandınız?

Kendi tercihimdi. Tayinimde Yüksek Köy Enstitülülere değer veren, yurtları pedagoji yuvası yapma hayali olan, bunu hayata geçirmek için bizlere ihtiyacı olduğunu söyleyen, "Korumasız tek bir çocuk kalmayacak" diyen İstanbul Valisi Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay'ın rolü büyüktür.

"Yeni yasa yeni yönetim" bölümünde devletin çocuk politikası ve uygulayan önemli diyorsunuz...

Atatürk daha savaş yıllarında çocukları düşünüyor. "Annelere yardım ulaşırsa çocuk kurtulur" diyor. Cumhuriyet'in ilk Milli Eğitim Bakanlarından Mustafa Necati, "Anne babanın olmayışı, yoksulluk gibi nedenlerle, özel olarak korunması gereken çocuklar için ayrı kurum açılması incitici olabilir, pedagojik değil" düşüncesiyle yatılı(pansiyonlu) okullar açıyor. Muhtaç çocukların diğer çocuklarla birlikte bakılıp okutulmalarını sağlıyor. İlk yıllarda işlerini en iyi şekilde yapmaya çalışan Muhiddin Akdik, Fevzi Ertem, Hayrullah Örs gibi yüksek bürokratlar bu politikayı hayata geçiriyor. 54'ten sonra politika bozuluyor. Örneğin Köy Enstitülerinden vaz geçilip üretici eğitimden dönülmesiyle her köye yeterince öğretmen gönderilemiyor, köy bölge okulları işlevini yitiriyor. Köye hizmet çarkı bozulunca göç başlıyor.

Kitapta akıcı, samimi bir dille yurt bağlamında eğitim tarihimizi aydınlatıyorsunuz. Esas altını çizmek istediğiniz nedir?

Kimsesizlik bir suç olmamalı çocuk bunun acısını, utancını ömür boyu çekiyor. Kitaba dokunan anlayacaktır.