yüreklendiren iki özel kitap

Bu ay tanıtacağım kitapların ikisini de çok severek okudum. "Kim Demiş ki Ben Yapamam?", Türkiye'nin ilkleri başaran kadınlarından 41'ini konu alıyor. İkinci eser, "Kemanın Dansı" isimli resimli kitap. Eser, ünlü kemancı Joshua Bell'in çocukluk yıllarından gerçek bir öyküyü konu alıyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

AYFER GÜRDAL ÜNAL

Bu ay tanıtacağım kitapların ikisini de çok severek okudum. İlk olarak "Kim Demiş ki Ben Yapamam?" isimli eser ile başlayacağım. Yayıncı Köstebek Yayınevi, yayıma Çağla Üren hazırlamış. Kitap, Türkiye'nin ilkleri başaran kadınlarından 41'ini konu alıyor.

Kitabın başında Editörden başlıklı bölümden bir alıntı yapmak isterim:

"Bu isimlerin özellikle eski zamanlarda yaşamış olan birçoğu, etrafındaki insanlardan bu mesleklerin erkeklere göre olduğunu ve kendilerinin yapamayacağını işittiler. Buna rağmen yılmayarak ilk kadın doktor, ilk kadın öğretmen, ilk kadın hakem gibi unvanları aldılar ve tarihe geçtiler."

İşte tam burada bir anımı paylaşmak ve peşinden editörün yukarıda sunduğum ilk tümcesine itirazımı yapmak isterim. Sınıfta çocuk kitaplarında toplumsal cinsiyeti tartıştığımız bir günde, yuvalara zorunlu staja giden öğrencilerden biri bir önceki gün yaşadığı bir olayı paylaştı. Yuvadaki öğrencilere en çok ne olmak istersiniz diye sorduğunda, kız öğrencilerden biri "Pilooot " diye atılmış. Buna duyan bir minik erkek çocuk ise kesin bir eda ile "Sen pilot olamazsın bir kere. Pilot ancak erkeklerden olur." demiş.

Editöre itirazım şu ki, "kadınlar onu yapamaz, bunu yapamaz" diye ahkâm kesen zihniyet geçmişte kalmadı. Halen 21. yüzyıl Türkiye'sinde yaşamakta ve örneklerine her gün tanık olmaktayız. İşte bu nedenle "Kim Demiş ki Ben Yapamam?" çok ihtiyaç duyulan bir eser. İçinde 41 kadınımız yer alıyor, keşke ya ilk kadın pilotumuz ya da ilk kadın savaş pilotumuz da yer alsaymış.

İlkleri başaran kadınlarımız yine mesleklerinde önde gelen kişiler tarafından tanıtılmışlar. Örneğin, ilk kadın gezginimiz Zeynep Hanım'ın öyküsünü değerli yazarımız Buket Uzuner yazmış, canımız Türkan Saylan'ı yazan ÇYDD Başkan Yardımcısı Gülsün Kaya, Füsun Akatlı'nın öyküsünü Zeynep Altıok Akatlı kaleme almış. 41 değerli kadınımızın öyküleri tek sayfada özlü ve sade biçimde sunulmuş. Tam sayfa illüstrasyonları da öyküye eşlik ediyor. Okurlara, kadınların hangi mesleği yapmak isterlerse o mesleği başarı ile yapabileceklerini kanıtlıyor, yüreklendiriyor, güç veriyor. Kim ne derse desin kadınlar çok değişik alanda, çok zor şartlarda, önlerinin kesilmesine hiç pabuç bırakmadan başarılı olmuşlar. Eserde yer bulan kadınlarımız şöyle:

Adile Naşit, Afet İnan, Afife Jale, Aysel Gürel, Azra Erhat, Behice Boran, Bilge Olgaç, Büşra Ün, Canan Dağdeviren, Dilhan Eryurt, Duygu Asena, Fatma Aliye Topuz, Füreya Koral, Füruzan, Füsun Akatlı, Gülten Akın, Halet Çambel, Halide Edip Adıvar, İdil Biret, Jale İnan, Lale Orta, Latife Uşşaki, Leyla Erbil, Leyla Gencer, Mihri Müşfik, Muazzez İlmiye Çığ, Fatma Refet Angın, Remziye Hisar, Sabire Aydemir, Safiye Ali, Samiye Cahid Morkaya, Selma Rıza Feraceli, Sevgi Soysal, Süreyya Ağaoğlu, Şebnem Ferah, Şirin Tekeli, Türkân Saylan, Türkân Şoray, Yasemin Dalkılıç, Yıldız Kenter, gezgin Zeynep Hanım. Yeter ki pes etmesinler, kadınlar akıl ve yüreklerini koydukları her işi başarırlar.

kemanın dansı

İkinci eser, Kuraldışı'ndan çıkan "Kemanın Dansı" isimli resimli kitap. Kathy Stinson yazmış, Dusan Petricic resimlemiş. Eseri dilimize değerli sanatçımız Sumru Ağıryürüyen kazandırmış. Bu kitap da tıpkı ilki gibi pes etmemeye yüreklendiriyor.

Eser, ünlü kemancı Joshua Bell'in çocukluk yıllarından gerçek bir öyküyü konu alıyor. Küçüklüğünden beri müziğe bayılan Joshua ,tencerelerden davul çalıp, karton borulardan borazan üfledikten sonra paket lastiklerini tımbırdatmaya başladığı aşamada, ailesi ona bir keman alır.

Bir gün müzik dersinden eve döndüğünde "Kalamazoo'ya gitmeliyim", der. Orada bir yarışma vardır ve kocaman bir orkestranın önünde çalma fırsatı bulacaktır. Joshua öğretmenine çalmak istediği parçayı da söyler. Öğretmen zor diye itiraz eder. Joshua, öğretmenine parçadaki öyküyü duyabildiğini söyler. Bu parçada Joshua'ya göre bir ayı dansçıların peşine düşer. Sonra dansçıları götüren gemi denizin ortasında kaybolur.

Öğretmen, peki demek zorunda kalır. Başlarlar çalışmaya. Öğretmenin dediğinden bile daha zordur parça. Çalışır, çok çalışır, metronom ile kusursuz olana kadar çalışır. Sonunda yarışma günü gelir. Anne ve babası ile Kalamazoo’ya vardıklarında keman telinden bile daha gergindir. Nihayet yarışma saati gelir. Joshua’nın elleri heyecandan ter içindedir. Sırası gelir. Başlar çalmaya. Önceleri her şey mükemmel ilerler. Derken bir minik hata. Belli belirsiz bir minik hatadır bu, Joshua çalmayı sürdürür. Birden parmakları şaşırır, yayı sendeler. Kafasında yarattığı öyküdeki dansçılardan biri yere düşer.

Joshua çalmayı bırakır: Tam sahneyi terk etmek için geri döner ki, birden karar değiştirir ve “Yeniden denemek istiyorum” der. Hakem kabul eder. Joshua ikinci denemesinde kafasındaki öyküdeki tüm dansçıları bir o yana bir bu yana notaları ile hareket ettirir. Dansçılar birbirlerini havaya atıp döndürürler. Sonunda Joshua’nın da başı döner. Son notayı duyduğunda Joshua hiç bu kadar güzel çalmamış olduğunun bilincindedir. Hayalindeki dansçılar ona göz kırpıp öpücük kondururlar. Joshua, elini uzatsa yıldızlara dokunabilir.

Kitabın sonunda şahane bir bölüm var. Joshua Bell’in gerçek olduğunu, anlatılan olayın da gerçekten Stulberg Uluslararası Yaylılar Yarışması’nda yaşandığını buradan öğreniriz. Eduard Lalo’nun çalınması en zor keman eserlerinden biri olarak nam salmış İspanyol Senfonisi’ni çalan ve gerçekten hata yapıp, tekrar toparlayarak yarışmayı tamamlayan Joshua Bell, o yarışmanın üçüncüsü olmuştur. Bu muazzam bir sonuçtur.

Joshua Bell, ne zaman bu yarışmayı anımsasa, hata yapmanın mümkün olduğunu, mükemmel olmaya çalışmak yerine müziğe olan sevgisini aklında tuttuğu her zaman, her zamankinden de iyi çaldığını ve çalacağını biliyor. Joshua Bell, çağımızın en ünlü keman sanatçılarının başında gelmektedir.

Olağanüstü bir öykü bu. Çünkü sevdiğin bir uğraş uğruna, hatalar yapsan dahi asla pes etmemeyi, çalışmayı sürdürmeyi, sevdiğin işi yapmaktan gelen mutluluğun başarıyı da peşinden getireceğini öyle güzel anlatmış ki, hiç üstten bakmadan, hiç parmak sallamadan, öğüt vermeden mesajını müziğin nağmeleri gibi ruha işlemiş. Dilerim çok okunur.

Bir yazının daha sonuna geldik. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Bütün Yaz şiiri ile veda edeyim.

Ne güzel geçti bütün yaz, / Geceler küçük bahçede… / Sen zambaklar kadar beyaz / Ve ürkek bir düşüncede, / Sanki mehtaplı gecede, / Hülyan, eşiği aşılmaz / Bir saray olmuştu bize; /Hapsolmuş gibiydim bense, / Bir çözülmez bilmecede. / Ne güzel geçti bütün yaz, /Geceler küçük bahçede.

Sevgiyle, müzikle, kitapla kalın.

ahru@tnn.net

Bu konularda ilginizi çekebilir