Düşük büyümeli yıllara hazır olalım
ABD Merkez Bankası'nın (FED) piyasalara pompaladığı aşırı likiditeyi geri çekme operasyonuyla başlattığı global krizde ikinci aşama Türkiye için düşük büyümeli yıllar anlamına geliyor.
Cari açığı ve sıcak paraya bağımlılığı en yüksek ülkelerden birisi haline gelen Türkiye, başlamakta olan ters akımdan en fazla etkilenecek ülkeler arasında sayılıyor. Sıcak para çıkışı ve oynaklığının artması, likidite sıkıntısı ve tıkanmalar yaratarak, kurları ve faizleri yükseltip büyümeyi aşağı çekecek. Bu sürecin kısa süreli değil birkaç yıla yayılacak olması, Türkiye için düşük büyüme döneminin de kısa süreli olmayacağı anlamına geliyor.
Sıkıntılı geçecek yeni sürecin Türkiye'ye yansımasının temel özellikleri şöyle özetlenebilir:
* FAİZ VE KUR YÜKSELECEK: Yeni dönemin temel özelliği, son yıllarda gelişmekte olan ülkelere akan sıcak paranın geri çekilmesi olacak. Hem gelişmekte olan ülkelerde piyasa riskleri artacağı için, hem de gelişmiş ülkelerde yeni kar imkanları ortaya çıkacağı için sıcak paranın farklı hareket edecek. Bu durumda sıcak para, en kırılgan gördüğü ülkeleri en önde terketmeye çalışacak. Türkiye de bu grupta değerlendiriliyor.
Türkiye'de hisse senedi, borç senedi, kısa vadeli kredi ve mevduata park eden kısa vadeli sıcak paranın miktarı 300 milyar doları buluyor. Bu milli gelirin üçte biri gibi çok yüksek bir rakam. Bu paranın çıkışı hem Türkiye için hem se sıcak paranın kendisi için zorlukları olan bir süreç.
Sıcak paranın hangi ölçüde olursa olsun çıkışı, döviz piyasasında sıkıntı yaratacak ve kurları yükseltecek. Döviz kurlarının yükselmesi faizleri ve enflasyonu da yükseltecek.
Ayrıca sıcak paranın sadece çıkışı değil, gelişinin ciddi ölçüde azalması bile aynı etkiyi yaratacak. Çünkü hem yüksek cari açık, hem de yüklü dış borç ödemeleri yüzünden Türkiye'nin çarkları döndürebilmesi için dış finansmana ihtiyacı yüksek.
* SÜREÇ GEL-GİTLERLE İLERLEYECEK: Sıcak paranın gelişmekte olan ülkelerden çekilme veya bu ülkelere akan fon miktarının azalması, önümüzdeki birkaç yıla damgasını vuracak. Bu süreç gel-gitlerle ilerleyecek. Yani şimdi çıkan sıcak para, bir süre sonra geri gelebilecek. Bazen sert hareketler göreceğiz, bazen sakin dönemler yaşayacağız. Kurlar, faizler ve borsa da buna göre sert hareketler ve sakin dönemler yaşayacak. Bu nedenle sert hareketlerde "herşeyin sonu geldi" korkusuna kapılıp paniklemek de hata olur; ortalık sakinleştiğinde "kriz geçti" rehavetine kapılmak da hata olur.
* DÖVİZ REZERVİ YETER Mİ?: Son verilere göre Merkez Bankası'nın döviz ve altın rezervlerinin toplamı 130 milyar dolar dolayında. Bunun büyük kısmı bankalara ait, 40 milyar dolarlık bölümü ise Merkez Bankası'na ait. Ancak bu Merkez Bankası'nın operasyonlarında sadece 40 milyar doları kullanabileceği anlamını taşımıyor. İhtiyaç olduğunda Merkez Bankası bu imkanı rahatlıkla kullanabilir.
Ancak sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada döviz rezervi krizi çıkartacak ölçüde hızlı ve güçlü hareketlerin olması beklenmiyor. Yeni süreç bu kadar sert haraketlerle ilerlemeyecek. Bu nedenle döviz piyasasında zaman zaman sıkıntılı dönemler yaşansa da bir döviz rezervi krizi haline dönüşme ihtimali çok düşük. Yüksek cari açık ve yüklü borç ödemeleri nedeniyle Türkiye'nin dış finansman ihtiyacı yüksek. Döviz rezervleri ise bu ihtiyaçla karşılaştırıldığında göreli olarak diğer ülkelerden düşük. Bu durum, Türkiye'nin sıcak paracılar tarafından daha kırılgan görülmesine yol açacaktır.
* BORÇLANMA MALİYETİ ARTACAK: Sıcak para çıkışı olması veya girişinin azalması hem kurları, hem de faizleri yükseltecek. Hazine'nin de, şirket ve bireylerin de borçlanma maliyeti artacak. Bu durumdan döviz borcu fazla olan şirketler daha fazla zarar görecek. Şirketlerin ve bireylerin borç çevirmede karşılaşacağı darboğazlar, bankacılık sisteminin de risklerini artıracak. Bu durumun doğal sonucu olarak, büyüme hızı düşecek ve istihdam artışı yavaşlayacak.
* HEM KISA, HEM UZUN VADELİ ÇÖZÜM GEREK: Piyasalarda dalgalanmaların sık yaşandığı bir sürece girdiğimiz için kısa vadede kurların seviyesi, faizlerin seyri gibi konular, ekonomi yönetimini de şirket ve bireyleri de çok yoracak. Ancak sadece bu dalgalanmalara odaklanmakla yetinmek Türkiye'nin olumsuz algısını daha da artırır. Bu da dalgalanmaları her defasında diğer ülkelerden daha şidetli yaşamamıza yol açar.
Cari açık ve sıcak para bağımlılığını azaltacak uzun vadeli, etkili ve sürdürülebilir stratejilerin geliştirilmesi, bu sürecin daha az hasarla geçirilmesi için büyük önem taşıyor. Bu alanda atılacak adımlar, piyasaların yatışmasında Merkez Bankası'nın yapacağı her türlü müdahaleden daha etkili olacaktır.
* SADECE MERKEZ BANKASI ÇÖZEMEZ: Yeni dönemin ilk sarsıntılarını yaşarken sadece Merkez Bankası'nın politikaları ve müdahalelerine odaklanmış durumdayız. Oysa önümüzdeki uzun vadeli sorunları Merkez Bankası'nın çözme şansı yok. Ayrıca kısa vadeli sorunların çözümü de tek başına Merkez Bankası'nın omuzlarına bırakılamaz. Özellikle uzun vadeli çözüm yolunda atılan ciddi adımların, kısa vadeli dalgalanmaları da hafifleteceğini dikkate aldığımızda, bu görüntüyü değiştirmenin önemi artıyor.
Ekonomi yönetiminin eğitim sisteminden teknolojik araştırmalara, çalışma hayatından gelir dağılımına kadar geniş bir bakışla bütünlüklü stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Şirketlerin de bir yandan başta döviz borçları olmak üzere, borçlanma oranını aşağı çekmek, özkaynakları güçlendirmek ve döviz kazandırıcı işler geliştirmek için çalışmalar yapması lazım. Diğer yandan da üretimde verimlilik ve katma değeri artıracak çözümler bulmak gerekiyor. Verimlilik yükseltmekten de çalışan sayısını azaltmak ve ücretleri kısmayı değil, kaliteyi ve katma değeri artırmayı anlamak gerekiyor.
Türkiye, ‘Kırılgan Beşli'ye girmeyi hak ediyor mu?
Yeni dönemin ilk sarsıntıları ile birlikte gelişmekte olan ülkeler arasında Hindistan, Endonezya, Brezilya, Güney Kore ile Türkiye, "Kırılgan Beşli" diye adlandırılarak aynı kefeye kondu. Bu ülkeler, mayıstan bu yana süren çalkantıda paralarının değeri en fazla düşen, faizleri en fazla yükselen ülkeler oldular. Sıcak paranın hassas olduğu göstergeler açısından Türkiye'nin verilerini diğer ülkeler ile karşılaştırdığımızda Türkiye'nin bu gruba dahil edilmesinin pek de haksız olmadığı anlaşılıyor.
CARİ AÇIK: İlk çeyrek verilerine göre Türkiye'nin yıllık cari açığının milli gelire orana yüzde 5.9 düzeyinde. Yüzde 10'lardan buraya inmiş olmasına rağmen bu oran, hala dünya ölçeğinde çok yüksek. Beşli içinde cari açık oranı Türkiye'den yüksek olan tek ülke Güney Afrika.
DIŞ BORÇLAR: Türkiye'nin 125 milyar doları kısa vadeli olmak üzere 350 milyar dış borcu var. Dış borçların milli gelire oranı yüzde 43.5 ile diğer ülkelerden açık ara yüksek. Dış borçların 250 milyar doları özel sektöre ait. Önümüzdeki bir yıllık sürede 142 milyar doları özel sektörün olmak üzere 165 milyar dolar dış borç ödemesi var. Özel sektörün dış borçlarının yüksek olması yüzünden faiz ve kur artışı, şirket ve bankaların risklerini artıracak. Bir yıl içinde 165 milyar dolar dış borç ödemesi ve 40 milyar dolar dolayındaki cari açık ile karşılaştırıldığında, 129 milyar dolarlık döviz rezervi de rakip ülkelere göre zayıf bir nokta oluşturuyor.
BÜTÇE AÇIĞI: Türkiye'nin bütçe açığı milli gelirinin yüzde 2.8'i düzeyinde. Bu açıdan Türkiye beşli içinde orta sıralarda yer alıyor. Ancak bütçe gelirlerinin ağırlıklı olarak ithalat vergileri ve dolaylı vergiler ile vergi affı gibi bir defalık gelirlerden oluşması, bütçe performansının sürdürülebilmesini tehdit ediyor. Özellikle ekonominin durgunlaştığı dönemde, bütçe dengesinde manzaranın hızla bozulma ihtimali var.
ENFLASYON: Türkiye yüzde 8.2 ile beşli içinde en yüksek enflasyon oranına sahip ülke. Enflasyonun yüksek olması faizlerin ve kurun daha fazla artmasına zemin hazırlıyor. Bu da içerideki sıcak paranın hoşuna gitmeyecek bir durum.
İŞSİZLİK: Türkiye işsezlik oranı yüzde 25.6 olan Güney Afrika'dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Dalgalanmanın ekonomiyi yavaşlatması işsizlikte artış riski yaratıyor.
BÜYÜME: Türkiye'nin ilk çeyrek büyümesi yüzde 3 oldu. Gelecek hafta açıklanacak ikinci çeyrek büyümesinin de pek farklı olması beklenmiyor. Türkiye büyüme hızında beşli içinde sondan ikinci sırada.
POLİTİK BELİRSİZLİKLER: Hindistan, Endonezya ve Brezilya'da gelecek yıl seçim olması hem politik açıdan hem de bu dönemde uygulanacak ekonomik politikalar açısından belirsizlik yaratıyor. Güney Afrika'da ise grevlere bağlı sosyal karışıklıklar ekonomiyi olumsuz etkileyecek boyutta.
Bu açıdan Türkiye, beşli içinde açık ara öne çıkıyor. Türkiye, sadece gelecek yıl değil, sonraki yıllarda da kritik seçimler yaşayacak. Buna ilaveten barış süreci ve yeni anayasa konuları, önümüzdeki dönemin politik ve sosyal ortamını bir anda değiştirebilecek nitelikte. Gezi olaylarıyla patlak veren yeni süreç de önümüzdeki dönemin önemli konularından birisi olmaya aday gözüküyor. İçimizdeki bu sorunlara ek olarak Suriye krizi ve Mısır konusunda Türkiye'nin krizin fazlasıyla içine girmiş olması da Türkiye'nin hassasiyetini iyice artırıyor.
• Sıcak para akımının tersine dönmesi, hem belirsizlikleri artırdığı, hem de kur ve faizleri yükselttiği için büyümeyi olumsuz etkileyecek. Yeni dönem birkaç yılı kapsayacağı için düşük büyüme bir-iki yılla atlatılamayacak, daha uzun sürebilecek.
• Piyasalarda sert hareketlerin ve sakin dönemlerin bir arada yaşandığı gel-gitli bir süreç yaşanacak. Bu süreçte ani şoklar ve tıkanmalarla ekonomik bir krizin patlak verme ihtimali hiç yok değil, ama çok düşük.
• Bu süreç, tüm hem şirketlerin hem de ekonomi yönetiminin kısa vadeli dalgalanmaları iyi yönetmelerini gerektiliyor. Ama sadece buna odaklanmak yeterli olmaz. Yapısal sorunlar için uzun vadeli stratejileri uygulamayak sokmak gerekiyor. Bu, kısa vadeli dalgalanmaları da azaltır.
• Temel çözüm uzun vadeli stratejilerde olduğu için sorunu tek başına Merkez Bankası çözemez.