Firmaların sicili bozulmadan bankalara yeniden yapılandırma yetkisi verilmeli

Türkiye’nin sıkıntılı bir dönemden geçtiğini söyleyen Özdebir, firmaların sicilinin bozulmaması için bankalara kredilerin yeniden yapılandırılması yetkisi verilmesi gerektiğini belirtti

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hüseyin GÖKÇE

ANKARA - Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, Türkiye’nin sıkıntılı bir dönemden geçtiğini belirterek, reel sektörün ileride büyük sıkıntıya girmemesi için, bankalara kredilerin yeniden yapılandırılması yetkisi verilmesi gerektiğini söyledi. Firmaların sicilinin bir kez bozulması halinde bir daha düzelmediğinin altını çizen Özdebir, yargıda yaşanan sıkıntıların giderilmesi için tüm siyasi partilerin bir araya gelmesini istedi ve “Yargıdaki sorun çözülsün kur dahil bütün sorunlar 1 haftada çözülür” dedi. Ankara Sohbetleri’ne konuk olan Nurettin Özdebir, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe’nin sorularını cevaplandırdı.

> Türkiye karışık ve stresli bir dönemden geçiyor. Bu durum, ekonomik kurumları da ciddi ölçüde etkiliyor. İş dünyasının kanaat önderlerinden birisi olarak süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye son dönemlerde ciddi gelişme gösterdi. Bu dönem içerisindeki gelişmenin bir unsuru siyasi istikrarsa, en önemli etkilerden birisi de özel sektördür. Bugün gelinen noktada ihracatı 150 milyar dolara çıkaran özel sektördür. Yurtdışında Türkiye’nin gururu olan pek çok müteahhitlik hizmetini yine özel sektör yaptı. Bizim bu firmaları korumamız, elimizden geldiğince büyütmemiz lazım. Daha çok markalar ve global şirketler çıkartmamız lazım. Ancak, bu tip kısır çekişmelerin bedelini hep bu firmalar ödüyor.  2001’de böyle oldu; 2009’da da böyle oldu. Firmalarımıza zarar vermeyecek tedbirleri şimdiden almamız lazım. Ama inşallah ihtiyaç kalmaz, lüzum olmaz.  

> Şimdiden alınması gerektiğini söylediğiniz tedbirler neler?

Bu devam eden bir süreç ve bu süreç içerisinde Türkiye normalleşene kadar işletmelerimize zaman kazandıracak tedbirler alınması lazım. Çünkü biz siyaseti düzeltemeyiz. Biz ancak sandıkta oyumuzu verebiliriz. Başka türlü bir şey yapamayız. Firmalarımıza zaman kazandıracak tedbirlerin alınması lazım. Burada da büyük iş bankalara düşüyor. Yani bankaların elini biraz rahatlatmamız lazım. 

> Nakit bir destekten mi bahsediyorsunuz?

Hayır, para verelim demiyorum. Önümüzdeki dönemde olumsuz olasılıkları düşünerek, bankaların borçları yapılandırabilmesinin önünü şimdiden açmamız lazım. Bunu da firmaların sicili bozulmadan sağlamamız gerekiyor. Çünkü bir firmanın sicili bir kere bozulduktan sonra, isterse bütün ödemelerini normal yapsın hayatı boyunca, tekrar birinci sınıf müşteri olamıyor.  Çok da iyi olsa ikinci sınıf oluyor. Bununla ilgili önümüzdeki günlerde ilgili kurum temsilcileriyle toplantı yapacağız. Hayata geçirildiği takdirde bu firmalarımıza zaman kazandıracak, Türkiye’nin tekrar normalleşebilmesine sağlıklı olarak ulaşabilmesi için, gerekli tedbirlerin alınması lazım. 

> Geçmişte benzer düzenlemeler yapılmıştı. O düzenlemeler size göre öngörülen faydayı sağladı mı?

Evet, geçmiş yıllarda örneğin 2009’da bu yapıldı. Bankalar, kredileri geri çağırdılar. Türkiye’nin o krizi atlatmasında Tevfik Bilgin’in gerçekten çok emeği var. Onunla biz burada çok toplantılar yaptık, çok konuştuk. Karşılıklarla ilgili kararnamelerin seviyesinin azaltılması, borçların yeniden yapılandırılmasının önünün açılması. Bütün bunlar o dönemde yapıldı. Ama önceden buna hazırlıklı olmadığınız için, firmaları duvara çarpıp çizildikten sonra ancak bu tedbirler alınabildi. O aşamada ilk dökülenler döküldü, ondan sonrakiler kurtarıldı. Ondan sonrakilere yaşama şansı verildi. Banka zaten kime borcunu yapılandıracağını, hangi firmayı desteklerse yaşamını rekabet edebilme avantajını sürdürebileceğini biliyor. Bu dönem içerisinde yeni, tanımadığı birisiyle kredi ilişkisi kurmaktansa, daha önce bildiği, tanıdığı, bütün verilerinin elinde olduğu, ipoteğinin, teminatının elinde olduğu insanı yaşatmak o banka için de bir avantaj. Bu tedbirleri bir an evvel bizim almamız lazım. Öyle kötü bir duruma geldik ki, bir taraftan dünyada Fed’in parasal genişlemeyi kısması, muslukları kısması konuşuluyor. Yani ocak ayında 10 milyar dolar daha kısacağı söyleniyor. Daha birincisinin kısılma bile başlamadan, bütün dünyadaki özellikle gelişmekte olan ülkelerde bunun etkisi gözlendi. Arkasından bir tane daha gelirse bu etkiler daha da artacak. Hele bizim gibi risk algısı yükselmiş bir ülkede bu finansal ihtiyaçların çevrilmesi daha da zorlaşacak ve pahalılaşacak. Bu geçiş döneminde, ülkenin tekrar normalleşmesine kadar geçecek sürede işletmelerimizi muhafaza edebilecek yapıları kurmamız lazım. 

> Peki, bu noktada size göre Merkez Bankası’na düşen bir şey var mı?

Geçtiğimiz hafta İstanbul’daydım. Orada birkaç üst düzey bankacıyla konuştum. Birçok insan, faizler arttı Merkez Bankası şunu yapsın, bunu yapsın diye söylüyor ama, Merkez Bankası’nın bana göre biraz erken konuşması haricinde politikaları uygun. Benim kanaatim öyle. Bankacılar da ‘off the record’ yapmış oldukları konuşmalarda bunu teyit ettiler. Bazı bankalar daha farklı düşünüyorlar ama tabi ekonomik olaylarla ilgili verilecek kararlar büyük  ölçüde rekabet tarafından şekillendirilir. Herkesin bulunduğu pozisyona göre bir şeyler söylemesi normaldir. Bunların içerisinde gerçek anlamda kurumlarının menfaatinden, ülkenin menfaati konusunda kim ne söylüyor onu ayırt edebilmek lazım. Şu ana kadar eğer ipin ucunu koy vermezlerse Merkez Bankası iyi gidiyor. Zaten faizleri koridorun üst seviyesine çekti. Gösterge faizinin hiçbir anlamı kalmadı. Bir de kamuoyu tarafından çok fazla algılanmayan, bu olaylar olmadan önce, hatta Gezi olayları da olmadan önce, Türkiye’nin ekonomisi sıkıntısı fazla para girişiydi. Biz şikayet ediyorduk. Kurlar çok düşük diyorduk. Çok fazla para giriyordu. Merkez Bankası rezervlerini bu kadar arttırmış olmasına rağmen, hatta “karşılıkların bir kısmını dolar olarak yatırabilirsiniz” demiş olmasına rağmen kurlar bir türlü artmıyordu. 

> Yargı sistemiyle ilgili sıkıntılar sizce nasıl giderilir?

Yapılması gereken şu; biz milletvekillerini niye seçiyoruz? Bizi temsil etsinler ve bunların en kutsal en ulvi en yüce yaptıkları iş de yasama görevidir. O zaman en ufak partisinden en büyük partisine kadar oturacaklar, milleti tatmin edecek bütün bu şaibeyi ortadan kaldıracak, bir düzenleme yapacak. Bu, Türkiye için bir fırsat aslında. Yargı reformu deniliyor. Venedik kriterlerine mi uyacaklar, AB kriterlerine mi uyacaklar, başka kriterlere mi uyacaklar, ama milleti tatmin edecek bir düzenleme yapılmalı. Bunun için bu işin ittifakla yapılması lazım. Herhangi bir parti buna itiraz ederse, diyelim ki BDP’liler itiraz etti, onların görüşünde olan insanlar diyecekler ki, “Bunu bize karşı yaptılar.” CHP’liler itiraz etse, “Zaten bu Hükümetin BDP ile ilişkisi vardı, onlar ikisi beraber bizi sattılar” diyecekler. Onun için buna fırsat vermeyecek bütün siyasi partilerin oybirliği ile çıkartacakları bir düzenleme yapmaları gerek. Bu her şeyden önce onların millete karşı borçları. 

> Siz tüm taraflar toplansın diyorsunuz ama bir araya gelmekte sıkıntı çekiyorlar?

Ama bu onların vatandaşlık görevi. Biz onun için gönderdik onları oraya. Bu olağanüstü bir durum. Bu yapılacak ki ondan sonra kimse yargının vermiş olduğu karardan şüphe duymadan onu kabullensin ve tatmin olsun. Bu tatmin için şaibenin ortadan kalkması lazım.

> Bir de şimdilik ikinci plana atılmış gibi görülen büyük projeler var, bunlar ne olacak?

Evet, örneğin TANAP projesini imzaladık. İçeriği tartışılabilir, ancak, Azeri gazının, daha doğrusu Hazar Havzası’ndaki gazın Türkiye’ye gelişinin önü açıldı. Orada çok ciddi rezervler var. Zaten karşı kıyısı da Türkmenistan. Bu havzadaki gazı, bu zamana kadar Rusya pazarlıyordu Avrupa’ya, dünyaya. Şimdi alternatif bir kapı açıldı. Bu, Rusya’yı mutlaka rahatsız ediyordur. Kuzey Irak’ta çok ciddi petrol sahaları var, bu petrolün gidecek başka yolu yok, Türkiye üzerinden gidecek. Akdeniz’de Avrupa’nın iki yüzyıllık ihtiyacını karşılayacak doğalgaz var diyorlar.  Bu buradan gidecek. Mısır gazı ki arkasındaki Sudan daha önemli bence, o buraya gelecek. Bütün bunlar geldiği zaman,bu bir nevi Türkiye’nin atom bomsa olacak. Nasıl ki atom bombasına sahip olan ülkeye kimse dokunamıyor; Türkiye’nin de dokunulmazlığını sağlayacak projeler de bunlar.

‘İnsanlar şu anda iki kampa ayrılmış durumda’ 

> Türkiye karışık bir dönemden geçiyor ve özellikle son günlerde yargı sistemiyle ilgili ciddi değişiklikler yaşanıyor, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle burada hukukun temel felsefesine bakmamız gerekiyor. Hakim adalet neyse onu yapar. Sembol de zaten gözü kapalı, terazi tutan kızdır. Kız onun temizliğini, terazi adaletini, gözün kapalı olması da kimseden etkilenmediğini gösterir.  Bazı şeyler vardır ki, “Şuyuu vukuundan beterdir” derler. Şu anda şuyuu vukuundan beter bir durumdayız. O zaman bu yolsuzlukların üzerine gidilsin deniyor. Bu yolsuzluklar şu anda devletin ve milletin kayıtlarına girdi mi? Bunu hiçbir güç silemez. Bu eninde sonunda hakimin karşısına çıkacak, hakim ya “kusura bakmayın, sizin hakkınızda yanlış işlem yapılmış” diyecek, ya da “kardeşim sen bunu hak etmişsin, git şu kadar otelimizde kal” diyecek. Ama şu anda bir hakim serbest bıraksa, bir kısım insanlar diyecek ki, “Hükümet baskı yaptı, HSYK bilmem kimi akladı, şöyle oldu, böyle oldu” diyecekler. Gerçekten aklanması gereken insan varsa, bir takım insanların vicdanında aklanmış olmayacak. Eğer, hapis verilirse, gerçekten suçlu bile olsa, diyecekler ki bazı yapılanmalar yüzünden adamın başını yaktılar diyecekler. İnsanlar şu anda iki kampa ayrılmış durumda. 

‘Bedeli, tüyü bitmemiş yavru bile ödeyecek’

> Beklentiler, tahminler alt üst oldu. Sanayici ne yapacak?

İş dünyası kaplumbağa gibidir. Yavaş yavaş gider. Bir ses duyduğunda hemen kabuğunun içine çekilir. Bu olaylar olduğundan beri bir sürü insan “Şimdi ne olacak, ne yapalım, teşvik belgemi yeni aldım, yatırıma devam edeyim mi, yoksa etmeyeyim mi” diye sormak için arıyor. Yurtdışından arıyorlar, soruyorlar, ne olacak diye. Bizim başkalarının tasarrufuna 

ihtiyacımız var. Özel sektörün 160 küsur milyar dolar borcu var. Bu borcun çevrilmesi lazım. Bugüne kadar çevrildi, bundan sonra da çevrilecek. Ama bu çevrilişin bir bedeli olacak. Bunun bedelini bir şekilde tüyü bitmemiş yavru bile ödeyecek. Türkiye’nin risk primi arttı. Bunu hep beraber ödeyeceğiz. Faizlere yansıdı, hep beraber ödeyeceğiz. Bu en fazla bir haftalık iş, bir haftada çözülür. Bu iş çözülsün, kurlarda geriye gelir, yatırımlar da fırlar.

>>Özdebir’in dikkat çektikleri

Ferit B.PARLAK

ASO Başkanı Nurettin Özdebir ile yaptığımız sohbetlerde kurduğu her cümle, sonradan gerçekleşen dersler niteliğindeydi. Mesela işsizliğin sorun olarak karşımıza çıktığı 5-6 yıl önceki sohbetimizde, “İşsizlikten daha fazla mesleksizlik sorun. İş kurslarına katılımın az olması sosyal devlet anlayışının yanlışlığına bağlı. Mesela, üniversite mezununa avantajlı askerliği kaldırmak okullardaki gereksiz işgali azaltır, insanları meslek edinmeye yöneltir” şeklindeki cümleleri, birkaç yıl sonra anlam bulmuştu. Bugün ise siyasi gelişmelerin beklentileri ve tahminleri altüst ettiği, yatırımları durdurduğu sorunlu bir süreç yaşıyoruz. Özdebir’in, “Firmaların sicili bozulmadan bankalara yeniden yapılandırma yetkisi verilmeli”, “Sicil bir kere bozulursa bir daha düzelmiyor, şimdiden önlem alınmalı”, “Yargı sıkıntısı giderilsin kur dahil bütün sorunlar 1 haftada çözülür” şeklindeki önerileri, umarım birkaç yıl sonra dikkate alınmaz.

Bu konularda ilginizi çekebilir