Kapsamlı bir sicil affına ihtiyaç var

Dünya Gazetesi - Hüseyin GÖKÇE

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Hüseyin GÖKÇE

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak, ekonominin geldiği durum itibarıyla Türkiye’de tüm sonuçları uygulanmak üzere kapsamlı bir sicil affına ihtiyaç olduğunu söyledi.

Bilançoların da çok bozulduğu için enflasyon muhasebesi şartlarının güncellenmesini isteyen Budak, artan konkordatolarla ilgili olarak ise “İşi iyi olan hiçbir firma konkordato ilan etmez” diye konuştu. Ankara Sohbetleri’ne konuk olan Budak, Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak’ın sorularını cevaplandırdı.

 -Ekonomide yaşanan gelişmeler, şirket bilançolarını kötü etkilediğini görüyoruz. İş dünyasının içinden gelen bir siyasetçi olarak acilen alınması gereken önlem sizce nedir?

Gelinen noktada sicil affı meselesi hiç konuşulmuyor. Daha önce sicil affı çıkarılmıştı ama kayıtlar Merkez Bankası’nda silinse de bankalar bunu silmediler. Şu anda bilançolar gerçekten çok bozuldu ve kapsamlı bir sicil affı çıkarılması gerekir. Başka bir önlem olarak enflasyon muhasebesinin de güncellenmesi lazım. Bilançoların hepsine kambiyo giderini koyuyorsunuz, öbür taraftan yüzde 15’e göre planladığınız bütçede, faizi yüzde 40’a revize ediyorsunuz. Bu yüzden halen üç yıl üst üste toplam enflasyonun yüzde 100 çıkması halinde uygulanan enflasyon muhasebesinin de güncellenmesi gerekiyor.

 -Konkordato başvurularının da çok arttığı ifade ediliyor….

Hali vakti, işi yerinde olan hiçbir firma, çıkıp da “ben borçlarımı ötelemek istiyorum, ertelemek istiyorum, konkordato ilan ediyorum” demez. Çünkü konkordato, çok zor kazanılanın yok olmasıdır. Ben iflas ertelemeler dahil bu noktaya gelenlerden toparlayanları çok görmedim. Konkordato ilan edenlerin sayısı 4 bini bulmuş durumda. Bunların her birinin en az 10 şirkete borçlu olduğunu düşünürseniz, etkisinin boyutu gözler önüne gelir. Hatta bunlar bazı alacaklıların tek çalıştığı firma olabiliyor.

Şimdi dolar 7 liraya çıkmış, ardından 6 liraya inmiş ve piyasa kilitlenmiş durumda. İthalat durma noktasında, ihracatçının da ithalat yapmadan ihracat gerçekleştirme şansı yok.

 -Açıklanan Yeni Ekonomi Programı’nı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında OVP’nin adını değiştirerek bunu plan diye sunmak, işi tam olarak görmemek demektir. Öncelikle ekonomi güven ile gelişir ve büyür. Eğer güven yoksa, kimse para harcamaz, kimse yatırım yapmaz. Bu durum da büyüme üzerine olumsuz etki yaratır, resesyona doğru gider. Şimdi hem cari açık, hem bütçe açığı yaşanıyor, bunları düzeltmek için farklı tedbirler almak gerekiyor. Piyasalar palyatif tedbirlerle bu işin çözülemeyeceğini düşünüyor. Artık dünyada para bolluğu bitti. Ülkeler, devletçi tedbirler almaya başladılar. Cari açığı kapatmak için kaynak bulmak gerekiyor. Bunu da üreterek bulmak zorundasınız. Paranın bol olduğu dönemde hep tüketerek büyüdük. Bundan sonra tarımsal üretim yanı sıra sanayi üretiminde orta yüksek teknolojiye yönelmek gerekiyor. Yani sadece inşaata dayalı yatırımla büyümeyi tercih ederseniz olmaz, inşaat geçici istihdam sağlar, kredi mekanizmaları müsaitse ürettiğinizi satarsınız, bittiği anda ise ölü yatırımdır. Piyasada nakit krizi vardı, kredi krizine dönüştü, bundan sonraki aşaması ise reel sektörü doğrudan etkilemesidir. İşte o zaman da istihdam kayıplarını konuşuyor olacağız.

 -Peki anamuhalefet partisi olarak sizin çıkış noktasına yönelik önerileriniz nelerdir?

Şu anda anaforun içine bile girmedik daha. Buradan çıkabilmek ve kendimizi kıyıya atabilmek için geminin motorunun çok güçlü olması gerekiyor. bunun için de demokrasi, basın özgürlüğü, insan hakları, bağımsız yargı ve hukukun üstünlüğüne inanmış bir ülke yönetimi şart.

Ayrıca, liyakatli kadroların iş başına getirilmesi, sıcak para yerine doğrudan yatırımla ilgili tedbirlerin alınması gerekir. Ancak tüm bunalır görüp, “Bizim sizin aklınıza ihtiyacımız yok” diye devam ederlerse ülkeyi daha kötü noktaya taşıyacaklar.

Mesela Merkez Bankası gerçek anlamda bağımsız olsaydı, faiz artışına Mayıs ayında başlasaydı, faiz ve döviz bugünkü seviyesinde olmazdı. Dış güçler deniliyor da, bu dış güçler niye Çin, Almanya, Hollanda’ya zarar veremiyor da Türkiye’ye veriyor?

 -Peki reel sektörün hiç mi suçu yok?

Tabii ki reel sektörün de suçu var. Özellikle dev holdingler yatırımlarını kendi sektörlerine yapmadılar. Üretim yatırımı yapmak yerine, inşaat yatırımına yönlendiler. Büyük AVM, büyük plaza, rezidans yaptılar. Küçük ve orta ölçeklilerde aynı şeyi söyleyemem. Gerçek sanayici daha çok üretmek istiyor. Bunlar özellikle sanayici daha çok üretmek istiyor. Böyle bir hastalığı vardır sanayicinin. Onlar da gittiler, makine aldılar, ekonomiye güvendiler. Hata mı yaptılar yani? İhracatımızın ortalaması daha 1.5 dolar ve bu her şeyi anlatıyor. Taş toprak, madeni ham halde satıp, işlenmiş olarak alıyoruz.

 -Son açıklanan Enflasyonla Topyekün Mücadele programını nasıl buldunuz?

Enflasyonu baskıyla, “fiyatlarda yüzde 10 indirim yapın” diyerek düşüremezsiniz. Başka bir ifade ile bu indirimle enflasyonu aşağı çekeceğini düşünmek, daha büyük hata demektir. Bir iş insanı olarak söylüyorum, benim maliyetim belli, bunun üzerine satışın ciroya oranına bakarım, maliyet muhasebesi yapıp fiyatı öyle belirlerim. Zaten hiçbir sektörde öyle büyük kâr oranları yok. Enflasyonu polisiye tedbirlerde düşürmeye çalışmak, yeni bir güven bunalımına sebep olur.

Yani binlerce ürün var, 50 üründe indirim istiyorsunuz. Diğerleri ne olacak? Bu yüzden palyatif tedbirle ne enflasyonla mücadele ne de krizle mücadele edersiniz. Tüketimi tamamen kısmak istiyorsanız o da bir politikadır. O zaman da tüketim yerine üretimle büyüyeceğinizi söyleyip, dış pazarda rekabet edecek güce sahip sermaye olmalı. Katma değeri yüksek üretimle buradan çıkacağım denilmeli ama böyle bir şey duymuyoruz. Bugüne kadar döviz ucuz ve faiz düşükken halk borçlandırıldı. Hane halkı borçluluk oranı yüzde 5 iken bugün yüzde 56’ya çıkmış. Yani tüketim ekonomisi, rant ekonomisi, beton ekonomisi bizi bu noktaya kadar getirdi. Bugün insanlar iki üç yıl içinde kendisini amorti edecek yatırım varken, sanayiye gidip yatırım yapmıyorlar. Burada yönlendiren taraf kamudur, devleti yönetenlerin tercihidir. Reel sektör kısa yoldan kârlılığa yönlendirildiği için şimdi çıkmazın içine girdik.

Bu konularda ilginizi çekebilir